2.0☆

359 60 20
                                    

''evet mark bugün ne yapıyoruz?'' 

''bebeğim iyice vlogger havasına girmeye başladın. kapat hadi onu doya doya eğlenelim.''

''seni duymazdan geliyorum ve tekrar soruyorum. bugün ne yapıyoruz?''

''evimizdeki her şeyi tükettiğimiz için alışveriş merkezine gidiyoruz.''

''eveet. bugün günlerden salı ve saat şuan sabahın onu.''

alışveriş merkezinin kapılarından geçerken videoyu durdurmak zorunda kalmıştım.

içeri girer girmez hemen başlatmıştım.

parmağımla işaret ettim. ''aşkım kırmızı olan değil sarı olan arabayı al.''

''ne fark eder.'' dedi gülerek ama sarı arabayı almıştı.

ilk olarak meyve sebze almaya karar vermiştik.

daha sonra tuvalet kağıdı, diş macunu  ne var ne yoksa toplamıştık.

arabadaki eşyalar taşma derecesine gelmişti ve enerjimiz fazlasıyla düşmüştü.

hızlı ve dikkatli adımlarla kasaya ilerledik.

bir yandan konuşuyor diğer yandan da sıramızın gelmesini bekliyorduk.

hafta sonu falan da değildi ama sanki insanlar alışveriş yapmak için bu saati beklemiş gibi herkes buradaydı.

mark'a iş yerinde olan önemsiz birkaç şeyden bahsederken beni dinlemediğini ve başka bir yöne baktığını fark ettim.

yüz ifadesi anlatamayacağım bir hale bürünmüştü.

bende kafamı o yöne çevirdim.

karşıda bir kadın duruyordu ve bu kadın mark'ı fazlasıyla anımsatıyordu.

birkaç saniye sonra kadın bize doğru yürümeye başladı.

''ne halt yiyorsun sen?'' dedi. 

sesini daha kalın hayal etmiştim ama oldukça inceydi.

''h-hiçbir şey.'' mark güvensizce söyledi.

''hiçbir şey mi? geldiğinizden beri sizi izliyorum. birlikte misiniz?

olan biteni anlamak gittikçe zorlaşıyordu.

''pekala tekrar soruyorum. annesinin katili olduğun çocukla birlikte misin?''

kimdi bu kadın? 

ve bu kadar şeyi nereden biliyordu?

''pardon ama siz kimsiniz?'' diye araya girdim ama ikisinin gözünde de soyutlanmıştım.

 ''teyze, onu sevdiğimi söylemiştim.''

''bende sana her şeyi unutup başka bir şehirde yeni bir hayat kurmanı söylemiştim!''

demek teyzesiydi.

''bunu yapmayacağımı biliyordun. beni tanıyorsun.'' dedi mark.

''kafayı yemişsin!''

''ne dersen de. onu seviyorum.''

''ona her baktığında aklına bir katil olduğun gelmiyor mu? bu sana acı vermiyor mu mark? böyle mi yaşamak istiyorsun sahi?

mark'ın gözleri dolmuştu. onu daha fazla böyle paramparça görmek istemedim.

''pekala bu kadar yeterli.'' diyerek mark'ın kolundan çekip çıkış kapısına ilerledim.

aldığımız her şey sırada kalmıştı ama umrumda değildi.

bir beden büyük gelen ceketinin koluyla arada damlayan yaşlarını siliyordu.

mark'ı tanıyorsam bu ağlama bir süre sonra şiddetlenecekti. 

onu böyle görmek beni parçalıyordu resmen.

bende ağlamak istiyordum ama yapamazdım. onu düzeltmek için benim daha güçlü olmam gerekiyordu.

eve daha erken varmak için geldiğimiz yolu değil ara sokakları tercih etmiştim.

ve salı günü saat on bir sularından sonra hayatım bambaşka bir hal aldı.  

look at the stars :: jw + mtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin