0.9☆

529 89 37
                                    

ilkti.

sadece adını bildiğim birisinin evime gidişim.

küçük ama sıcaktı.

kahve tonlarında çok geniş olmayan bir salonu vardı. ve mutfakla birleşikti. 

her yerde yeni-eski kitaplar vardı.

o, mutfağa geçmişti. ben ise ufak koltukta oturup onu izliyordum.

üşümemem için kırmızı bir battaniye vermişti ve telefonundan hoş bir müzik açmıştı.

birkaç dakika sonra elinde dumanı tüten iki kupayla gelmişti. birini bana uzatarak yanıma oturdu.

şimdi tek yaptığımız şey kahvelerimizi yudumlarken çalan şarkıyı dinlemekti.

''tadı nasıl?'' diye sordu.

''güzel.'' dedim gülümseyerek.

''daha fazla gülmelisin, yakışıyor.'' dedi.

ilk defa biri gülüşümü sevmişti.

tekrar gülümsedim.

sonra daha önce yaptığımız şeye geri döndük. kahvenin dibini bulana kadar konuşmadık. zaten şarkı da bitmişti. iyice sessizdi ortam.

''bugün annemi ziyaret ettim.'' dedim konuşma başlatmak için.

''bana annenden bahset.''

uzunca düşündükten sonra ''ne diyebilirim ki.'' dedim. ''çok iyi yemek pişiremezdi, bir çiçek dükkanımız vardı ve zamanın çoğunu orada geçirirdi. çiçekleri çok severdi ama beni sevdiği kadar değil tabi ki.'' dedim. burası gülümsediğimiz kısımdı. ''harika bir insandı.''

''onunla tanışmak isterdim.'' dedi.

yavaşça kafa salladım. ''güzel olurdu.''

ne olduysa daha sonrasında oldu. enfes kokusu beni kendine çekiyordu. ürkek bir öpücükle başladı.

tatlı, sıcak ve insanın içini titreten bir öpücük.

yumuşak, sert ve derin.

uzun ince parmaklarındaki soğukluk tüylerimi diken diken etmeye yetmişti.

ellerimi göğsüne dayamıştım. kalp çarpıntıları arasında her şey çoktan unutulmuştu.

sonra tatlılık başka bir şeye dönüştü. nabız, zevk.

beni en çok kendimden geçiren mark'ın fiziksel -kahve kokusu, kas, ateş, ten ve çırpınan kalbi- samimiyetiydi. 

dudaklarının tadı ve dokunuşu..

önce ağzı, sonra çenesi ve boynu.. öptüğünde hissettiğim ürperiş.

ve bir şekilde ellerimi mark'ın kazağının altında buldum. 

parmak uçlarım çıplak tende dans ederken mark, sarsılarak beni daha derin öpmeye başladı.

artık öpüşmenin çok ötesindeydik.

ama birden geri çekilmişti.

nefes nefeseydi. ''pişman olacağız.''

''hayır.'' dedim. ''seni seviyorum.''

birkaç dakika bir şey söylemedi. sanki söyleyeceği çok şey varmış ama söyleyemiyormuş gibiydi.

''anlamıyorsun.'' dedi.

''bu yanlış. çok yanlış. beni sevmemelisin. ben senin seveceğin türden biri değilim.''

''ama seni seviyorum.'' dedim tekrar.

''beni sevmemelisin.'' dedi gözlerinden yaşlar dökülmeden saniyeler önce. 

ve bir anda ağlamaya başladı.

look at the stars :: jw + mtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin