HOŞÇAKAL

586 27 0
                                    

Sabah...
Ahu'dan
Gözlerimi açtığımda sağa dönük bir şekildeyim. Pozisyonunu bozmadan yanımda bulunan komidinden telefonumu alıp saate baktım. Saat 9'u 10 geçiyordu. Ayağa kalkmamla gözlerimi fal taşı gibi açmam bir olmuştu. Yanımda birinin olmasını doğal olarak beklemiyordum. Solumda olduğu için onu görmemiştim. "Günaydın uykucu güzel."dedi kısık bir ses tonuyla. Gözlerimi kısarak "Ben uykucu değilim."dedim ve göz devirdim. "Tamam, tamam kalkda hazırlan hadi."
-Neden ki, nereye?
-Kahvaltı yapmayı düşünmüyor musun?
-Ee pijamalarla kahvaltı yapılmıyor mu?
-Benim için sıkıntı yok. Sen her halinle güzelsin. Ama sen pijamalarla dışarı çıkmasın.
-Offf dışarda mı yiyeceğiz?
Ben olduğum yerden kafamı yastığa doğru bıraktığımda o benim bu halime gülmekle meşguldü. Ellerinden tutup beni kaldırmak için çekti. Bende kendimi serbest bıraktım. Ayağa kaldırdı.Elimden beni çekerek valizimin yanında elimi bıraktı. "Hızlı ol.Gideceğiz".Öff çekmemi bile izin vermeden odadan çıkıp kapıyı kapattı. Valizimin fermuarını açtım.

 Valizimin fermuarını açtım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bunları giydim. Bugün her zamankinden fazla uykum vardı. Kıyafetlerimi giydikten sonra aşağı indim. Baran salonda telefondan bir şey yapıyordu. Ben:
-Gitmek için 10 saniyen var yoksa vazgeçeceğim.
-Tamam, birazcık sabretde anahtarı alıp geliyim.
El çantasından anahtarı alıp kapıyı açtı. Anahtarlıktan evin anahtarını aldım. Dışarı çıktım. Arkamdanda Baran geliyordu. Anahtarla arabayı açtı. İkimizde aynı anda yerlerimize oturduk. Ben:
-Bildiğin bir yer var mı?
-Hayır.
-Ee nereye gidiyoruz o zaman?
-Bilmem.
-Ya Baran ya.
-Ne kadar zalimim.
-Ben ciddiyim, nereye?
-Tamam tamam. Ben sepet hazırladım piknik yapmaya gidiyoruz. Önüme döndüm, yola bakmaya başladım. Şehirden uzaklaşmıştık. Yolun yanı ormandı. Bu ormanda yapacaktık pikniğimizi sanırım. Arabadan indik. Baran arka koltuktan sepeti alıp arabayı kilitledi. Bana gel dercesine elini uzattı, elini tuttum. Yürümeye başladık.
Yazar'dan

Büyük bir gölün yanına geldiler. Rengi yeşile kaçan bir renkti. Etrafta ise ağaçlar ve bir kaç aile vardı. Baran piknik yapacakları yere hazırladığı şeyleri yerleştiriyordu. Ahu ise bu güzel ormanın büyüsünde gibiydi. Göle yaklaşıyordu. Sanki etrafda hiç ses, insan yoktu. Bir tek Baran ve kendisi vardı sanki onun için. Rüzgar hafif hafif eserken su sesi onu mutlu etmeye yetiyordu. Arkasından gelen iki kol onu sardı. Bu Baran'dı. Ahu Baran'ın yanağına bir öpücük kondurdu. Baran:
-Hadi gel kahvaltımızı yapalım, sonra uzun uzun bakarız.
Ahu olumlu anlamda kafasını salladı. Ağaçların arasındaki sofraya oturdular. Menü kalabalıktı. Sandiviçler, meyve suyu, zeytin, peynir ve daha neler neler. Her ikiside sandiviçlerini yiyor, meyve sularını içiyor ve arada kahvaltılıklardanda yiyorlardı. Kahvaltıları bitince birlikte sofrayı topladılar. Baran:
-Hadi gel şimdi gölü izleyebiliriz.
-Tamam.
Baran sol kolunu Ahu'nun omzuna attı. Ahu da bir eliyle Baran'ın omzundaki elini tuttu. Bir elinide Baran'ın omzuna sardı. Gölün yakınındaki banka oturdular. İkiside çok ayrı şeyler düşünüyordu. Ahu düşündükçe üzülüyor, Baran ise düşündükçe mutlu oluyor, hayaller kuruyordu. Baran:
-Ee ne izleyeceğiz?
-E-efendim?
-Film olarak, ne izleyeceğiz?
-Ya film izlemesek, olmaz mı?
-Tamam, o zaman direk lunaparka gidiyoruz.
-Evet, kalkalım mı?
-Peki.
Arabaya doğru yol aldılar. Herzamanki yerlerine oturduktan sonra Ahu yolu tarif etmeye başladı:
-Düz git, 2. kavşaktan sağa dön, solumuzda olacak.
Baran Ahu'nun dediklerini yaptı. Ve bir süre sonra lunaparktaydılar. Baran:
-İlk neye biniyoruz küçük kız?
-Korku tüneli küçük bey.
-Hadi o zaman ne duruyoruz.
Ahu'dan

Biletleri aldıktan sonra bir vagona binip kemerimizi bağladık. Evet şimdi başlıyoruz. Ay! Baran'a iyice sokulmuştum. Korkmuştum ne yapıyım? Aaa! Artık gözlerimi kapatmıştım. Aaaa! Kollarımı Baran'a dolamış durumdaydım. Baran'ın beni dürtmesiyle gözlerimi açtım. Ohh! Sonunda bitti. Hemen kendimi vagondan dışarı attım. Baran bu halime gülüyordu. Ben:
-Ne?
-...
-Ne var? İlk defa biniyorum. Babam hiç bindirmezdi korkarım diye.
-Haklıymış.
-Gülme hadi gel atlı karıncaya binelim.
-Atlı karınca mı?
-Ne oldu ya, korktun mu?
-Ne korkması? O ne öyle çocukmuyuz biz.
-Sana n'oldu?Romantiklik nerede?
-Tamam tamam hadi gel.
Bindikten sonra ben boynuzlu bir ata binmiştim. Baran ise benim yanımda çubuğa tutunmuş ayaktaydı. Pek eğleniyora benzemiyordu. Ben:
-Gel hadi inelim.
-Ne oldu ki?
-Yok bişey hadi gel.
İndiğimizde tam önümüzde pamuk şekeri satan bir amca vardı. Baran beni anlamış olacakki:
-Çok mu canın çekti?
-Yani birazcık.
-Gel hadi alalım.
Bir tane pamuk şeker alıp bana verdi. Koparıp birazını kendim yedim. Baran'ada yemesi için uzattım. Biraz aldı:
-Şimdi ne yapıyoruz?
-Bilmem.
-Dönme dolap?
-Olur.
Ben bu arada çoktan pamuk şekeri bitirdim. Ne yapıyım yani? çok seviyorum. Dönme dolabın yanına geldiğimizde Baran bir görevlinin yanına gidip bir şeyler konuştu. Sonra yanıma geldi. Ardından bir tane kabine (ismini bilmiyorum.)bindik. Çok güzeldi. N'oluyo ya? Niye durduk?Bide en tepedeyiz. Baran'a döndüğümde yere çökmüş elindeki küçük kutuyu bana doğrultmuştu. Yapma n'olur Baran yapma! Gözlerim fal taşı gibi açılmış, dolmuştu. Baran:
-Ahu benimle evlenir mi...
-Hayır! Hayır.
-Neden? Düşünmek falan mı istiyorsun?
-Bak sana hiç bir şey anlatamam tamam mı?
-Ne için?
-Özür dilerim. Lütfen indir bizi burdan.
Haraket etmeye başladık. Birbirimize bakamıyorduk. Ağlıyorduk. İndiğimizde Baran hızlı adımlarla çıkışa gidiyordu. İstemsizce bağırdım.
"BARAN!"
Durdu, bana dönmesede durdu.
"HOŞÇAKAL."
Yürümeye devam ediyordu. Ben hareket edemiyordum.
Baran'dan

"Hayır." Demişti. Neden? Ne yaptım ben ona? Çok sinirliydim. Onu aldırmadan yürümeye çalışsamda onun gülüşleri sürekli aklımdan çıkmıyordu.
"BARAN!"
"HOŞÇAKAL."
Hoşçakal Ahu, Ahu'm.
Arabaya binip doğruca eşyalarımı almak için eve sürdüm. Mehmet Amca kapıyı açtı. Çantamı alıp çıkarken Mehmet Amca sorular soruyordu. Ama onu duymuyordum...

...İzmir'de eve geldiğimde Ufuk evde yoktu. Odamda hareketsizce oturuyordum. Sadece düşünüyordum. Aklımda tek soru: Neden?
Ahu'dan

Bir taksiye bindim. Eve gitmeyecektim. Anneme gidecektim. Geldiğimde taksiciye ücretini verip indim. Annemin mezarının yanına oturdum. Kendi kendime:
-Annem bizim neden böyle bir kaderimiz var ki? Neden hep biz mutsuz oluyoruz, sevdiklerimizi bırakmak zorunda kalıyoruz? Ama ben inanıyorum senin bazen mutlu olduğun gibi bende ilıcak. Senin için mutluluğu yaşıyacağım. Şimdi İzmir'e döneceğim.

Zar zor kalkıp yoldan geçen bir taksiye bindim, evin adresini verdim. Geldiğimde babam bir yere gitmişti. Not bıraktım. Valizimi alıp yoldan bir taksiye bindim. Havalimanına giderken bir bilet aldım...

...Uçaktaydım. Kulaklığımı takıp gözlerimi kapattım...

...Uçağa binmeden önce Ufuk'a mesaj attığımdan beni Ufuk almıştı. Arabada Melek ve Ece'yi arayıp bir kafeye çağırdım. Bizde oraya gidiyoruz. Kafede Melek ve Ece bizi bekliyordu. Hemen onların masasına oturduk. Siparişleri verdikten sonra esas konuya girmek zorunda kaldım:
-Ben Almanya'ya gidiyorum.

Ahbar'cılar bu bölümde ayrılmış olsalarda onlar ayrılmazlar. Ama nasıl olacağını okuyarak anlayabilirsiniz. Şimdilik meraklanabilirsiniz.

YAZ YAĞMURUM(TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin