ÜrpertiOrmanı

421 56 0
                                    

Sisli yolları aşarak gidiyordu kafile, güneş birazdan doğmuş, dün geceden kırağılaşmış toprakları ve bitki örtüsünü ısıtıyordu. Yer yüzüne çökmüş olan sis güneş ışıklarıyla dağılıyor, uyuyan doğa yavaşça uyanıyordu.
Elfryn ve ardı sıra gelenler patikadan aşağı doğru ilerliyorlardı. Güneş yükseliyor, yükseliyordu, ısısını arttırarak yükseliyordu. Geçtikleri patikada tek tük ağaçlar vardı. Bazen karşılatına ulu bir çınar çıkıyor olacanca heybetiyle, dallarını şefkatle yere seren, bazen göklere yükselen sert bir ladin selamlardı kendilerini.
Kuzeyin soğuk ve çorak topraklarına dayanan iğne yapraklı ağaçlar gittikçe sık görülmeye başlamıştı. Durmadan aşağıya inen patika, karşıdan üzerinde hâlâ sislerin göründüğü ormana gider giniydi, galiba gidiyordu da...
Güneş biraz daha ilerlediğinde, Rowien atından atlayarak yere, çimlerin üstüne oturdu.
"Sabah kahvaltımı yapmadan burdan şuraya tek bir adım atmam." dedi Rowien kararlı bir şekilde.
Bu karar kulağa oldukça hoş geliyordu. Hepsi yere oturup hoş kokulu çöreklerden, lezzetli keklerden yiyerek karınlarını doyurdular. Kahvaltı faslını da atlattıktan sonra tekrardan atlarına binerek patikayı inmeye devam ettiler. İlerledikleri otların boyları daha fazla uzuyor ve sıklaşıyordu.
Az sonra inen patikadan küçük bir tepeciğe geçtiler. Patikadan yukarı çıkıp tepeciģin üzerinden karşıyı izlemeye koyuldular.
"Tam karşımızda bir orman uzanıyor" dedi Elfryn. Hep beraber tekrar yola koyuldular. Patikayı tekrar inmeye başladılar, yükselen güneş öğleden önce on bir olduğunu belli eder gibiydi. Zaman hızla ilerliyor, katettikleri mesafe çoğalıyordu.

Saatler ilerleyip güneş tepe noktasından batıya doğru kaydığı zaman kafile yokuş aşağı inen patikadan düz bir patikaya girdi.
Bitki örtüsü gittikçe sıklaştı, sıcak olması beklenen hava gittikçe soğumaya başladı. Geldikleri topraklar oldukça efsunlu gibiydi, kokusunda ve havasında bir farklılık var gibiydi.
Az sonra patika sık ve koyu bir ormanın girişinde sona erdi. Atlarını durdurup ormana baktılar.
"Bu ormanı biliyormusun Asgard?" diye sordu Rowiën.
"Tahminlerimde yanılmıyorsam bu esrarengiz, soğuk orman ÜrpertiOrmanı olmalı."
"İçinden mi geçmemiz gerek?" dedi Elfryn huzursuzca.
"Ne yazıkki evet."
"Şimdi hatırladım" diye haykırdı Rowien. "ÜrpertiOrmanı ile ilgili anlatılan bir çok hikâe duymuştum.
Ormanın derinliklerinde soğuk kanlı bir çok umacı, gulyabani ve iblislerin
Dolaştığını duymuştum. Ormana girenleri baştan çıkararak yedikleri de unutulmamalı tabii."
"Bunlara inanacak değiliz değilmi?" dedi Asgard. "Ormanda ne tür yaratıkların yaşadığını bilmiyorum lakin kötü bir ününün olduğu kesin. Ormandayken çok dikkatli olmalıyız."

Hepsi derin bir nefes alarak orman yolunu takip ederek sislerle kaplı ormana daldılar. Atlar huzursuzlanmaya başlamıştı ama sakinleştirmeyi başardılar.
Şuana kadar her şey yolundaydı, orman sessiz ve bir o kadarda sakindi. Orman yolu gittikçe genişliyordu. Her şey yolunda gibiydi, tek bir şey vardı ki orman adından anlaşıldığı gibi oldukça ürperticiydi, havası soğuk ve boğucuydu.
Palamut ve kayın ağaçları ileride yerini yaşlı ladin, köknar ve çam ağaçlarına bıraktı. Eğrelti otları ormanın deeinliklerine doğru daha sık görülmeye başlanmıştı, küçük çalılıklar orman boşluklarını doldururcasına her yerden fışkırmıştı. Birazdan önlerindeki yol bitti, yerine ısırgan otları ve kuşburnu çalılığıyla kaplı bir alan belirdi. Bu yolu geçmek oldukça zahmetli olacaktı.

Kuşburnu çalısının tenlerinde açtığı çizikler, ısırgan otlarının kaşındıran dikenleri arasından geçerek kaşına çizile ilerlediler. Bu zor ve zahmetli yolu aştıktan sonra tekrardan bir patikaya ulaştılar. Yakınlarda bir yerde su sesi duyuluyordu. Çoşkulu bir şekilde akan ve tüm sessizliği bozan bir su sesi..
"Haydi oraya gidelim" dedi Rowien.
"Olmaz Rowien, yolumuzdan ayrılamayız. Bu tehlikeli olabilir, hatta yolumuzu kaybedebiliriz bile."
Asgard her şeyden kuşkulanır gibiydi.
"Hadi ama Asgard, çok yorulduk ve öğle yemeği vaktini geçirdik. Oraya gidip biraz dinlenir, hemde bir şeyler atıştırırız." dedi Elfryn.
Daha Asgard bir şey diyemeden Elfryn ve Rowien suyun sesine doğru ilerledi. Kendiside mecburen onlara uyarak ilerledi.
Az sonra geniş kıyısı olan bir çaya ulaştılar. Şırıl şırıl akan billur sular huzur vericiydi. Çay da tek tük iri ufaklı balıklar yüzerek geçiyordu.
Görünürde hiç bir tehlike yok gibiydi ama Asgard tedbiri elden bırakmamak adına sürekle etrafına kuşkuyla bakınıyordu. Ne de olsa bu ormanın ünü hiç de iyi değildi.
Elfryn ayakkabılarını çıkarıp terleyen ayaklarını çayın temiz suyuna daldırdı, sular ayaklarını gıdıklayarak masumca akıp gidiyordu. Kötü hiç bir şeyin olmadığı kanaatine varan Asgard karnını doyurmaya koyuldu.
Bu arada çayın suyu Elfryn'in tüm enerjisini yavaşça kendine çekerek suya bırakıyordu, Elfryn halsizleştiğini anlar gibiydi lakin bunun uzun süre yürüdüğünden kaynaklandığını düşünmüştü. Hareketsiz duran orman onların anlayamadığı bir yavaşlıkla hareket ediyor, ağaçların dalları gittikçe onlara doğru eğiliyordu. İnsanın içini ürperten havası ve suyu enerjiyi içine çekip yerine yorgunluk veriyordu.
Az sonra çayın derinliklerinden süzülüp gelen bir sarmaşık yavaşça Elfeyn'in ayaklarını kavradığı gibi suya çekti.
Ne olduğunu anlamadan Asgard ve Rowien Elfryn'i suda buldular. Önce bunun bir oyun olduğunu zannettiler, Asgard'ın şüpheleri sayesinde bir terslik olduğunu anladı. Elfryn suda bocalıyor, bitmekte olan enerjisiyle fazla bir şey yapamıyordu. Asgard elindeki asasıyla suya atladı, Elfryn'in ellerinden tutup çekmeye başladı, ayaklarına yapışan sarmaşığı gördüğünde parlamaya başlayan asasıyla küçük bir ışık huzmesini sarmaşığa yolladı.  Sarmaşık Elfryn'in ayaklarını bırakmıştı, Elfryn bayılmış olmalıydı, hareket etmiyordu. Rowien'in yardımıyla Asgard Elfryni sudan çıkardı, kıyıya çekerek yere bıraktı.
Ardından hızla gelen bir sarmaşık daha Rowien'i kavradığı gibi sürükleyip götürdü, Asgard hamlesini yapamadan gelen bir sarmaşık daha asasını çekip elinden aldı, gelen bir diğer sarmaşık Asgardı alıp bir söğüt ağacına dayadı. Gelen bir kaç sarmaşık daha Asgardın Ellerini ve ayaklarını ağacın geniş gövdesine bağladı. Elfryn hâlâ hareketsiz yatıyordu, Rowien Asgard'ın ardında yere kapaklanmış bekliyordu.
"Bir şeyler yap Asgard!" diye bağırdı Rowien.
"Asam yanımda değil, bir şey yapamıyorum."
"Peki ne olacak, Elfryn'in uyanıp bizi kurtarmasınımı bekliycez?" dedi Rowien iniltiyle.
"Korkarım ki öyle görünüyor, aksu taktirde sarmaşık bizi boğarak öldürecek."
Sarmaşıklar sıkmaya devam ediyordu, Rowien dayanamayarak bir çığlık koyverdi. Sesi yükselerek ormanın derinliklerine aktı lakin yardım edecek biri yok gibiydi.

"Durun!" diye bağırdı az önce tiz bir ses emir verircesine. Az sonra sıkan sarmaşıklar hareketsizce durmaya başladı. Ortalıkta görünen bir şey yoktu, sesin sahibi yok olmuş gibiydi.
Az sonra kocaman, alnının ortasından gökyüzüne uzan tek boynuzlu, kanatlı bir keçiye binmiş, uzun kulakları olan, çekik gözlü biri göründü. Elinde uzunca bir mızrak vardı, kafasında ağaç yapraklarından örülmüş ucu sivri bir şapka vardı. Tamamiyle turuncu ve yeşil renkli giysiler giymişti. Asgard şaşkın bir ifadeyle bu garip kişiye bakıyordu.
"Sen de kimsin?" diye sordu Asgar.
"Asıl bizleri rahatsız eden sizler kimsiniz?" dedi garip adam.
"Bizler ejder ırkıyız." dedi Asgard gururla. "Ben büyücü Asgard, bunlarda arkadaşlarım."
"Ejder ırkımı?" dedi garip keçi binicisi kısık bir sesle, sanki kendi kendisine soruyormuş gibi.
"Bırakın!" diye bağırdı garip keçi binicisi güçlü bir ses tonuyla. Verilen emire itaat eden sarmaşıklar hızlıca çekilip toprağın derinliklerine daldılar. Asgard yere düşer gibi oldu ama kendisini hemencecik toparlandı. Acıyak bileklerini sıvazlayarak Rowien'e baktıktan sonra garip keci binicisine döndü. Keçi binicisi bineğinden inerek Asgard'ın önünde dikildi.

Seçilmiş [Düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin