sabah üzerime sinen kokusuyla açtım gözlerimi.
bunun verdiği mutluluğu ve huzuru başka bir yerde bulamazdım.
çekiliyordum ona.
yavaş, yavaş.
kulaç kulaç aşmak gibiydi bir okyanusu.
her dalgada karaya çekilmek, ama aşmak en sonunda.
ben bile nasıl olduğunu anlayamadan alışmıştım ona.
sesine, gülüşüne, beni sımsıkı saran kollarına, kokusuna.
alışmıştım işte bir kere.
vazgeçmesi çok zordu.
"beni bırakacak mısın artık?" diye fısıldadı kulağıma.
nefesi temas eden boynumu huylandırdı. kıkırdadım.
belime sardığı kollarını daha sıkı tuttum.
kafamı iki yana salladım. "hayır, bırakmayacağım."
alnımdaki saçları geriye doğru taradı ve bir öpücük kondurdu.
gülümsemeden edemedim.
artık vazgeçemeyeceklerim listesine bir yeni madde daha eklenmişti.
dudaklarının tenimde bıraktığı etki.
"ama biraz daha böyle durursak sanırım kangrenden öleceğim."
şakasına söylediğini biliyordum ama onun öleceği ihtimalini düşünmek kalbimi sıkıştırmıştı.
hemen doğruldum yataktan. ani ruh değişimim onu da şok etmişti anlaşılan.
tuhaf bakıyordu.
"bir daha ölümden bahsetme bana." dedim.
"seni de kaybedemem."
kafa salladı.
usulca sokuldu dudaklarıma.
öpmemişti ama geri de çekilmedi.
size yemin ederim oturuyor olmasam olduğum yere düşüp bayılabilirdim.
gözleri, dudaklarım ve gözlerim arasında mekik dokuyordu.
alnımı alnına yasladım titrek bir nefes verirken.
dudaklarımı korkakça uzattım ona doğru.
yıllardır bu anı bekliyor gibiydi.
hiç bitmesin istemiştik ikimizde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
look at the stars :: jw + mt
Short Story''tüm yıldızlar senin olsun, sen de benim.''