Bir daha ki dersin öğretmeninden izin alarak acilen hastahanenin yolunu tuttuk. Yolda gözyaşlarımla omzu ıslanan Ece'nin tesellileri bile bir ümitsiz vakaydı. Atakan ise son sürat gaza basarak bizi oraya yetiştirme çabalarındaydı. Ama az kalsın Serkan'a yetişelim derken kendi canımızdan olacaktık. O kadar hızlıydı ki karşısına çıkan arabaya karşı ne tür bir manevra yapacağını şaşırmıştı. Ama Allah'a şükür kazasız belasız hastahaneye girdik. Kayıt işlerinden sorumlu olan görevlinin yanına gittiğimde;
- Bakar mısınız Serkan Ata Çağdaş, bu hastahaneye gelmiş?
- Evet, 498 numaralı oda 3.kat...
- Tamam teşekkürler.
- Rica ederim. Asansöre doğru ilerlerken Ece bana;
- Damla sen az önce Ata mı dedin? İçimden;
Aman ya Damla sen ne diye Ata dersin ki...
- Ece şimdi bunun sırası mı? Dedim. Zeytinyağı gibi üste çıkmak istercesine.
Asansörün 5. Katta olduğunu görür görmez merdivenlerden çıkmaya karar verdim. 3. Kata çıktığımda 498 numaralı oda hemen karşımdaydı. İçeri girmeye çalıştım ama izin vermediler, mecburen dışarı çıkana kadar bekledim. Ama beklemek yerine tabiri caizse "öldüm öldüm dirildim" desek daha doğru olur.
Sonunda doktor odadan çıktı ve yanına gittiğimizde;
- Hastanın yakınları siz misiniz? Ben, Ece ve Atakan aynı anda;
- Evet biziz. Hemen ardından ben;
- Doktor Bey, ne olur söyleyin Serkan'ın durumu nasıl?
- Durumu gayet iyi, lakin geçici hafıza kaybı yaşıyor. Şuan kendine geldi. Görebilirsiniz ama hastamızı çok yorm...(ayınız). Doktor lafını bitirmeden odaya girdim ve sımsıkı sarıldım.
- Ne oluyor ya, git başımdan sen kimsin Allah Allah!? Diyerek bağırdı Serkan.
- Serkan ben, ben senin Damla'nım hatırlıyor musun?
- Hayır tanımıyorum seni, hem benim gitmem lazım burada ne işim var. Siz de el alemin adamlarına nasıl sarılıyorsunuz anlamıyorum... İçimden;
- Doğru söylüyor ben Serkan'ı seviyor olabilim ama onunla tek ortak yanımız aynı sınıfta olmak. Derken, Serkan hiddetle bana karşı;
- Çık dedim sana kıt mısın kızım sen!?
Ağlayarak odadan çıkıp, koşar adım bahçeye çıktım. Ece de benim arkamdan gelerek, tekrar teselli vermeye çalıştı ama nafile. Bu sefer ne derse desin, onu hıçkıra hıçkıra ağlamam nedeniyle duymakta bile zorlanıyordum.
- Damla tatlım tamam bak sakin ol! Doktorunda dediği gibi hafızasını kaybetmiş. Serkan'ın dedikleri bundan ibaret yoksa onun senin için yaptıklarını bir düşünsene. Sınıfı güllerle donattığı günü hatırlıyor musun? O gün sen bahçeye çıktığında hepimize bir görev verdi. Normalde olsa yapmayız ama konu sen olunca kabul ettik. Aldığı gülleri bize verdi. Sonra senin yanına geldi. Kurduğu plana göre, senin yanına gelip hoşuna gitmeyecek şeyler söyleyip, sonrasında gönlünü almak için böyle bir ambiyansta senin evet demeni bekliyordu. Seni sevmese bu kadar zahmete katlanır mı? Sizin ki tam anlamıyla Leyla ile Mecnun hikayesi...
- Haklısın ama benim de kırıldığım nokta bu zaten. Bu kadar şey yaptıktan sonra aşkla bakan o gözler bana az önce ateş püskürdü. Ben onun bu haline alışık değilim. Tamam belki şimdi hafızasını kaybettiği için bunları söylüyor olabilir. Ama sonra ya gerçekten benden bir gün nefret ederse ben o zaman ne yapacağım. Bence şimdi o hazır hafızasını kaybetmişken bende ondan vazgeçeyim. En doğrusu da bu zaten yoksa sonra ikimizde çok üzüleceğiz... Bunları söylerken tabiri caizse canımdan can gitti. O kadar zordu ki şimdi geri dönmek, hiç bir şey yaşanmamış gibi hayatıma devam etmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİM OLUR MUSUN?..
RomanceDamla'nın üniversite çağlarında onu seven Serkan'a hayır demesiyle başlamıştı aslında kalbinin alevlenmesi... Kalbinde rahatsızlık olan Serkan Damla'yı çok seviyordu. Ama bu rahatsızlığından Damla'nın sonradan haberi olmuştu. Damla ise, ailesine ver...