***
Efe'den;
"Ne demek hala bir haber yok lan?"
"AKUT ve ekibimiz hala arama çalışmalarına devam ediyor bir iz bulursak size haber vereceğiz"
"Tabi vericeksin lan. İki haftadır ne bok yiyiyorsunuz anlamıyorum ki? "
Doruk telefonda polis menuruyla tatışırken ben sıkıntıyla oflayıp yerimden kalktım.
"Beyinciklerini siktiklerim. Bir boka yaramıyor pezevenkler" Doruk söylene söylene telefonu kapatıp salonun ortasında bir sağa bir sola yürümeye başladı. Sırtımı duvara yaslayıp ona baktım. Çökmüştü. Sakalları iki haftanın yorgunluğunu ve üzüntüsünü taşıyordu. Gözlerinin altları uykusuzluktan morarmış saçları da epeyce uzamıştı.
"ölmüş olamaz değil mi?"
Doruk'un kısık çıkan ama içinde çığlıklar barındıran sesini duyunca bakışlarımı gözlerine çıkardım.
Ne söylemem gerekiyordu bilmiyorum. 'Saçmalama lan ölmedi' desem onu da kendimi de kandırmış olurdum. 'Ölmüş olabilir' dersem de kendimi yumruklardım. Hiçbir şey söyleyemedim sadece sustum.
"Efe beni bırakmış olamaz değil mi?"
Sözleri gözlerimin dolmasına neden olurken bir şey söylemeden başımı yere eğdim. Doruk'un yüzünü göremesem de hareketlerini görebiliyordum. Sinirle bağırıp orta sehbanın üzerindekileri tek eliyle savurdu. Onu durdurmak içimden gelmiyordu, haftalardır kendini sıkıyordu tek yaptığı içip içip o uçuruma gitmek ve polislere saydırmaktı.
"bırakamaz lan beni. Ölemez. Daha doğru düzgün yaşayamadım lan ben onu. Ben ona seni seviyorum diyemedim" boğazını yırtarcasına bağırıp ağlayarak koltuklardaki minderleri ve etrafta kırılabilecek ne var ne yoksa dağıtmaya devam etti. Onu ilk defa bu kadar içten ağladığını ve acı çektiğini görüyordum. Bu hali artık harekete geçmem gerektiğini gösterirken yaslandığım duvardan uzaklaşıp yanına yaklaştım.
"bırakmaz Doruk. Bırakmadı lan bulunacak sabret dayan gelecek yine kollarında olacak" sanki ben hiç konuşmamışım o duymamış gibi etrafı dağıtıp bağırmaya devam etti.
"Şu siktiğimin hayatında ilk defa birinin gülüşüne aşık oldum lan. İlk defa birinin gözlerinde kayboldum" bakışları beni bulunca kızarık gözlerini üzerime dikip bana yaklaştı.
"Lan ben Nisa'da hapsoldum! Bile bile isteye isteye hapsettim kendimi kalbine, bedenine" onu kendime çekip sıkıca sarıldım. İçindeki ateşi söndürmeye gücüm yetmez ama en azından ona sarılıp yanında olduğumu hissettirmem lazımdı. Alnını omzuma yaslayıp hıçkırdı.
"Ben onu çok seviyorum Efe" biliyordum. Nisa'yı ne kadar sevdiğini görebiliyordum. Elimle sırtını sıvazlayıp onu yukarı çıkarmaya başladım.
"Şimdi biraz dinlen uyu. En ufak bir haber geldiğinde sana habe vereceğim" onu yatağına yatırıp üzerini örttükten sonra sessizce odadan çıktım.
***
Haber gelirse dedi Efe. Haber gelirse uyandıracağım. Haftalar geçti, defalarca kabuslarla uyandı Doruk fakat hala en ufak bir haber dahi yoktu. Herkesin umudu tükenmişti Sedat Bey artık kızının cesedine razı olmuştu, arkadaşları çaresizce içlerinde kalan ufacık umud kırıntılarına tutunuyorlardı. Peki ya Doruk?
Hala evin içinde bir sağa bir sola yürüyüp "bırakmaz Nisa beni, yaşıyo biliyorum çıkıp gelir şimdi. Tanıyorsunuz siz de onu ne kadar kızsa ne kadar kırılsa dayanamaz gelir" diye söyleniyor. Bu giden kadının ardında kalan ölü adamın laflarıydı.