Düşen Krallık

901 75 8
                                    

Karanlık bir gecenin şafağa akan vaktinde, karanlıklar lordu Zorander kafasında binlerce kötü plan ile dört dönüyordu.
Som altından yapılmış ihtişamlı ve dikenlere benzeyen çıkıntısıyla tacı karanlık odada parlayan tek şeydi.
Vücudunu baştan aşağı saran karanlık bir tabaka yüzünün görünmesine mani oluyordu. Tüm bedeni gibi yüzü de karanlıklar içerisindeydi.
Yanından hiç ayırmadığı devasa kara kılıcı daim sağında bulunurdu.
Asırlardır bedenine çektiği habis ruhlar ve karanlık nedeniyle zamanla vücudu büyümüş, devasa bir cüsseye sahip olmuştu. Kattıkça katmış, gücü vücudu kadar yükselmişti. Acımasız olan hayat ondan aldıklarını kat be kat geri veriyordu.
(Şimdi rahat koltuklarınıza yaslanmanızı öneririm. zamanda bir yolculuğa, elf çağına gidiyoruz, elflerin kulağa hoş gelen sadasını dinleyelim.)

Asırlar önce bir elf yaşardı, düz ovaların eteğinde, anne ve babasıyla mutlu yaşayan.
Beline kadar uzanan koyu kara saçlarını rüzgarda savurarak koşan, masum bir elf çocuğu.
Lakin her şey sonsuza kadar mutlu sürmüyordu, her mutluluğun bir sonu vardı.
Bir kaç ay sonra verilen savaş kararlarıyla goblinler ve elfler büyük bir savaşa tutuldular. Goblinlerin pek şansı olmazdı bu savaşta ama elfler artık baş belası olmuş bu ırktan usanmışlardı.
Uzun ve geniş yaylaların birinde, ekinleri çiğneyerek gelen goblinler her nedense pek mağrurdular.
Karşı karşıya gelen iki ırk geniş yaylada karşılaştılar.
İğrenç görünümleriyle, bu habis yaratıklar köleleştirdikleri devasa kurtlara binerek savaş alanına gelmişlerdi.
Bir cüceden uzun, bir insandan kısa boyları onların dezavantajıydı. Karşılarında kendilerinden daha uzun ve maharetli bir ırk, bu ırk Ejder ırkından sonra en güçlü ırk oluyordu, goblinler'in şansı oldukça azdı.
Yarısı binici, yarısı da yaya olan Goblinler ellerinde envai çeşit savaş aletleriyle gelmişlerdi. Aralarında tek tük de olsa bir kaç Gorgon da vardı.
Hiç bir ifadenin belli olmadığı iğrenç yüzlerine bile bakmak bir Elfi tiksindiriyordu.
Goblinler kendi dillerinde Hücuuuum emrini verdiklerinde aynı anda Elf kralı da verdiği hücum emriyle iki ordu çarpışmak üzere koşmaya başladılar. Çarpışma başlamadan önce maharetli elf okçuları fırlattıkları yüzlerce ok, havayı yararak yüzlerce goblinin pis bedenine saplandı.
Ok atışları tamamlandı ve çekilen  kılıçlarla savaşa koşan elfler tek vuruşta iki goblini birden yere seriyordu.
Saatlerce süren savaşta, kılıçlarla kesilen başlar, kopan uzuvlar ve kan alanı dolduruyordu.
Büyük bir hengame yaşanıyordu. Döne döne savaşan elfler üstünlüğü çoktan elde etmişlerdi. Yüzlerce goblinin ölümüne karşı ölen yüz yirmi elf ve yaralanan iki yüze yakın elften başka bir kayıpları olmamıştı.
Arkalarına bakmadan kaçan goblinler nefret yüklü tehditler savuruyorlardı.
O gün ölen kişilerden biri de  kara saçlı elfin babasıydı. Annesi ağır yaralıların içindeydi, bir kurt bacağıñı ısırmış, etlerini lime lime etmişti.
Kara saçlı elf çocuğu bunu öğrendiğinde acıyla, kafasını gökyüzüne çevirerek haykırdı.
Küçücük kalbinde koca bir kin barındırıyordu.
Babasını bu savaşa sürükleyen kralı ve babasını kendisinden alan Tanrıyı suçluyordu.
Kin ve nefret kara saçlı elfin kalbini karartmıştı.
Bir kaç gün sonra acılara dayanamayan genç anneyi mecburen ölüme itmişlerdi.
Bir anda kimsesiz kalan kara saçlı elf, her şeyin bir daha eskisi kadar mutlu ve huzurlu olmayacağını biliyordu.
İsyanı Tanrıyaydı. İçindeki kin her şeyi yakıp yok etmek istiyordu.
"SEN!" dedi haykırarak kara saçlı elf.
"Sen her şeyimi aldın benden. Huzurumu, Mutluluğumu ve ailemi."
Sözleri Nefret doluydu. Ağlamayacaktı, bu onun zayıflığını belli etmeyecekti.
"Benden alınan her şeye karşılık bende dünyadaki  huzuru alacağım senden." Tiz sesi tüm evi inletiyordu.
Denildi ki bundan sonra kara saçlı elf topraklarını terk etti ve bir daha görülmedi. Kimi onun Tanrıya isyanı sonucunda lanetlendiğini söylüyordu, kimi Goblinler  tarafından yakalanıp öldürüldüğünü...
Ama bir gerçek vardı. Bazen söylentiler de doğru olabiliyordu.
Lanetlenen çocuk, elfliğin verdiği asaleti Tanrı geri alarak Goblinlerden daha çirkin bir yüz ve iğrenç bir beden vermişti. ( Kara saçlı elfin yüzünün ayrıntıları ileride verilecektir.)
Bir sabah ormanda, bir ağacın altında uyanan Zorander, evet kara saçlı elfin ismi buydu. Vücudunun şekil değiştirip, karanlığa gömüldüğünü gördüğünde rivayete göre haykırışı uzaklardaki mablyn topraklarından duyula biliyormuş.
Zorander bunları hatırladıkça çıldırıyordu. Bazen çığlıkları kara şatosunu inletiyordu. Yıllar önce kendisine çektiği ve onları lanetleyerek insanlardan yeni bir ırk, Gorgonları ortaya çıkaran zorander bu yeni ve güçlü orduyla elfleri alt ederek kralın kafasını uçurmuştu. Bir çok esir ve kralın kafasıyla geri dönerken içindeki kin hâlâ dinmiş değildi. Dünyadaki düşmanını alt etmişti ama biri daha vardı. Kendisinden ve her şeyden güçlü olan. Ona zarar veremezdi ama onun bu dünyadaki ışığını söndürmeye yemin etmişti.
Elfleri alt etmişti ve onlardaki ışığı söndürmüştü ama şimdi karşısında daha güçlü, ışığın kaynağı olan Beyaz ejderin soyundan gelen Ejder ırkı vardı. Onları alt etmek kolay olmayacaktı. Işığı söndürmek gerekliyse, onlarla savaşmaktan da uzak duramazdı. O Karanlık Kral Zorander di. Tüm diyarların kendisinden korktuğu Zorander.
Verdiği karar duyanlar için aptalca olabilirdi ama Zorander Ejder ırkıyla savaşmayı çoktan aklına koymuştu.
Bunu denemeden bilemezdi. Sonunda yenilgi de olsa savaşmaya kararlıydı.
Haber saldı ulaklarla komutanlarına:
"Hazırlansınlar." dedi Zorander, oldukça kararlı bir ses tonuyla. Zaten sesi başka bir diyardan geliyormuş gibi ürperticiydi.
"Yakında bizi çok büyük ve çetin bir savaş bekliyor."
Kısa bir sessizlik yaşandı, Zorander uzaklara bakarak konuştu.
"Işığı söndürmeye gidiyoruz.
Ateştengelen lord'a haber verin, yakıcı baltasını bilemeye başlasın, Ejder binicisi Hermod'a haber salın kara ejderi ininden sürüp getirsin.
Gorgonlar bineklerini hazırlasın, eyerlesin. Goblin krala bir ulak yollayın." dedi Zorander dinlenircesine.
"Bizlere büyük savaşımızda yardım etsinler. Kazanılacak Montmogery krallığının toprakları kendilerine savaş ganimeti olarak verilecektir."
Çakmak çakmak olan karanlık lordun gözleri kara günlerin habercisiydi.

Kısa sürede milyonları bulan koca ordu Gorgon krallığında, kara Şatonun önünde hazır beklemeye başladı.
Gorgon semalarında uçan, ateş püsküren kara Ejder ve binicisi Hermod kanat çırpıyordu.
Kara ejderin kükreyişleri kara şatoyu inletiyordu.
Kara ejderin ardı sıra uçan, dev yarasalara binmiş Dakynler ejderha kadar korkutucuydular.
Devasa orduda Goblinler, Troller, Boynuzlu Ateş devleri gölgesizler de vardı. Ama aralarında en korkutucu ve gizemli olan gölgesizlerdi.
Yüzleri birer sır gibi gölgedeydi. Şimdiye kadar çok az kişi onların yüzlerini görebilmişlerdi.
Dağların karanlık yamaçlarında yaşar, pusuya düşürdükleri insan, elf ve cüceleri avlayarak yerdiler. Birden fazla savaş aleti taşırlardı. Zorander den yüklü miktarda altın alarak savaşa katılmışlardı, aslında zorander de onlara güvenmiyordu. Değişik karakterleri onları kendilerine karşı savaşırken bulabilirdi.
Sıska vücutlarına nazaran, çevik ve güçlüydüler. Onların sadece istedikleri kan ve altındı.
Birer gölge gibi karanlıkta saklanarak kimseye farkettirmeden ölüm getirirlerdi. Güneşli günlerden hoşlanmazlardı ama güneşe çıktıklarında gölgeleri toprağa düşmezdi. Gizemli bir halktı gölgesizler.
Zoranderin koca cüssesini saraydan çıkarmasıyla milyonların göğü sarsan sloganlarıyla Zorander, İki vahşi domuzun çektiği arabasına binerek Ejder topraklarına doğru yola koyuldular, toprağı sarsarak, göğü kirli nefesleriyle zehirleyerek...
Yıkılış savaşına ağır adımlarla giden ucube ordu amansız olabilirdi.

Seçilmiş [Düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin