''sevişmek ah ne hoştur yıldızların altında.''
bu gece mark'la tek gecelik kamp yapmaya karar vermiştik.
nasıl olduğunu anlamamıştım ama şuan mutfakta bizim için bir şeyler hazırlıyordum.
tabii mark bunu oldukça zorlaştırıyordu.
kafası boynuma gömülüyken ya da elleri kalçamda gezinirken düşünme yetimi kaybediyordum.
ama bir şekilde hazırlamıştık.
bu süre içinde mark da bizim için bisiklet kiralamıştı.
hiç olmadığım kadar mutluydum.
akşam soğuk olur diye mark'ın ceketlerinden bir tanesini yanıma almıştım.
çok güzel kokuyordu, geri vermeyi düşünmüyordum.
akşam üzerine doğru istediğimiz yere gelmiştik ve bisiklet sürdüğümüz için acıkmıştık.
yaptığım soğuk sandviçlerden yemiştik birer ikişer tane.
sonra dizlerime yatmak istemişti, izin verdim.
bir elimle okuduğum sayfayı değiştirmeye çalışıyor, diğer elimle de saçlarıyla oynuyordum.
''bana da okusana.'' dedi uykulu sesiyle.
''ben, senin dokunuşunla kendi gözümde kutsanmıştım: bu durumda kendimi benim için her şey olmuş olan seninle, hayatıma yalnızca şöyle bir değip geçmiş olan başkaları arasında nasıl paylaştırabilirdim?'' geri kalanını sesli okumaya başlamıştım.
''bu kitabı seviyorum.'' dedi.
sonra doğruldu.
''biraz daha saçlarımla oynarsan uyuyacağım.'' elimdeki kitabı alıp yana bıraktı.
ellerimi tuttu sonrasında.
''hadi birbirimize bir şeyler itiraf edelim. seni çok az tanıyorum.''
''ne bilmek istiyorsun?'' dedim.
''her şeyi.''
''peyniri çok seviyorum.'' dedim.
''demek bu sandviçlerimde neden bu kadar peynir olduğunu açıklıyor.'' dedi gülerek.
''şimdi sıra sende.''
''çok iyi bir içiciyim.'' dedi.
güldüm. ''sen mi?''
''hadi oradan yalancı.''
ellerimi bıraktı ''niye yalan söyleyeyim doğruyu söylüyorum elbette.'' dedi.
''iki taneden sonra gidiyorsun sen be.'' dedim gülerek.
o kadar tatlı duruyordu ki şuan karşımda.
boğazını temizledi. ''neyse devam edelim.''
''seni ilk gördüğümde senden hoşlanmıştım.'' dedim.
''dudaklarına dokunmak istiyorum.'' dedi.
ne olduysa ondan sonra olmuştu.
ufak öpücükler yerini uzun ve soluksuz öpüşmelere bırakmıştı.
dudaklarının boynumda izlediği yol,bunun verdiği haz.
tarif edilemezdi.
onun tarafından domine edilmek hoşuma gitmişti.
gerçekten de mucizevi bir şeydi onun gözlerine bakmak.
onun gözlerine bakarak ona haz vermek.
hisleri paylaşmak, doğrudan, aracısız.
iki ayrı ruhtuk biz önceden.
şimdiyse bir olmuştu ruhlarımız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
look at the stars :: jw + mt
Short Story''tüm yıldızlar senin olsun, sen de benim.''