Soğuk havanın çekildiğini hissettim. Sanki rüzgâr, ağaçların arasından sıcak sıcak esiyordu. Kolumu tutan eller artık eylemini gerçekleştirmese de tenimin alev aldığını düşündüm.
Oğullarımdan uzak dur!Cehennemin kapısındaymışım gibi hissediyordum.
Mavi gözleri inatla beni süzmeye devam ediyordu. Sanki içimi görebilirmiş gibi... O an bunun mümkün olmasını diledim. Belki o zaman yanıldığını anlardı.
Oğullarımdan uzak dur! Sesi, patlayan bir volkanın lavları gibi beynimin içine yayılıyordu. Ağlamamın çoktan durmuş olmasına şükrederek boğazımı temizledim.
"Noah sizin oğlunuz değil, Bay Wood." Küçümseyici bakışları üzerimdeki etkisini artırdı. Gözleri bana öyle iğreti bakıyordu ki kendimi küçük bir hamam böceği gibi hissetmemek için zorluyordum.
"Ona ben baktım, onu ben büyüttüm. Benim ekmeğimi yedi. Robert ve Luke'tan ayırmadım onu." Durup dudaklarını ıslattı. Küçük bedenim onun heybetli görüntüsü karşısında bir farenin aslana diklenmesinden farklı görünmüyordu. "Yıllarca kurmaya çalıştığım aile düzenini gelip bir kız çocuğu bozamaz."
"Ailenizle bir derdim yok, Bay Wood. Sadece Noah'ın annesi kimmiş öğrensin istiyorum, o kadar. Sahi, neden ona annesinden hiç bahsetmediniz?"
Sinir bozucu bir kahkaha attı. "Annesi mi? Doğurduktan sonra babasına gönderen ve bir mektup dahi yazmayan annesinden mi bahsediyorsun? Üzgünüm kızım, anne olmak bu değil ve böyle birinin adı evimde anılamaz."
Biraz önce gönderdiğim gözyaşlarım yeniden yerini almaya hazırlanıyordu. Karşımdaki adamın hiçbir şeyden haberi yoktu ve annem için söylediği sözler kalbimi yoruyordu.
"Bilmiyorsunuz. Hiçbir şey bildiğiniz yok sizin!"
"Ben ne biliyorum, biliyor musun? Abimin o kadın yüzünden öldüğünü biliyorum. Senden rica ediyorum lütfen ailemden uzak dur. Birini daha kaybetmeye hazır değilim."
Adam Wood'un öldüğünü bilmiyordum bu eve gelene kadar. Annemin günlüğünde yazmıyordu çünkü. Oysa babam biliyordu ve bana söylememişti. O akşam Luke'tan öğrenmiştim. Noah, babasının çok küçükken öldüğünü söylemişti ve annemin günlüğü Noah'ın birinci yaş gününde bitiyordu.
"Ben sizden onu çalmaya gelmedim, efendim. Kazanmaya geldim." Daha fazla şey duymak istemediğim için taşlı yola doğru döndüm, yine de arkamdan sesini bana duyurdu.
"Eh, bol şans o zaman!"
★☆★
Elimdeki bibloyu çevirmeye devam ettim. Cindy pastanenin içinde bir oraya bir buraya koşup duruyordu. Oysa pastane boştu. Nina'nin dört gün önce bahsettiği kar yağmamıştı ve biz hala onun soğuğunu çekiyorduk.
Soğuk, o gün eve geldiğim andan itibaren beni yeniden esir almıştı. Luke'un ve babasının söyledikleri beynimde bozuk bir plakmış gibi tekrar edip duruyordu.
"Sorun ne?" Cindy bir anda karşımdaki sandalyeye oturunca elimdeki biblo sert bir şekilde elimden kaydı ve masadan yuvarlanarak yere düştü. Utanç içinde yerdeki kırık parçalara baktım. "Onu sonra hallederiz. Bana sorunun ne olduğunu söyle."
Yüzündeki gülümseme ve sıcak bakışları buzlarımın erimesine yetiyordu. Ellerimi masanın üzerinde birleştirip parmaklarımla oynamaya başladım. "Ayrıldık."
Bu cümleyi daha önce kurup kurmadığımı hatırlamıyordum. Ama bu sefer bir şeylerin ciddi olduğunu biliyordum. Babası anneme nasıl inanmıyorsa o da bana inanmıyordu ve ben onları nasıl ikna edeceğimi bilmiyordum. Bay Wood çok da umurumda değildi açıkçası ama Luke için aynı şeyi söyleyemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldız Tozu ✓
Literatura Kobieca15 yaşındaydım bir abim olduğunu öğrendiğimde. Bu bilgiyi kabullenmem için beş kere okumam gerekmişti annemin günlüğünü. Sonunda kabullendiğimde ani bir karar almıştım; onu bulmalıydım. 17 yaşındayım. Annemin ilk aşkını tattığı, abimin yaşadığı kasa...