''Bu akşam ayrı bir hoşsun sanırım sarhoşsun.''
onu en son üç gün önce görmüştüm.
son gördüğümde kalbimi sızlatacak şekildeydi.
içim içimi yiyordu, ona ulaşamadıkça aklımı kaçırmaya bir adım daha yaklaşıyor gibiydim.
her dakika dua ediyordum.
lütfen bir şey olmamış olsun. lütfen iyi olsun.
lütfen hayatımda kalmaya devam etsin.
üçüncü günün sonunda her zaman oturduğumuz banka gittim.
belki oradadır umuduyla.
oradaydı.
derin bir oh çekmiştim. yanımdaydı.
yanına oturduğumda ''gelmemen gerekirdi.'' dedi.
ses tonundan kesinlikle sarhoş olduğunu anlayabilirdim.
ayrıca içki kokmasına rağmen nefisti.
''ama geldim.'' dedim. ''iyi misin?''
''evet.'' dedi.
yüzüme baktı ve kirpikleri ıslakken gülümsedi. bunun acısı tarif edilemezdi.
''değilsin. neyin var?''
''seni üzmek istemiyorum. lütfen üsteleme ve git.'' dedi yerdeki saymadığım bira şişelerinin yanına bir yenisini daha eklerken.
sözünü dinlemedim ve oturmaya devam ettim.
birkaç minik burun çekişinden sonra ağladığını fark edebilmiştim.
''onu öldürmek istememiştim.'' dedi fısıldayarak. artık daha şiddetli ağlıyordu.
''kendimden nefret ediyorum.''
''o bunu hak etmiyordu. sen.. bunu hak etmiyordun.''
''pisliğin tekiyim. özür dilerim jackson.''