Ona her şeyi anlatmaktan mutluydum, beni dinlemişti ona bir avukat olduğumu söylemiştim, ailemi anlatmıştım ve en önemlisi Maria'yı...
Herkesten uzak durunca mı her şeyi doğru yapıyorduk? Herkesten gizli şekilde evlenen kişiler gibi. O muhteşem akşamdan sonra hayatımda en çok duymak istediğim cümleyi söylemişti ve o soruyu. Fakat duyduktan sonra bir hayli garip gelmişti çünkü o an o kadar hassas bir durumdaydım ki, benim yerimde olan herkes şaşırabilirdi; Biliyorum şimdi hiç sırası değil ve şuan kendimi çok şanslı hissediyorum. Senin gibi birisini tanıdığım için ve bu kadar erken bir sürede senin doğru bir kişi olduğunu anladığım için. Evet sen doğru kişisin. Bu yüzden benimle evlenmeni istiyorum. Benimle evlenir misin Annabel?
Ben; Müsaade eder misin?
Michael; Hey nereye gidiyorsun?
Şaşırtıcı değil mi? O an ne yapacağımı bilemedim. Odadan çıktım ve saat sabahın ikisinde yürümeye doğru otelden ayrıldım. Sanki her şey rüya gibiydi...
'Neden bunu kendime izin veriyordum? Neden mutluluk geldiğinde kaçıyordum? Artık kendimi tanıyamıyorum.' Yürürken sürekli soruyordum bu soruları kendime. Kendimi suçlu hissediyordum ama neyden ve neden? Bir türlü cevap veremiyordum bu sorulara.
Arkamdan gelmişti ve ben bir ceket getirmişti; Ne yapıyorsun burada Annabel? Sanırım acele ettim, üzgünüm o an sırası değildi ve acele davrandım.
Ben; Hazır değilim Michael. Hiçbir şeye hazır değilim. Daha çalışmaya bile hazır değilim ve evlilik? Sana ne diyeceğimi bile bilemiyorum. Kırgınım, kızgınım ve korkuyorum. Lütfen, beni anlamaya çalış. Düzeltmem gereken bazı şeyler var.
Michael; Peki şimdi otele geri dönelim mi?
Ben; Evet. İyi karşıladığın için çok teşekkür ederim.
Michael; Hayır hayır ben aceleye getirdim bunun için üzgünüm.
Otele ulaşmıştık ve durmadan bana bakıp duruyordu. Gitmek istiyordum belki de kaçmak. O yüzden ona açıkladım; Londra'ya geri dönüyorum buraya taşınacağım. Böylesi de bir başlangıç öyle değil mi?
Michael; Peki ya en iyi arkadaşın Maria'ya ne diyeceksin?
Ben; Ona her şeyi anlatacağım. Kaç yıldan beri ondan ilk kez uzak kalıyorum. E-mail konusunu unutmasını isteyeceğim. Birkaç gündür beni rahatlatıp durduğun için teşekkür ederim, yani her şey için.
Michael; Sen iyi bir kadınsın Annabel. Bunu unutma.
Gülümsemişti ve başka bir şey demeden gidiyordu ve arkasından bağırıp; Hey, nereye gidiyorsun?
Michael; Uçak biletimi çoktan aldım Annabel. İki kişilikti. Paris'e gidiyorum orada işe başlayacağım. Eğer evet deseydin lüks bir otelin rezervasyonunu da iptal etmeme gerek kalmazdı.
Gözlerim dolduğunu hissedebiliyordum; Neden bunu yapıyorsun?
Michael; Neyi? Anlamıyorum.
Ve gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı; Beni kötü hissettirmeye çalışıyorsun. Beni suçluyorsun. Neden bunu yapıyorsun?
Onunda gözleri dolmaya başlamıştı; Biliyor musun? İstesen şuan sana her şeyi verebilirim. Her şeyi. Uzun zamandır birisini arıyorum. Sade, güzel ve senin gibi. Fakat bulamadım. Seni ilk gördüğümde özel biri olduğunu düşündüm. Ve Brooklyn köprüsündeki o geceden sonra bir şey yapmak istedim. İlk defa. İlk kez böyle bir kadına bir şey yapıyorum Annabel. Önceden umursamaz birisiydim eşime ilgi göstermemiştim ve gözüm dışarıdaydı. Seks bağımlısıydım. Kısaca iğrenç birisiydim. Sadece seni değil, ben kendimi de keşfediyordum burada Annabel. Bugün anladım ki halen iğrenç birisiyim, çünkü halen yanlış yaptığıma göre öyle hissediyorum. Sana bir söz söylemiştim Annabel. O sözü iyi hatırla, geçmişimi kapattım ben ve artık o geçmişimdeki kişi ben değilim. Buraya yeni bir başlangıç yapmak için gelmişsin fakat yeni birisi olarak değil halen kendinden kaçan, kendine güvenemeyen ve kendini suçlayan birisin. Şimdi ise yarın Londra'ya gideceğini söylüyorsun. Bunu sen kendine izin veriyorsun Annabel.
Gözyaşlarımı sildim çünkü artık ağlanacak bir şey kalmamıştı; Beni burada yanlış anlamışsın Michael. Ben Londra'ya gidip buraya taşınacağım. Benim hayatım Londra'da her şeyim orada. Tüm hayatım orada. Ben evet demedim fakat hayır da demedim. Sende şuan çok hassas durumdasın ben ise yanlış bir şey yapmaktan korkuyorum ve evet haklısın. Kendime güvenmiyorum çünkü hazır değilim. Belki hiçbir zaman hazır olmayacağım ama kaçtığım bu değil. Her şeyim yarım kaldı ve şuan bencilce davranıyorsun. Sürpriz yapmışsın ve ben bunu bozdum. Bunun için çok özür dilerim. Gerçekten özür dilerim, fakat bilmen gereken bazı şeyler var. Benim işim ve tüm hayatım şuan yarım kaldı ve ben buraya gelmeden önce bu kadarını tahmin etmemişim. Tüm hayatımın bu kadar karmakarışık olacağını bilememiştim. Şuan iki haftadır buradayım ve her şey karmakarışık. Sana anlattım bunları ve halen nasıl beni bu kadar küçük görebiliyorsun?
Susmuştu ve iyice düşünmeye karar verdi. Son bir kelime söylemişti ve bu kelimeden bu kadar nefret etmezdim 'Peki'. Her şeyi basitçe ertelemişti ve kendini banyoya kapatmış ağlıyordu, ağlaması bittikten sonra başka bir odaya geçti. Otelin en ucuz odasına. Ertesi gün bir not bırakmıştı; Benimde bazı şeyleri düzeltmem gerek. O yüzden kendine iyi bak.
İkimizinde geçmişi vardı, ikimizde kırılgandık bu yüzden uzun bir ara konuşmadık. Hayatımızda her gün yeni bir drama oluyordu ve bu dramalarda en çok bizler ağlıyorduk...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Annabel Moore
Non-Fiction18 Ağustos 1982 yılında İngiltere'de doğdu. Annesi İrlandalı babası ise İngiliz'di. İyi bir çocukluk geçiren bu kadın ilk evliliğinden ayrılıp, ikinci evliliğinde ise ihanete uğradı. Avukat olan Annabel yardımsever kişiliğiyle çok sevilen ve sürekli...