7.BÖLÜM: ''DİANA''

320K 14.4K 7.1K
                                    

#Lana Del Rey – Blue Jeans

''Ben hiçbir yere ait olamadım.''

7.BÖLÜM: ''DİANA''

Rotasız bir gemi düşünün, haritası ve yönü olmayan. Okyanusun azgın ve yüksek acımasız dalgalarına çarpa çarpa ilerleyen bir gemi. Ulaşmak istediğiniz yere bir türlü ulaşmıyor bilakis bu daha da katlanılmaz bir hâl alıyor çünkü dalgaların şiddeti ve haritanın belirsizliği buna engel oluyor. Kulağıma çarpan martıların o can yakan iniltili seslerini işitiyorum, bana yardım çığlığı gönderiyorlar fakat onlara ulaşamıyorum. Geminin güvertesine çıkıp ileriyi görmek istediğimde ise yüzümü yalayan dev dalgaların kurbanı oluyorum. Sonra ne mi oluyor?

Okyanusun dibine süzülüyorum, sanki oraya aitmişim gibi.

Soğuk ve rutubetli odanın içerisinde kapana kısılmıştım. Kapının sırtına dayandığımda mesafesini artırmamış, hemen önümde duruyordu. Soğuk ve merak uyandıran bakışları dudak içi etimi ısırmama sebep oldu. Bana merhaba demişti. Dudaklarından dökülen bu manasız basit cümle, derine indiğimde tehlike kokularını hissetmeme sağlıyordu. Kaşlarımı çattım. ''Ne demek bu?''

Hissettiğim şey korkunun yanında aciz kalıyordu. Bedenim duvarlar arasına sıkışmış bir taş gibi kaskatı kesilmişti. Yüzüne baktığımda düz bakışları beni odağına aldı. ''Merhaba demek,'' dedi hissizce.

Alnımı kırıştırdım. Ses tonu pürüzlü çıkmıştı. Bu basit bir anlam içeren bir kelime değildi. ''Tanışmıştık oysa,'' dedim hızla. Ne diyeceğimi bilmiyordum sanki. ''Şimdi tanıştık,'' diye düzeltti sanki yanlış bir laf etmişim gibi.

Kanım tırnak ve saç diplerime doğru çekilirken dudaklarımı hafifçe aralayıp, kasvetli havanın acı kokusunu içeri aldım. Ciğerlerimi yakacak türde olan bu koku, gözlerime yansıyordu. Korkmuyordum elbette ya da korkuyordum. Alnına dökülen siyah dağınık saçları, açık olan pencerenin içeri doldurduğu rüzgârın etkisiyle dalgalanıyordu. Tıpkı bir kartalı andıran siyah keskin gözleri, ay ışığı gibi parlıyordu.

''Benden ne istiyorsun?'' diye sorduğumda, bedenini bir adım geriye attı. ''Merak mı ediyorsun gerçekten?''

Dudaklarımı ıslatıp hızla başımı salladım. ''Beni burada tutmanın sebebi bu değil mi zaten? Onu kaybettim ki çok üzgünüm ona sahip çıkamadım, sana yeni bir tane daha aldığımda onu çöpe attın,'' dedim gözlerimi masanın altındaki çöp kutusuna değdirerek.

Bakışlarım yeniden gözlerini odağına aldığında yüzümü kastım. ''Beğenmedin mi? O aptal şeyi mağaza mağaza gezdim ama benzerine dâhi rastlamadım, en çok benzeyeni anca bu kadardı.''

Kelimelerim bir bir dudaklarımdan dökülürken soğukkanlı bir tavırla beni izliyordu. ''Yaptığın açıklama umurumda bile değil, ona sahip çıkamadın,'' dediğinde sözünü kestim. ''Onu sen düşürdün ve her ne kadar ona sahip çıkmaya çalışsam da böyle bir zorunluluğum yoktu. Bunun için beni yargılayamazsın.''

Kasıntı bir tavırla kavisli kaşlarını yukarı doğru kaldırdığında, başını hafifçe sola yatırıp derin bakışlarını gözlerime değdirdi. ''Yargılamak?''

Hızla sırtımı kapıdan çekip kulağımın dibine düşen saç tellerimi geri teptim. ''Bak manevi bir değeri olabilir bunu bilemem, ama onu artık sana veremem. Tabii paras...''

Sözümü kesti. ''Çok sıkıldım bu konudan biliyor musun? Bazı şeyler parayla ödenemeyecek kadar değerlidir,'' deyip dudaklarını sıktı. ''Manevi değerini siktir et,'' diye konuşmaya devam etti. ''Ama bu hatanın bir karşılığı olacak elbette, parayla değil.''

VEDA CADDESİ | RaflardaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin