Yitik Sözler

463 59 1
                                    

Gök kubbenin altında, uzaklarda, kuzeyde bir yerde, Upir kral'ın Elfryn'i ısırmasından on iki sene sonra bir çok zorluk ve sıkıntıya göğüs geren koca beden ölüm döşeğinde yatıyordu. Dışarıda, Ëlua'nın sınırları dışında güzel bir gün vardı. Ekinler hasat zamanına doğru akıyordu. Bu güzel günde sokaklarda oynayan çocukların sevinç çığlıkları duyuluyordu. Güzel bir gün olmasının yanı sıra iki katlı konağın ikinci katında bu güzelliğe gölge gibi düşen ölüm kol geziyordu. Yatağında boylu boyunca uzanmış, tavanı izliyordu. Ölüyordu, henüz hiç bir şey yapmadan. Yıllar önce Montmogeryden kaçarlarken babasına verdiği söz aklına geldi.
"Sana verdiğim sözü tutamadım baba." dedi bir fısıltı gibi. Nefes nefese kalmıştı. Gözlerinden akan iki damla göz yaşı yanaklarından süzülerek yastığını ıslattı. Halkını eski topraklarına götürememişti. Her zaman ertelemiş, geri dönmeyi göze alamamıştı.
Koşarak içeri dalan Elfryn Algarın yanına çöktü. "Babacım." diyerek algarın buruşmuş suratına baktı.
Hüzünlüydü ama belkide hüzünden çok korku yaşıyordu. Bu hayatta yalñız kalmaktan korkuyordu.
"Oğlum, şimdi diyeceklerimi iyi dinle." dedi Algar zar zor nefes alarak.
"Ben babama verdiğim sözü tutamadım." uzun uzun öksürdü Algar. "Halkımı topraklarına geri götüremedim. Belkide buna cesaret edemedim." Algar durup uzun bir nefes alarak dinlendi. Ölümün ezici ağırlığı onu zorluyordu.
"Ben bu görevi yapamadım. Lakin s-sana güveniyorum. Halkımızı topraklarımıza, Montmogery'e geri götür." Algar'ın diyecekleri bu kadardı. Yaşamıda öyle. Elfryn'e uzun uzun, hasretle baktıktan sonra bu dünyaya, yaşama veda etti.
Yer yüzünden göklere çıkan bir haykırış sarmıştı her yanı. Bu haykırış gök ulusunun kulağına kadar ulaşmıştı. Bu gün Elfryn'in en acı günüydü. Kimsesiz kalan bir prensti o. Bu halk ve bu topraklar kendisine emanet edilmişi.
"Sana söz veriyorum baba" dedi Elfryn acı dolu bir haykırışla.
"Halkımızı Aslolan topraklarımıza, Montmogery'e götüreceğim. Bu uğurda canımı vermeye hazırım."
Gözlerinden yaşlar sel gibi akarken, güzel olan gün daha acı bir havaya bürünürken Asgard yavaşça Elfryn'e yaklaştı.
"Evlat, metin ol! Senin acını paylaşıyorum" dedi. Buz mavisi gözleriyle soğuk bakışlarla Elfryn'e baktı.
"Acımı paylaşacak bir tek sen kaldın. Babamda öldü, şimdi ben ne yapacağım Asgard?"
"Sen az önce söz verdiğin gibi ırkını eski topraklarına götüreceksin!" dedi otoriter ve kararlı bir şekilde.
"Peki nasıl?" dedi Elfryn çaresizce.
"Nasıl bunu başaracağım? Şimdi eski topraklarımıza Goblinler yerleşmiş. O habis yaratıklar kolay kolay yenilmezler."
"Bu ne kadar zor ve tehlikeli olsa da Elfryn halkın siz Montmogery hanedanından bekledikleri var.
Bizler korku içerisinde topraklarımızdan kaçarken en yakın zamanda geri dönmeyi tahmin ediyorduk. Lakin yıllardır kuzey topraklarının boz kırlarında zor da olsa yaşıyoruz." Asgard yatağında ölü olarak yatan Algara baktı. Belkide içinde fırtınalar kopuyor, en yakın dostunu kaybettiği için üzülüyordu ama bunu dışa vurmak istemezcesine metin duruyordu. Kim bilir belki üzgün görünmeyi zayıflık olarak gördüğünden böyle yapıyordur.
"Evlat, sen halkını topraklarına götürmek için mücadele verdiğinde, Ejder tarihinin en büyük destanını yazmış olacaksın."
Elfryn bir şey diyemedi. Sessizdi, yalnız kalmanın burukluğunu yaşıyordu.
Asgard'ın sözleri de kalbinde büyük heyecanlar ve coşkular uyandırmamış değildi.
Saatler sonra Kral soylu Algar'ın öldüğü haberi duyuruldu Ëlua halkına. Güzel günün öğleye doğru aktı saatlerde Aulë'yi bir sessizlik kaplamıştı. Herkes Kral soylu Algarın cenaze törenine katılmak için hazırlanıyordu.
