Multimedia: Melis Balaban
Ilgın'dan
Çağatay ve Emre'yle aynı okulda olmamız yetmezmiş gibi bir de aynı sınıftaydık. Valla şahane. Göz devirmelerimizin ardı kesilmezken sınıfa hocanın girmesiyle gözlerimizi çok şükür başka bi yere çevirdik.
"Ilgın Sartoğlu?"
"Burda. "
"Siz Melis Balaban'la yenisiniz sanırım. Tanıtın kendinizi. Önceki okullarınızı da söyleyin. Nereden geldiniz? Aileniz falan. Klasik bilgiler." Melis bana bakınca önce sen der gibi elimi ona uzattım."Ben Abdullah Mürşide Özünenek Anadolu Lisesi'nden geldim. Ilgın da Mustafa Kemal Anadolu Lisesi. "
" Burslular diyeceğim ama geldikleri liselere bakarsak puan da olmadığı için net eziksiniz. Ne kadar burs alıp üzerine ne kadar kattınız? " diyen Emre'yle kıpkırmızı olduk." İlgilendirmez." dedi Melis. Hocanın "Kızlar lafınıza dikkat edin" demesiyle şaşırdım. Ulan çocuk ezdi bizi. İlerleyen dakikalarda isminin Emre Gürel olduğunu öğrendiğimde şaşkınlığım geçti. Okulun veliahtıydı. Gürel koleji.
Melis Emre'ye döndü.
"Sırf babanın soyadı yüzünden diğer imkanı olmayan insanlardan 3-0 önde olmak nasıl bir duygu? " Hoca gözlüğünü yavaşça indirip Melis'e baktı. Ama müdahale etmedi. Emre'nin cevabını merak etti galiba.Çağatay piçce sırıttı. Emre yumruğunu sıkınca o da ciddileşti.
" Mükemmel bir duygu. Ama hiç yaşayamayacaksın. "
" Kalsın. Sen babanın soyadı sayesinde buradasın, ben puanımla. Ayrıcalık olmadan. Farkı hakederek koyuyorum." deyip önüne döndü.Ben hala Emre'ye bakıyordum. "Nefret ediyorum o adamın soyadını taşımaktan." dedi sessizce. Çağatay yavaşça Emre'nin omzunu sıktı. Uuuu. Babasıyla işler karışıktı. Zil çalınca Melis'e lavaboya gideceğimi söyleyip kalktım.
Ama kahretsin ki lavabonun yerini bilmiyordum. Derken tuvaleti gördüm. İçeri direk daldığımda çişini yapan bi Çağatay beklemiyordum. Tuvaletler şeyliydi. Ama şeyini görmedim. Valla görmedim. Hemen arkamı döndüm.
"Senin kızlar tuvaletinde ne işin var?"dedim.
"Kızlar tuvaleti mi? Siz de mi pisuara sıçıyorsunuz?" dedi o hoş kahkasını atarak.
"Ay ne alakası var? Ben burayı kızlar tuvaleti sandım. "
" Aslında mantıken olman gereken yerdesin Irgın. "
" Irgın senin anandır. " Nefret ediyorum adımı yanlış diyenlerden.Yine kahkaha attı. Yapmasana bok.
" Dönebilirsin cici kız. " Elini yıkıyordu.
"Tekrar pardon kanka." deyip yardırdım. Ya ne tekrarı Ilgın? İlk defa pardon dedin zaten. Koridorda yürürken Melis'i gördüm. Elinde telefon vardı ve telefonu çalıyordu.
"Kanka kantine inelim mi? "
" Ben annemle konuşacağım. Sen in. "
" Tamam kanka. Sana da alıyorum tost. " Bana cevap vermeden kızlar tuvaletine girdi.Kantine inip bir sucuklu bir karışık tost ve iki ayran aldım. O sırada yanıma Çağatay geldi.
" Canım çekti. Ucundan bölsene kanka."
"Ya banane benim tostum o." Sırıttı ve elimdeki tostları alıp koşmaya başladı.
"Ya Çağatay mısın nesin getir lan tostumu." Şu an okulun içinde deli danalar gibi koşturuyorduk. Koşarken birden dönünce çarpıştık ve yere yapıştık.Şuraya müdür odasının önünde düşmüş olan üstü ayranlı bir Çağatay ve her yeri ketçap olmuş bir Ilgın bir de tepelerinde dikilen bir kel müdür çizelim. Valla şahane.
Melis'ten
Zil çalar çalmaz elime telefonu aldım ve annemden 4 cevapsız arama gördüm. Koridorda karşılaştığım Ilgın'a baştan savma cevaplar verdim. Kızlar tuvaletine yöneldim ve kapıyı az aralık bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRTE DÖRT #Wattys2016
Novela Juvenil"Gülümseyişi ölümü anımsatıyordu. Ölüm kokuyordu sanki. O kadar yakındık ki ölüme. " " Ya ölürsek? " Gözlerine baktım. Bi şey ifade etmiyordu. Yine de içine çekmeyi başarıyordu. " Beraber olduğumuz sürece ölmüşüz, kalmışız.. Hepsi boş güzel...