Sûlvir'in Kurtları

191 45 2
                                    

Elinde parlayan asasıyla önde Asgard ve diğer iki yolcu karanlığı yararak ilerliyordu korkuyla.
"Çabuk olun, kuvvet toplayarak tekrar peşimize düşeceklerdir." dedi Asgard.
"Onlar da neydi?" dedi Elfryn karanlıkta merakla.
"Sulvirin vahşi köpekleridir onlar" dedi Asgard nefes nefese kalmış bir şekilde. "Suri'nin soyundan gelirler karanlığa boyun eğmiş köpeğin. Sulvir, Suri'nin evlatlarını zaptederek karanlıkla eğitti. Karanlığı bünyelerine yerleştirerek konuşabilen karanlığın hizmetkarlarına dönüştürdü onları. Tundor'un karanlık inlerinde yaşarlar, bozkır ve kayalıklara pek gelmezler lakin Zorander'in emriyle buralara kadar gelmiş olmalılar."
"Sûlvir kim?" dedi Rowien koşarken.
"Bunlar şimdi anlatılacak şeyler değil." dedi Asgard.
Yol ilerledi, karanlık arttı, uzaklardan acı inlemeler duyuldu. Yakınlarda olan bir şeyler yok gibiydi. Bunun bir oyun olavağını düşünen Asgard durmaksızın ilerledi ardı sıra gelenlerle.
Birkaç saat sonra dinlenme amaçlı koca bir kayanın ardına oturdular. Görünürdd bir şey yok gibiydi, dolunay ağır ağır batıya ilerliyordu.
"Sanırım izimizi kaybettirdik" dedi Elfryn.
"Sanmam, işin içinde başka bir şeyer olmalı. Sûlvir'in kurtları iyi iz takipçileridir. Şimdiye kadar çoktan bizi bulmuşlardı." diye kaŕşılık verdi Asgard.
"Çok yoruldum Asgard, daha fazla koşamam" diye sitem etti Rowien.
"Bu gece burada konaklayalım. Siz uyuyun, ben nöbet tutarım"dedi Asgard.
Elfryn ve Rowien uzanarak kafalarını gökyüzüne çevirdiler. Bol yıldızlı gecenin ortasında, ışıl ışıl patlayan, yavaşça hareket eden dolunay yeralıyordu.
"Bize Sûlviri anlatacakmısın Asgard?" de Rowien asanın cılız ışığı eşliğinde.
"Bu sizin için uzun olabilir, uzun ve güzel bir şiir."
Derin bir nefes eşliğinde derinliklere dalarak okudu uzun öyküyü.

"Ëladraw ki, güzellikleri ve karanlığı içinde barındıran dünyaydı.
Her şeyi yaratan Ratar bezemişti dört bir yanını Ëladraw'ın Sirin kristalleriyle.
Sonsuz boşlukta dönüp duran Ëladraw'a nazar etti Ratar kudretiyle,
Geleceği ve içindekileri gördü.
İki nehir yarattı bir birinden uzak ama bir o kadar yakın. İlk insanlar Ruhir dedi ilkine, uzun olan nehre, hayatı uzatana. Lide dediler insani lisanın güçlü kelimeleriyle ikinci nehre, karanlık topraklara akana.
Toprakları yarattı Ratar, safi Nurdan melekleri, ateşten şeytanları...
Balçıktan insanları yarattı, içine nur ve nefsi katarak. Sonra ağaçlar ve hayvanlar. Elfler ve periler, denizler ve okyanuslar, içlerindeki balıklar ve canlılar. Ëladraw'a bırakıldı tüm bunlar. Lutihor yerleşti denizin yıllar sonra ayıracağı güney topraklarına.
Soylu krallar yükseldi Lutihorun topraklarında
Işıklı yıldızlar yerlerini alınca göklerde, insanoğlu yayılmıştı Lutihor'un geniş yaylalarına.
Nastar'ın evlatları yükseldi büyük savaştan sonra Lutihor da. Yıldızlara yükselen kulelerinde, Melekler fısıldadı kadim zamanların şarkılarını kulaklarına.
Nardar dan yükselen krallıkta, Nastar'ın dölüne meydan okuyan Vertus'un fermanı duyuldu yüksekçe.
İki krallığın kralları işlemeli zırhlarıyla aygırlar'ın çektiği arabalarına bindiklerinde büyük savaş Erdonor eşikteydi kapılarında.
İki insan ırkı çıkarlarından dolayı savaşa tutuştuğunda efsaneler ilk kes Evadne"nin göklerden indiğini yazar kadim tabletlere.
Sindir'in beyaz Ak ışığı kullanan çocukları saf aldılar Nastar'ın ordusunda. Onlar savaşırken, zorander yokken, İblis Marid kokusunu aldı kötülüğün. Yaratılışta isyan eden kötülüğün kaynağı, ileride vekaletini Zorandere vererek yeraltının karanlık alevleriyle tutuşan cehenneme çekilecekti. Vesveselerini yağdırdı göklerden iki insan ırkına.
Savaşa tutuldular çalınan ilkel keçi boynuzundan borular eşliğinde. Aslanlara binmiş Nukarlar koşuşturuyordu savaş meydanlarında, koç binicilerini avlıyorlardı teker teker. Sûrvil vardı Nardar saflarında, yüksek kralların soyundan. Efsanevi Lona'ya binmiş bekliyordu asilce. Geniş kanatlarını gererek kükreyen kara jaguar Lona, göğsüne iliştirilmiş zırhıyla karanlık yayıyordu etrafına.
Lilath'ın kızları, tatlı dilli şarkılarıyla anlattı Sulviri. Savaşta kesilmişti Lonanın başı, Sûlvir ölü diye konuldu bir sala, ateşe verildi gece güneşinde sal'ı. Uyandığın da uzun uykusundan Sûlvir, dediler ki, yanmıştı yüzü ve bedeni. Atmıştı kendini Rungor denizinin serin sularına. Yüzerek geçmişti Rungoru, bilinmeyen topraklara kulaç atarak. Ayak bastığında batı'nın bozkırlarına, yanık vücudunu kaplayan tuzla solmuş bedeni ile benzemişti bir cine. Yıllarca batı'nın bozkırların da gezerek doyurdu karnını böcek ve otlarla. Suri bulduğunda kendisini, yiyecek diye taşımıştı inine. Uyanan karanlık, zapt etti Suri'yi, zincire vurdu ininin derinliklerinde. Yavrularını eğitti karanlık sarmış zihninin oyunlarıyla.
İşkence ve karanlığın kahkahalarıyla büyüttü Sûrvil kurtlarını. Zorander boy göstermeden, Diablo dan sonra korku salardı cüce diyarlarına. Kurtlarıyla akınlar yapardı tanımadığı bu yeni ırklara. İnsanlar vardı bu bilinmez toprakların eteğinde, bilinmeyen diller de konuşan, farklı kültürleri olan.
Zorander geçince karanlığın başına, karardı gökteki güneş ve ay, silikleşti yıldızlar. Karanlık yükselen topraklarda, kötülüğün kokusu uzaklara yayıldı. Boyun eğdi Diablo Marid'in vekiline, Ulu kara Ejder itaat etti Zorander'in karanlığına, Hermod'un cesaretine. Sûlvir inkar etti, itaat etmedi önce, ölünce kurtları yabanda tek tek, itaat etti korkuyla Zorandere. Çekildi karanlık inine, Suru'nin yamacına. Saldı kurtlarını yabanellere."
Uzun şiiri bittiğinde Elfryn ve Rowien çoktan uykuya dalmışlardı bile. Asgard başını batıya çevirdi, kendi ırkından olan Sûrvile seslendi.
"Böyle olmamalıydı, direnmeliydin veya ölmeli ama kötü olmamalıydın."
Uzaklardan, batı dan acı dolu, güçlü bir uluma sesi duyuldu, Asgard cevabını almış bir şekilde, derinlere, derinlere dalıp gitti.
Sabah'ın ilk ışıklarıyla uykuya yenik düşen başını kaldırdı Asgard. Korkulan olmamış, kurtlar peşlerinden gelmemişti.
Safir dağlarına uzun bir yolculuk yapacaklardı, daha gidecek altı gün yolları vardı, bir aksilik çıkmadığı sürece. Elfryn ve Rowien'i kaldırdı tek tek. Orada, hızlıca bir kaç şey atıştırıldıktan sonra tekrar geniş bozkır da yola koyuldular kararlıca.
"Kurtlar dün gelmedimi?" dedi Rowien.
"Gelmediler, gece geç vakitlere kadar bekledim ama ortalıkta yoktular. Herhalde korkmuş olmalılar" dedi Asgard.
"Gündüz vakti peşimize düşmeyecekleri ne malum?" diye sordu Elfryn. "Bunu bilemem ama gündüz sıcaklığında pek iyi iz süremediklerini işitmiştim, buna cesaret ederlermi bilmem."
"Dün gece Anlattığın hikâye" dedi Rowien "Sonuna kadar dinlediğimi sanmıyorum, uyumuşm galiba."
"Sonu mutlu sonla bitmediği kesin. Marid Zoranderi yerine bırakıp gittiğinde, Sûlvir kendisinden korktuğu için boyun eğiyor, sadece korktuğu için." dedi Asgard.
"Sen bunca şeyi nereden biliyorsun, bu kadar kadim olayları?.." dedi Elfryn.
"Eeee, yıllarca gezmem, farklı yerleri ziyaret etmem boşuna değildi."

Tan yerinden uzaklaşarak ilerleyen güneş sabah erken saatleri işaret ederken yolcular çalıların boy gösterdiği eğimli bir araziye saptılar.
Biraz ileride, uzun zamandır kullanılmadığını belli eder gibi, yabani otların üzerinde bittiği bir patika yoluna rast geldiler. Az öte de içi olabildiğince karanlık, dökük bir kulübe yeralıyordu. Tavanı yer yer çökmüş, kapısı ortalıkta gözükmüyordu. Etrafını saran uzun ot ve çalılıklar buranın uzun zamandır terk edildiğini belli ediyordu. Koca bir dağın eteğinden, çalılarla kaplı yolda güç bela ilerliyorlardı. İleri de, gök yüzüne uzanan dallarıyla, yavaşça yere meyil etmiş yaşlı bir söğüt yeralıyordu. Ağaçtan bir eser yok gibiydi, uzun zaman önce kesilmiş ağaçların yerinde şimdi çalılıklar boy gösteriyordu.
Çalılıklar'ın arasında duyulan bir hışırtıyla tüm yolcular korku içerisinde siper aldılar. Biraz sonra bunca korkuya sebep olan bir tavşan çalılıklardan fırlayarak uzaklara dalıp kayboldu.
İlerlediler yeni günün altında, güneye.
Öğle vakti olduğunda yere çöktüler, bir kaç şey atıştırıp yola koyuldular tekrar. Yiyecekleri gittikçe azalıyor ve bayatlıyordu. Kısa zaman sonra yardım alamasalar çok zor bir durumla karşılaşacaktı. Yaban da bir şeyler avlamak oldukça zor olabilir, vakit kaybettirebilirdi. Heryere nazaran yaban da yaşayan av hayvanları çok tetikte ve hızlıydılar. Bir tavşan bile yakalamak belki tüm günlerini alabilirdi.
Safir dağları uzaktaydı, yol eğri ve çeşiyli pusuyla döşeliydi. Sırtlarda ki ağırlıklar yavaşça azaldıkça hafifliyordu.
"Safir dağlarına ne kadar yolumuz kaldı Asgard?" dedi Rowien yorgunca.
"Bir aksilik çıkmazsa üç gün sonra orada oluruz" dedin Asgard kendinden emin bir şekilde.
"Kurtlar peşimizi bırakmışmıdır?" diye sordu Elfryn.
"Öyle ümid ediyorum, lakin Sûlvir'in ne yapacağı bilinmez. Biz yine de tetikte olalım."

Biraz daha ilerledikten sonra, kendilerini kocaman bir mağaranın giriş kapısında buldular. Aşağıdan inen sarkıtlar buranın karanlık ve kötülük yuvası olduğunu haber verir gibiydi. Yılların fıryınalarına dayanarak ayakta duran, doruk noktasındaki kayalar da yer yer rüzgarın açmış olduğu oyuklar göze çarpmıyordu ulu dağ da.
Az sonra bir müzik aletinin tatlı nağmeleri yükseldi mağaradan dışarı. Daha önce duyulmamış bir melodiydi bu, kulağa hoş gelen, kendine çeken bir melodi...
Sonra bir şarkı duyuldu, kadim zamanlar'ın unutulmuş dillerinde. "Bu da nedir?" dedi Elfryn
"Tahminim dd yanılmıyorsam iyi bir şey." dedi Asgard. "Beni takip edin" dedi ve mağaraya doğru ilerledi. "Mağarayamı gireceğiz?" dedi Rowien. "Evet, mağaranın derinliklerine gireceğiz, hemde çok derinlere." dedi Asgard ve magaraya daldı. Ardından geride kalan iyi yolcu girdi karanlık mağaranın serin havasına.

Seçilmiş [Düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin