''maaark!'' diye seslendim salondan.
uykusundan uyandırmıştım. saçları birbirinine girmiş, uykulu bir şekilde bakıyordu yüzüme.
''bebeğim hani beyaz gömleğimi ütüleyecektin?'' dedim gömleği önümde sallayarak.
gözleri açılmıştı bir anda.
yanıma geldiği gibi dudaklarıma öpücük kondurup elimdeki gömleği aldı.
''özür dilerim aklımdan çıkmış. hemen ütülüyorum.''
''sen kahvaltını yap!'' diye seslendi diğer odadan.
mark'la beraber yaşamaya başlayalı birkaç ay oluyordu.
birbirimizi gayet güzel idare ediyorduk.
bugün iş görüşmem vardı ve o benden daha stresliydi.
mutfakta ne bulduysam ağzıma atıyordum.
o sırada mark elinde ütülenmiş gömleğimle gelmişti.
''al bakalım.'' dedi.
''seni seviyorum.'' diyerek aldım elinden gömleği.
sonra aynanın karşısına geçtim.
biraz da orada oyalandıktan sonra hazırdım.
''başaracağını biliyorum. haydi git de kap şu işi.''
''iyi haberlerle döneceğim.'' diyerek ayrıldım evden.
açıkçası iyi haberler ile döneceğimden şüpheliydim.
böyle bir şeyi ilk defa deneyimleyecek olmanın verdiği heyecan da üstüne eklenince iyice umutsuzluğa kapılmıştım.
ama bunu mark'a belli edemezdim çünkü dediğim gibi o benden de heyecanlıydı ve böyle bir düşünceye kapıldığım için annelik taslayıp bana kızardı muhtemelen.
annelik taslamak,
annem.
ne yapıyordur acaba şuan?
rahat mıdır?
bu sıralar aklımdan çıkarmıştım istemeden, utandım kendimden.
sıkıntılı dönemleri hızlı atlatmıştım mark sayesinde.
ama neden şuan vicdan azabı duyuyordum çok sürmediği için?
avutuyordum kendimi annem de böyle olmasını isterdi diye.
ama içim hiç rahat değildi.
bu düşüncelerin kalabalık ve tok sesini bastırmanın bir yolunu biliyordum.
bu yüzden kulaklığımı taktım ve telefonumdan rastgele bir şarkı açtım.