STAN
12.BÖLÜM
Derin nefesler almaya başladım.Telefondan Niall'ın sesi geliyordu ama duymuyordum.Çünkü ben Niall'ı değil, Justin'in ne diyeceğini merak ediyordum.
Telefonu yavaşça kulağımdan indirip, biraz önce oturduğu yerden kalkan Justin'e baktım.Telefonu yavaşça elimden alıp kapattı.Ve ardından yerine yeniden oturdu.Hiçbirşey demiyordu.Dirseklerini kollarına dayamıştı, ellerini ise ağzına.Sürekli ayağını yere vuruyordu.Televizyona bakıyordu.Benim ve Niall'in güldüğü resme.Benden bir açıklama beklediği kesindi ama ona ne diyecektim.Sonuçta benim Niall yani 1D grubu ile buluştuğumu bilmiyordu.Sam ile buluştuğumu düşünüyordu.
Kumanda ile televizyonu kapattım.Ardından yavaşça Justin'in yanına oturdum.Sırtına elim ile dokundum.
"Justin.." Cevap vermeden açıklamamı bekliyordu.
"Ben...o gün..Sam ile birlikte 1D grubunun yanına gittim.Yani.." derin nefes aldım ve devam ettim. "Sam, onlarla bir da-"
"ELİZABETH! SEN ELİZABETH BİEBER'SIN.BENİM SEVGİLİMSİN! SEN BENİMSİN!" Sesini çok fazla yükseltmişti.
"O LANET HERİF SANA NEDEN AŞK DOLU BAKIŞLARLA BAKIYOR?!" sözlerimi birer birer keserken, bana yaklaştı.
"SEN BENİMSİN, ANLIYOMUSUN?! BENİM!" Ona birşey söylemek için tam ağzımı aralamışken ayağa fırladı.Hızla kapıdan çıkıp gitti.
Aklımda 'Sen benimsin, sen benimsin, sen elizabeth bieber'sın.' kelimeleri yankılanırken yanağımdan bir yaş süzüldü.Şuanda belkide sevinmemi bekliyordunuz ama sevinemiyordum.Sabah kahvaltımızı bozan -ki birbirimizi yiyorduk.- bir Niall olmasaydı belkide şuanda onunla birlikte televizyon izliyor olabilirdim.Belkide uyuyor olabilirdim, tıpkı dün geceki gibi..dün gece..söylesenize hangi erkek son raund'a gelmişken, bir kızın korkaklığı yüzünden işini bırakır ve yanında yatardı? Hangi erkek, sabah erkenden kalkıp bir kıza bu süprizleri hazırlardı?
'Aşık olan erkek.' dedi iç sesim.
Diğer iç sesim oradan kükredi 'Lanet olasıca o sana aşık değil seni kullanıyor' deyiverdi.
'Öyleyse neden? Neden bunları yapıyor?!' dedim sinirli bir halde.
'Çünkü senin gözlerini boyuyor.' dedi düzce.
Tıpkı sağ ve solda duran melekleri andıran iç seslerime aldırmadan kafamı sağ sola salladım.Ardından Telefon bulup Niall'ı aradım.Bir iki aramada açtı.
"Liz, telefonu neden kapattın? Tanrım senin için endişelendim." hızla kurduğu cümleyi zar zor anlasamda, gülümsedim.
"Ben..bu akşam ki yemek.." derin bir nefes aldım.
"Gelemeyeceksin değil mi?" lafımı tamamladığı için Niall'e teşekkür etmek istedim ama bunu aptalca olacağını düşündüm.
"Bak ben üzgünüm..bugün haberlerde olanlar.." yüzümü buruşturup koltuğa oturdum.
"Evet, haklısın Liz.Ben bunu düşünmeliydim.Sen, bu tip şeylere alışık değilsin ve Justin.." yutkundu ve biraz bekledikten sonra devam etti. "O seni çok fazla kıskanıyor." Justin'in ismi geçtiğinde parlayan gözlerimi gören oldu mu millet? Yıldızdan bile daha çok parladılar.Sanırım nedeni hmm şey...boşverin.
"Ah, bunuda nereden çıkarttın?" tamam bilmemezlikten gelmekte pekte başarılı değildim.
"Dün gece olanlar, yani...dün gece kavgada çocuğun burnunu kırdı." Burnunu mu? Hadi canım ben dişlerini filan sökmüştü sanmıştım.Çünkü gerçekten iyi yumruklar savuruyordu.
"Herneyse Niall.." duraksadım. "Ben..bir süre görüşmezsek sevinirim..Hoşça kal.." onu dinlemeden telefonu kapatıp koltuğa attım.Ardından ayaklanıp mutfağa girdim.
Masada duran kahvaltıları gördüğümde, gözümden akan yaşlarada engel olamadım.Akan yaşları elimin tersi ile sildim.Masaya yaklaşıp toplamaya başladım.Onun yediği reçele, peynire ve birçok şeye baktıkça ağlıyordum.Evet, tamamen aptal aşıktım.Yada bunun adı herneyse.Onu gözlerini veya dudaklarını bırakın 'Elizabeth' demesine bile aşıktım.Nefes alışına kadar.Herşeyiyle ona aşıktım.
Masayı akan göz yaşlarım ile topladım.Kahvaltılıkları buz dolabına, bulaşıklarıda makineye dizdim.Masayıda bir güzel sildikten sonra mutfaktan çıkıp, yerde yol halinde duran gülleri temizlemeye koyuldum.
***
Saat gece 12'ye kadar Justin'i bekledim.Gelmeyeceğini anladığımda onun odasına gidip yatağına, onun tişörtü ile yattım.Bir süre sonra uyuya kaldığımı hatırlıyorum.Ardından kapının açıldığını ve tanıdık ellerin kısa sürede arkamdan sarıldığını.Ve tanıdık o mükemmel kokunun burnuma iliştiğini hatırlıyorum.
"Ben üzgünüm..." dedim.Gözlerimi yavaşça aralayıp onun cevabını bekledim.
"Seni seviyorum Elizabeth." Nefesi boynuma değiyordu ve gözlerinin kırpışınıda boynuma değen kirpiklerinden anlıyordum.
"Bende seni seviyorum Justin..." derin nefes aldım ve ona döndüm.Tek elini yanağıma koydu ve bende onu taklit edercesine tek elimi yanağına koydum.
"Bir daha beni bırakıp gitme, lütfen." gözümden akan yaşı baş parmağı ile sildi.
"Bir daha seni asla bırakmayacağım Elizabeth.Söz veriyorum." dudağıma ufak bir öpücük kondurduktan sonra beni göğüsüne yatırdı.
Bir taraftan şarkı mırıldanıyor diğer taraftanda saçımla oynuyordu.
"Justin.." dedim heyecanla.
"Efendim" dedi.
"İlişkimizden Pattie'nin haberi olmayacakmı? Ben..ondan birşey gizlemeyi sevmiyorum.." sessim daha çok kısık çıkarken güldüğünü hissettim.
"Bende ama üzgünüm prenses, onun bile haberi olmayacak." kafamı kaldırıp ona baktım.Bana bakıp güldü, ardından boynunu eğip burnumdan öptü.Öpmesine karşılık kıkırdadım ve yine göğüsüne yatmış duruma geldim.
"Çok yorgunum, Justin." başıma öpücük kondurdu.
"Bende Sevgilim." diye mırıldandı.Bana sevgilim demişti.İlk defa, ikinci gecemizde..
***
Justin'in telefon zil sesi ile uyandım.Justin arkamdan sarılmıştı ve melek gibi uyuyordu.Telefonu duymadığı kesindi.Ve evet benide bırakmıyordu, şeker torbası.
"Hey, Juzzy!! Heeyy!!" onu sarstığımda gözlerini araladı.Bana gülümsedi, tam birşey diyecekti ki telefon zil sesini duymasından dolayı çenesini kapattı.
Telefonu uzanıp benim yanımda ki komidinden aldı.Ve gençler...Justin'in göğüs kaslarını, karnımda hissetmiştim.Sanırım şey neydi bunun adı, ÖLECEKTİM.
'Alo?' duraksadı.Yatakta hala yatıyordu.Bu haline sırıttım.
'Ne? Ne zamana kadar?' kaşlarını çattı.
'Ah, tanrım pekala.' bana baktı ve çatık kaşları birden yok olup parlayn birer gözlere yerini aldı.
'Misafir getirebilirmiyim?' sırttı.Ve bana yaklaştı.
'Pekala' cevap beklemeden telefonu kapatıp gelişi güzel yatağa attı.
Bana daha çok yaklaşıp dudağıma öpücük kondurdu.Ben kısa süreli bir öpücük olmasın diye ensesinden tuttum.Oda bunu anlayınca, öpmeye devam etti.Bir süre sonra geri çekildi.
"Günaydın Prenses." sırıttım.
"Seni özlemişim." dedim.Anlamsızca dudaklarıma baktı.Aramızda çok az mesafe olmasından dolayı, mükemmel bal rengi gözlerini izleyebiliyordum.
"Ah, bende seni prenses Elizabeth." kıkırdadım. "Ama şimdi karşımdan kalkıp üzerini değiştirmezsen, uslu birisi olmam.Özellikle üzerinde sadece benim tişörtüm varken." sırıtışına karşı korkak gözlerim alırken.Onu göğüsünden tutup ittirdim ve yataktan çıktım.
"Pekala, nereye gidiyoruz?" ellerimi belime koyup ona baktım.Kaşlarını kaldırdı bana baktı, ardından bacaklarıma bakıp dudağını ısırdı.
"İstersen.." gözleri yeniden yüzüme geldi. "Bir yere gitmeyiz ha?" sırıttı.Yerde duran yastığı alıp kafasına attım.Bu haline kahkaha atıyordu.
"Tam bir aptalsın JUZZY BİEBS.Ben gidip elbise giyeyim." Arkamı döndüm.
"Hey, elbise giyme.Bence hiçbirşey giyme." ona döndüm ve dil çıkarttım.
"Ahmak." diye mırıldanıp odadan çıktım.
Odama girdikten sonra banyoya girip, yüzümü yıkadım.Ardından saçlarımı bir çırpıda güzelce ve muntazamca topladım.Sonra banyodan çıkıp, Pattie'nin bana aldığı elbiselerden birisini elime alıp göz attım.Ardından diğerini ve diğerini.Sonra camdan dışarıya baktım.Gözüm Sam'in evine kaydı.Perdeleri çekikti ve arabasıda garajın önünde yoktu.
"Hey bulanildinmi?" Justin'in sesini duyar duymaz arkamı döndüm.
"Şey..hayır.." sırıttı yanıma geldi ve dolabımı açtı.Dolabımın en köşesinde duran, Selena ile tanışacağım zaman giyeceğim elbiseyi çıkarttı.
"Ciddi misin? Nereye gidiyoruz, nişana filanmı?" ellerimi göğüsümde birleştirdim.
"Belki şimdi giymen için uygun değil ama akşam için uygundur ha?" gözlerimi kısıp ona baktım.O benim aksime sırıtıyordu.
"Ne diyorsun Justin?" elinde ki elbiseyi yatağa bıraktı ve yanıma yaklaştı.Tel elini belime sararken diğer elinide yanağıma koydu.
"Benimle, akşam yemeğine gelmek istermisin sevgilim?" dudaklarımdan ayrılmayan gözlerine iyice baktım.
"İlk randevumuz." gülümsedim.Kalbim yerinden fırlayacaktı.
"Evet sevgilim, ilk randevumuz..."