Kral soylu Algar'ın bedeni yıkandı, bezlere sarılarak tahtında taşınarak mezarlığa doğru yol aldılar koca bir kalabalık eşliğinde. Denilir ki o gün Aulë'nin tüm ferdi ( ihtiyar Molly dizlerinin ağrısından katılamamıştı ve birkaç hasta da) cenazeye katılmıştı. Koca Ëladraw da ölülerini yıkayıp gömen tek ırkdı Ejder ırkı: Işığa duydukları saygıdan, ölmüş kişinin bedeninde hala ışık olduğuna inandıklarından, ölmüş bedeni yakmıyorlardı. Elfler ölülerini bir sala yerleştirip yakarak suya bırakırlardı. Cüceler de Elflere uyarak ölmüş bedenleri yakarak küllerini savururlardı. Goblinler uzak bir yerlere götürüp atarlardı. Diğer ırkların ne yaptığı muammaydı. Ölülerine ne yaptıkları bilinmiyordu. Kimileri Gorgonların ölülerini yediklerini söylerdi bazen. Gorgonlar da aile kavramı yok tu, kim bilir belki de ölülerini yiyorlardı.
En önde Elfryn ve Asgard ile birlikte ilerleyen kalabalık mezarlıkta durdu.
Beyaz bezlere sarılmış bedeni yavaşça önceden kazılmış mezara bıraktıktan sonra yavaş ve dikkatlice toprakla kapatmaya başladılar. Ölüm zamansız gelirdi. Her şeyi yaratan Allah bunu böyle istemişti.
Mezar tamamen kapandığında kalabalık yavaşça dağılmaya başladı. Mezar başında bir kaç dakika sonra Asgard ve Elfryn kalmıştı. Elfryn sessizce gözlerinden süzülen yaşlarla mezara bakıyordu. "Herkes gitti, haydi biz de gidelim evlat." desi Asgard. Elfryn gitmek istemese de ayakları çoktan geriye dönüp gitmek üzereydi.
Asgard Elfeyn'i alarak konağa doğru yürümeye başladılar. Yol uzun değildi ama konuşulavak uzun konular vardı.
"Şimdi nasıl davranacağımı bilemiyorum Asgard, babam gibi Aulë'nin idaresini elimemi almalıyım, yoksa uzaklara, çok uzaklara gidip topraklarımı Goblinlerden mi kurtarayım?" Elfryn bir cevap bekler gibi Asgard'ın yüzüne baktı.
"Eğer baban gibi davranacaksan ölene dek Ëlua da kal ve şehrini yönet. Yok babanın damarlarında ve senin damarlarında dolanan kanın pompaladıklarını dinlersen, buraları bırakıp topraklarımızı lanetli halktan kurtarırsın. Baban her zaman bunu yapmak istedi ama bir türlü cesaret edemedi. Lakin sen ne karar verirsen ver ben seninle birlikte olacağım." dedi Asgard. Yirmili yaşların başlarına gelmiş, bıyıkları terleyen Elfryn'e bakarak.
"O halde Asgard, ben Asil kanımı dinleyerek yollara koyulacağım. Topraklarımızı geri alana dek savaşacağım."
"Senden beklenilen de buydu Evlat." dedi Asgard. "Yapacağın bu yolculuk kolay olmayacaktır. Bir çok yaratık ve kötülük ile karşılaşa bilirsin. Belki amacına varamadan ölebilirsin. Lakin asla ve asla vazgeçme."
"Amacıma varıncaya kadar savaşacağım Asgard. Taki ölüm beni bu dünyadan, güzel Ëladraw dan ayırana dek."
Asgard Elfryn'in yüzüne uzun uzun baktı. Yıllardır aldığı eģitim belki bu yolculuğunda yeterli olmaya bilirdi ama denemekten de uzak durmayacaklardı.
"O zaman hazırlan!" dedi Asgard.
"En kısa zamanda yola çıkacağız."
"Sen de mi geleceksin benimle birlikte?" dedi Elfryn şaşırmış bir şekilde.
"Tabiiki gelicem ama yolculuğun bir yerine dek. Sizden ayrılıp güney topraklarına gitmem gerekicek.
Bu arada yolculuk için kendine bir arkadaş bulsan iyi olur. Tek başına uzun bir yolculuğa çıkmak tehlikeli olabilir."
Hiç bir şey konuşmadılar konağa varana dek. Giriş kapısına varınca ikisi, Asgard ciddi bir tonla konuştu:
"En kısa zamanda hazır olmalısın evlat. Hemen yola koyulmamız lazım."
Asgard sözlerinden sonra hızlıca uzaklaşmaya başladı. Yaşına göre oldukça dinç ve hızlıydı bilge ışık büyücüsü.
Konak babasının ölümünden sonra oldukça sessiz ve boş gözükmüştü Elfryne. Koca konakta tek başına kalmak oldukça bunaltıcıydı, belki de bu yalnızlıktan korktuğu için böylesine tehlikeli bir yolculuğa çıkmaya karar vermişti, kendisini hayata bağlayan kimesesi olmadığından...
Önünde büyük bir yolculuk vardı, bu yolculuğa en kısa zamanda çıkacaktı, hazırlıklar tamamlanırdı tamamlanmasına da yol arkadaşı bulmak zordu. Kimse böylesine zor ve tehlikeli bir yolculuğa çıkmak istemezdi, hatta bu yolculuğu halkı duysa kendisinin deli olduğunu ve bunu başaramayacağını söylerlerdi.
Zor olan şeyler, ulaşılması zor durumlar her zaman ulaşamayanlara uzak bir seçenek gibi gelirdi, yükseklerde, çok yükseklerde bir hayâl gibi gelirdi.
Zaten tarihte ırklar arasından sıyrılıp ismini Tarihe yazdıranlar halkın konuşmalarına kulak ardı etmeyip ulaşılması zor noktalara gelenler değilmiydi?

Seçilmiş [Düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin