#Jaymes Young - I'll Be Good
''Yalnızlık bana verilmiş en büyük nimet.''
2.BÖLÜM: ''UMUT''
İş çıkışı hep birlikte bisikletlerimize binip mahallenin göl kıyısına indik. Mahalleden çok ücra bir yerdeydi, çok az kişi bilirdi yerini. Hep ıssız ve sessiz olurdu burası. Burayı seviyordum, hem herkesten uzaktı hem de masumdu. Bazen kendimi dinliyordum bazen mahkeme salonum oluyordu.
Elimdeki taşı gölde sektirdikten sonra ellerimi pantolonumun arka cebine soktum. Hakan düşünceli bir halde gölü izlerken Şebnem ise telefonuyla uğraşıyordu. Muhtemelen yeni bir çocuktu konuştuğu. En uzun ilişkisi iki ay kadar sürmüştü çünkü bir türlü âşık olamıyordu, aslında olmak da istemiyordu. Her gece yatmadan önce zengin koca duası eder öyle uyurdu. Yaşadığı hayattan kurtulmanın tek yolunun bu olduğuna inanıyordu. Abisi üç yıldır hapishanedeydi, babası çalışmıyor annesi de evlere temizliğe gidiyordu.
Bizim mahallede herkesin hayatı birbirine benzerdi. Kırık dökük duvarlara saklanırdık korunmak için. Babaların gürültüsü, annelerin çaresizliğiyle örtülüydü o perdeler. Ama herkes bir yol tutturmuş gidiyordu işte, her ne kadar yaşadığımız hayattan şikâyet etsek de, yaşatmak için yaşayacağımız birileri oluyordu.
''Yine hangi cüzdana göz diktin?'' diye sordum tek gözümü kırparak. Hakan hafifçe gülümsediğinde Şebnem başını kaldırıp dudak büktü. ''Aman yok be fakir bu, çocuktan kurtulmanın bir yolunu arıyorum.''
Başımı sallayıp omuz silktiğimde öne doğru yürüdüm. ''İki santim yukarıda engelle tuşu var, o yardımcı olur belki.''
Şebnem gözlerini devirdiğinde Hakan kıkırdayarak bana baktı. ''Uğraşma şununla, bulur belki birini.''
Ellerimi arka cebimden çekip yüzüme doğru esen saçlarımın telini kulağımın arkasına sıkıştırdım. Saçlarım genelde toplu olurdu hatta uzun zamandır onları açık bıraktığımı bile hatırlamıyorum. Ben kendisine vakit ayıran bakımlı kızlardan değildim. Çocukluğumdan gelen bir alışkanlıktı. Okula giderken babamın bir iki kez saçlarımı topladığını hatırlıyorum o kadar. Daha sonraları kendim özensizce bunu devam ettirmiştim.
''Nerede bizde o şans,'' deyip bana baktı. ''Biz niye fakiriz ya?''
Şebnemin bu tavrına hafifçe güldüğümde dudaklarımı çabucak ıslatıp geri çektim. ''Biz fakir değiliz, diğerleri çok zengin.''
Babam geceleri taksiye çıkar, sonra kazandığı parayı sabaha kadar içip kumarda harcardı, yetmez benim paramı da alırdı. Karşı koymak zordu, ona direnmek çok zordu.
''Vallahi onu bunu bilmem arkadaş çare zengin koca, zaten okumadık ki okusak da bir halt olacağı yoktu zaten,'' diye ekledi Şebnem. Hakan araya girerek ses tonunu artırdı. ''Allah âşkına şunun zengin kocasını verin de sussun artık.''
Şebnem, Hakan'ın koluna vurduğunda yavaşça yere oturdum. Onlar yanımda gürültülü bir halde didişirken ben kendi yalnızlığıma hapsolmuştum. Yarın gelmişti aklıma. Yarın Alper'in doğum günü, annemin ölüm yıldönümüydü. Annem Alper'i doğururken ölmüştü, ben üç yaşındayken. Yıllarca kendini suçladı, bu yüzden durağan bir çocuk oldu, içine kapandı. Okulda en geç o başladı okumaya, en geç o yazdı. Konuşmazdı kimseyle ki hâlâ da öyleydi. Benimle bile düzgün bir iletişim kurmuyordu. Ona erişmek o kadar zordu ki, bazen en uzağındaki isim oluyordum.
Oturduğum yerde dizlerimi karnıma kadar çektim ve ellerimle onu çerçeveleyip parmaklarımı kenetledim. Hakan yavaşça yanıma yaklaştığında usulca fısıldadı. ''İyi misin?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEDA CADDESİ | Raflarda
Teen FictionHer şey bir kurşunun değil de, bir çift kara gözün kurbanı olmakla başladı. Bedenimde ki değil, ruhumdaki ölü tohumların yeşermesiyle attı nabzım. Ve o günden sonra üzerimdeki çiğ toprağı atıp yaşamaya başladım. "Çünkü burası Veda Caddesi," dedi ka...