O sessizdi ben gürültücü, o içine kapanıktı ben dışa dönük, o sakindi ben hiperaktif, o yumuşaktı ben sert, o sıcaktı ben soğuk, o gündüzdü ben gece. ''Birbirimize hiç benzemiyoruz'' dedi. Haklıydı, benzemiyorduk. Ama gereken benzemek değil dengelemekti.
ertesi gece yine oradaydı.
ama yalnız değildi. bu sefer bir kutu bira ona eşlik ediyordu.
yağmur sonrasındaki toprak kokusu kadar güzel gözüküyordu.
hiç düşünmeden yanına oturdum.
burada, bu bankta bir yabancıyla oturmanın bu kadar huzur vereceğini hiç düşünmemiştim.
çok geçmeden uzun ince parmakları bira kutusunu kavradı ve içmeden hemen önce ''neden bana bakıyorsun?'' dedi karşıya bakarken. ses tonu enfesti. ''canım bira çekti.'' diyerek cevap verdim. birkaç saniye sonra bira kutusunu ortamıza koydu. bende bir yudum aldıktan sonra bira kutusunu eski yerine koydum.
o gece, yine tek kelime etmeden güneşin doğmasını bekledik. biranın dibini bulmuştuk, rüzgar bizi üşütecek şiddetteydi ama yerimizden kımıldamadık. öylece oturup manzarayı izledik. birlikte bir eylül sabahı, yine aynı bankta farklı düşüncelerle beraber geçirmiştik geceyi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
look at the stars :: jw + mt
Short Story''tüm yıldızlar senin olsun, sen de benim.''