Beklenmeyen Ayrılık

424 56 1
                                    

Daphnis sabahın erken saatinde, kuşların cıvıl cıvıl ötüştüğü bir orman sabahında odanın içerisinde güzel orman şarkıları söyleyerek herkese sesleniyordu.
Uyanın ey uykucular,
Doğa ana kahvaltınızı hazırlamışken
Bunu geri tepmek olmaz.
Uyanın ey dostlar
Kahvaltı saati bitmek üzere,
Yumurtalar soğumadan,
Kekler tatlarını kaybetmeden
Uyanın laylay lom lay.

İlk uyanan Asgard oldu, pelerinini üzerine geçirdikten sonra hemencecik ayağa kalktı, asasını alarak Elfryn ve Rowieni dürtüp odadan çıktı.
Elfryne rahat yatağından kalmak zor geliyordu ama bir yandanda kahvaltıyı kaçırmak istemiyordu. Ani bir kararla yataktan fırladı. Zorda olsa Rowieni kaldırıp kahvaltı için diğer odaya geçtiler.
Asgard masaya oturmuş çoktan başlamıştı, önünde yarısı yenmiş bir yumurta vardı. Kekler ve peynir lezzetli görünüyordu. "Biraz daha geç kalsaydınız hepsini silip süpürecektim" diye lakırdı yaptı Asgard. "Bunları yemeniz gerek, oldukça lezzetli."
Elfryn ve Rowien hızlıca masaya geçip kurulduktan sonra karınlarını doyurma telaşesine girdiler. Keyifler yerlerine gelmiş, mutluluk şarkıları söylenmeye başlamıştı bile.
Kahvaltı bittiğinde tüm sıkıntılarını unutmuşlardı, yeni güne ve uzun yolculuklara gereğinden fazla hazırdılar. "Sizlere ormanın çıkışına kadar eşlik edebilirim, kaybolmadan hızlıca ilerlersiniz." dedi Orman çobanı. Çantalar hazırlanıp atlara yüklendiğinde, üç at ve bir menag çoktan yola koyulmuştu. Yol ilerlerken neşeli şarkılar yükseldi ormandan, biraz dikkatli davransalardı ardları sıra gelen ağaçların şarkıların ritmine uyup dans ettiklerini görebilirlerdi.
Patikadan ine çika ilerlediler, en sonunda yukarı çıkan patikanın sondudaki düzlükte orman sona erdi. Uzaklarda tek tük ağaçlı düz bir ova yeralıyordu. İrili ufaklı dağların ardında binlerce sır barındırıyor gibiydi. Yol uzun vakit kısıtlıydı, kötülük boş durmadan ilerliyordu.
"Sana çok minnettarız dostum. Her şey için çok sağol." dedi Asgard.
"Bu benim için bir şerefti. Sizleri kulübemde tekrar ağırlamak isterim."
Bir çok teşekkür, şükran ve vedalaşma faslından sonra ayrılık vakti gelip çattı.
"Gideceğiniz yolda oldukça dikkatli olun. Tepelerin ardında ve mağaraların derinliklerinde neler olacağı bilinmez, kötülük her yerde olabilir. Sizlere bol şans." dedi Daphns. Menaga binerek havalandı, ormanın üzerinden uçarak kayboldu.
Yolculuk tekrar başlamıştı, tekin olmayan yollarda ilerliyor, her şeye rağmen mutlu olmaya çalışıyorlardı.
Patika yolunu düm düz geçtiler, yollar kıvrılarak devam etti, koca ve sisli bir havası olan korkutucu ovanın ortasında asice yükselen tepenin etrafından dolandılar, derin ve hırçın olmayan nehirleri geçtiler. Güneş öğle vaktini geçince bir şeyler yiyip yola koyuldular, az gittiler uz gittiler. Lakin dere tepe düz değil, ine çıka gittiler. Uzun yolculuğun bir kısmında Asgard ayrılarak farklı tarafa, başka işlerini halletme amaçlı ayrılmaya karar verdi.
"Ben buradan sonra ne yazıkki sizden ayrılmak zorunda kalacağım. Güneyde bir kaç Elf ile görüşmem ve halletmem gereken işlerim var." dedi Asgard.
"Bizi yalnızmı bırakacaksın?" diye merakla sordu Elfryn.
"Sizleri yalnız bırakmıyorum, aksine sizlere yardım etmek için ayrılıyorum. Bizlere yardım etmeleri için bir kaç dostum ile görüşmem gerekecek."
"Bizde seninle gelelim" dedi Elfryn.
"Korkarım ki bu yolumuzu oldukça uzatır evlat. İkiye ayrılmamız daha iyi olur. Belki sizlerde bir kaç dost edinirsiniz."
Başka bir şey konuşulmadan Asgard atını güneye doğru mahmuzlayarak ilerledi. Dört nala giderken ardına dönüp kendisine bakan Elfryn ve Rowien'e seslendi.
"Dikkatli olun, başınıza bela açmayın."
Geniş düzlüklü ovanın sisleri arasında kaybolan Asgard dan sonra geride kalan iki yolcu doğuya taraf atlarının sırtında yavaş ve sakince ilerlediler. Belli olmayabilirdi lakin ikisinin de kalbinin derinliklerinde burukluk yatıyordu. Gün batıya, karanlığın diyarına akarken, çöken sis yeşilimsi korkunç bir havaya bürünürken iki yolcu hâlâ ilerliyordu. Uzaklarda bir yerde bir kurt uludu, ardından baykuş'un uğursuz ötüşü yerini aldı.
Alaca karanlığın ilk yarısında yolcular at sırtında ilerliyorlardı. Boğucu havanın verdiği rahatsızlık git gide artarak devam ediyordu, yoğun sis uzakları görmelerine engel olduğu için ikiside yüksek derecede tetikteydiler. Az sonra derin bir uçurumun dar yoluna saptılar, farkında değillerdi lakin karanlık onların yolunu değiştirmiş bu sarp yola aktarmıştı. Sis şuanda her şeyin hakimi gibiydi.
"Doğru yolda olduğumuza eminmisin?" diye sordu Rowien fısıltıyla.
"Bende tam olarak kestiremiyorum ama dümdüz ilerlemekte faydavar. Hava tamamiyle kararmadan bu gece uyuyacak bir yer bulsak iyi olur. Yarın sis dağıldığında yolculuğumuz daha kolay olur."
Bir kaç dakika daha ilrrlediler, Elfryn önde, Rowien arkada gittiler. Uçurum yolunun daraldığı, sisin daha yoğun olduğu bir yerde Rowien'in atı sendeledi, toynaklarının altındaki kayalar yuvarlanarak aşağıya yuvarlandı. Bir kaç saniye sonra derinden gelen gümbürtü sesleri kayaların zemine sertçe çarptığını açıklar gibiydi.
"Neler oluyor Rowien?" diye sordu Elfryn kaygıyla.
"Bilmiyorum ama oldukça tehlikeli bir yerde olduğumuz kesin. Farketmeden uçurum yoluna sapmış olmalıyız."
İkisi de kaygıyla etraflarına bakınıyorlardı. Uzun bir yolu geride bırakmışlardı, geri dönmek zaman kaybı olurdu.
"Oldukça dikkatli ilerlemeliyiz bundan sonra" dedi Elfryn. "Atlarımızdan inip yola yaya devam edelim, sığınacak bir yer bulduğumuzda orada geceyi geçiririz. Şimdilik yürüyeceğin yola dikkat et."
diye devam etti.
Yürüdüler, yürüdüler. Kader bu ya, yolları onları Elva ananın ailesiyle kaldığı mağaraya getirdi. Mağara dışarıdan karanlık ve korkutucu görünüyordu. Buraya giremeselerde ileride bir yerde başka bir mağara bulamaya bilirlerdi. Bir odun parçasına sardıkları kumaşı yakarak ilerledi Elfryn. Mağarayı kontrol edecek, öyle gireceklerdi.
"Durun beyim!" diye durudu Elfeyni Rowien. "Oraya ilk önce ben girmeliyim. Size zarar gelmesin" dedi.
Meşaleyi Elfryn'in elinden kaparak mağara girişinden içeri daldı. Karanlığın yıllardır çöktüğü mağara biranda aydınlandı. Mağarayı yuva yapan yarasalar ışıķtan rahatsız olarak ve bunu belli edercesine büyük bir gürültüyle girişten çıkarak karanlık dağların ardında kayboldular.
Rowien elindeki meşaleyi karanlık olan her yere tuttu. Tek bir tehlike bile barındırmak istemiyordu. Sağına, güney duvarının ağlarla kaplı tarafına ışık yansıdığında eş zamanlı korkunç bir çığlık duyuldu mağaradan. Elfeyn telaşla mağaraya koştu, Rowien için endişeliydi, sonuçta babası kendisine emanet etmişti. Birçok korku ile mağaraya koşuyordu, neden vermişti ki meşaleyi, neden Rowienin gitmesine izin vermişti ki? Kendisine kıza söylene koşuyordu. Mağaranın girişinden içeri daldığında, kılıcı kabzasından sıyrılmış hazır bekliyordu. Gözleri Rowieni ararcasına karanlığı taradı, meşale sönmüş, mağara karanlığa gark olmuştu. Gözleri karanlığa iyice alıştığında karşı tarafında gördüğü karartıyla baştan aşağı ürperdiğini hissetti. "Rowien" diye fısıldadı sessizce.
"Buradayım beyim. Gelinde şuraya bir bakın." diye karşılık geldi Rowienden. Elfryn,  Rowien'in sesini sağlıklı bir şekilde duyunca küt küt atan kalbine gelen huzur tarifi imkansız rahatlatıcıydı.
"Neler oluyor?" diye sitemli bir şekilde sordu Elfryn.
"Burada, örümcek ağlarının altındaki iskeletler korkuttu beni beyim. Sizi telaşlandırmışsam çok özür dilerim."
"İskeletlermi? Burada?"
"Evet, tam şurada" diyerek eliyle karşı tarafını gösterdi. İçerisi karanlık olduğu için Elfryn görmekte zorlanıyordu. "Meşalen nerede Rowien?" diye sordu Elfryn.
"Korkudan elimden düşmüş olmalı, hemen bulup yakarım." dedi ve dikkatlice yeri taramaya başladı. Az sonra elini attığı meşaleyi bulup yakmayı başardı. Biranda karanlık çökmüş yerler aydınlanarak sakladıklarını gün yüzüne çıkardı.
"Bunlar buraya nasıl gelmişler?" diye sordu Elfryn.
"Görünüş ve kemik yapıları insanlarınkine benziyor." diye açıkladı Rowien. "Muhtemelen buraya sığınmış bir grup insan olmalı, ölüm onları alıp götürünceye kadar burada kalmış olmalılar" diye devam etti.
"Bunu bilmem ama gecelemek için oldukça iyi bir mağara. Atlarımızıda içeri alıp iyice dinlenelim. Yarın uzun bir yolculuk bizi bekliyor olacak." dedi Elfryn.
Atlar içeriye alınarak iyice bağlandı, küçük bir ateş yakıldı. Bir kaç şey atıştırıldıktan sonra çıplak yere uzandılar. Ateşin çıtırdayan sesi, sessiz geceye karışarak ikisine haz veriyordu.
"Ëlua'yı bir daha görebilecekmiyiz?" diye sordu Rowien.
"Tabiiki göreceksin! Aileni, arkadaşlarını, yeşil ovaları ve gölü." dedi Elfeyn özlem duyarcasına.
"Montmogery..." diye söze başlamıştı ki Rowien korkunç bir çığlık sözünü kesti. İkisi de korku içerisinde ayağa kalktı, birbirinin gözlerine bakıyorlardı. "O da neydi?" diye sordu Elfryn kaygıyla.
Ardından bir çok kanat sesi duyuldu ve tiz ciyaklamalar. Sonra koca ve güçlü bir kanat sesi daha duyuldu. Ciyaklaması kulak zarlarını patlatacak cinsten tiz ve korkunçtu.
"Ben neler olup bitiyor diye dışarıya bakacağım." dedi Elfrhn ve Kafasını girişten dışarı uzattı.

Dışarıda, dolunaylı gecenin altında, gökyüzünü binlerce kanat çırpan bir karartı sarmıştı. Karartı yarılarak içinden devasa bir yarasa belirdi. Bu yarasalat az önce mağaralatından kovulan yarasalar olmalıydı. Geri döndüklerindd yanlarında devasa bir yarasa da getirmeyi unutmamışlardı.
Elfryn korkuyla içeri daldı. Kendisine merakla bakan Rowiene seslendi.
"Dışarıda kocaman bir yarasa ve yarasa topluluğu var. İyi niyetli olduklarıda söylenemez."
"Ne yapmalıyız peki?" diye sordu telaşla Rowien.
Kısa bir sessizlikten sonra Elfryn bir şeyler bulmuş şekilde Rowiene seslendi.
"Hemen ateşten yanan bir odun parçası çıkar. Yarasalar ateşten korkar."
Rowien hızlıca ayeşten bir odun kaparak Elfryn'in yanına koştu.
Bu arada dev yarasa büyük bir gürültüyle yere konarak mağara girişine yaklaşmaya başlamıştı. Yaşanan onca sıtres ve korkudan dolayı atlar huzursuzca kişneyeme başladığında Elfryn yanan odun parçasını kaparak girişten dışarı fırladı. Dev yarasa ile karşılaştığında tüm vücudunun donduğunu sidder gibi oldu, korku bedenini işlevsiz bırakıyordu. Cesaretini toplayarak elindeki odunu sağa sola savurmaya başladı. Dev yarasa hiç bir şeyden korkmazcasına hâlâ ilerliyordu.
Aynı anda Rowien eline aldığı koca taşları amansızca dev yarasaya fırlatıyordu ama pek işe yaradığı söylenemezdi.
Yarasa ağzını açıp kükreyeceği zaman Elfryn atik bir şekilde elinde yanan odunu dev yarasanın ağzına soktu.
Dev yarasa ne olduğunu anlayamadan vücuduna yayılan acıyla havaya yükselip değişik sesler çıkarmaya başlamıştı. Elfryn girişe koşarak Rowiene seslendi.
"Çabuk ol, atları hazırlayıp derhal burdan gidelim. Bu dev yarasayı uzun süre oyalar."
Atlar çözüldü, çantalar sırtlanarak dışarıya çıktılar. Uzaklarda bir yerde yarasanın acı dolu sesleri hâlâ duyulabiliyordu. Elfryn önde Rowien arkada atlarını çekerek karanlık gecede hızlıca ilerliyorlardı. Gelecek herhangi bir tedbire karşı çekilen kılıçları vardı ve tabii korku ve heyecandan küt küt atan kalpleri.
"Ben hayatımda böyle heyecan yaşamadım" diye fısıldadı Rowien.
"Ëlua da surların dışına çıkarak biraz uzaklaşmak ve arada tehlikeli olmayan yaratıklar görmekle macera yaşadığımı sanırdım. Şimdi ise maceranın hasını yaşıyorum" diye devam etti.
"Emin ok ki sessiz olmazsan bu yaşadığın sin macera olabilir" dedi kızgın bir  ses tonuyla Elfryn.

Yolculuk sessiz sürüyordu, görünürde hiç bir tehlike yok gibiydi, yaraslardan iyice uzaklaşmış, yol iyice genişlemişti. Gök yüzündekindolunay masumca doğu akıyor, ışıklarıyla iki yolcunun yolunu aydınlatıyordu.
Sessiz ve sakin süren gecenin yarısında iki yolcunun ardı sıra korkunç bir çığlık duyuldu. Gelen galiba oldukça sinirlenen dev yarasaydı. İki yolcu hızlıca ve telaşla ilerlemeye başladı. Ne kadar ilerlese ilerlesin insani ayaklar yarasanın kanatları kadar hızlı olamazdı.
Biraz sonra oldukça sinirlenmiş olan dev yarasa ve ardı sıra gelen küçük yardımcıları görünür oldu açık dolunaylı havada. Karanlıkta sadece kızıl gözleri ve kanat çırpan kanatları belli oluyordu.
Dev olan iki yolcunun üzerinden bir kaç kez süzülerek kalplerine korku saldı. Kılıçlar korku ve çaresizce havaya kalktı. İlk kez Asgardın yokluğu bu kadar iyi anlaşılıyordu.
Az sonra dev yarasa tırnaklarını Rowien'in atına saplayarak havalandı. At acılar içerisinde kişneyerek uzaklaşırken küçük yarasa topluluğu havada bir kaç tur attıktan sonra Elfryn ve Rowien'e saldırdı. Başları üzerinde uçuşan, saldıran binlerce yarasaya karşı koşup bağırıyorlardı. Hayatlarının burada sonlanacağını düşünmüyor değillerdi. Kollarını savurarak koşan iki yolcu ne olduğunu anlamadan büyük bir hızla düşmeye başladılar. Uçurum yolundan aşağıya hızla kayıp derinliklere iniyorlardı. Uzun çığlıklar ve çarpma, yuvarlanmadan sonra iki yolcu boylu boyunca uçurumun dibine yuvarlanarak bayıldılar, karanlık olan gece daha da kararıp bir boşluğa dönüştü.

Seçilmiş [Düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin