#Boy Epic - Filthy
"Herkes bir parça acımasızdır."
5.BÖLÜM: ''YARIŞ''
Kamer Alptekin.
Adını öğrendiğim andan beri zihnimdeki tüm düşünceler yerini bu ismi bırakmıştı sanki. Ona veda ederken gözlerinin karanlığı, ruhumdaki beyazı bile çürütmüştü. Ne garip, sanki dün gece hiç tanımadığım yabancı bir insanın yanında kalmamış gibi hissediyordum. Oysa adını bile ona veda ederken öğrenmiştim.
Sabahın ilk ışıklarıyla, o büyük yerden ayrıldım. Hava soğuktu ve üzerimdeki ceket üşümememi engelleyemiyordu. Dudaklarımı şişirip ceketime biraz daha sokuldum ve ıssız sokakları arkamda bırakıp evin yolunu tuttum. Eve geldiğimde Alper henüz uyanmamıştı. Salonun perdelerini hafifçe aralayarak içeri güneş ışığının girmesini sağladım. Oradan da ocağa bir çay suyu koyup odama geçtim. Babam eve hep yorgun ve içkili gelir, hiçbir şey yapmadan da uyurdu.
Birkaç dakika sonra odama girip kapısını sıkıca kapattım, sanki burada saklanıyordum sanki birilerinden korunmak istiyordum. Ceketimi çıkarıp yatağın üzerine koyarken telefonumun parçaları da yatağımın üzerinde dağıldı. Onu görünce içimde tuttuğum sinir yeniden nabız vermeye başladı. Bunu tamir etmeliydim çünkü yenisini alacak param yoktu. Ekranı ve arka kapağı birbirinden ayrılmış bir haldeydi.
''Hayvan,'' diye sinirle hırladım. Daha sonra da telefona ulaşıp boş boş bakarak yüzümü düşürdüm. Ne yapacaktım ben şimdi?
Alper?
Evet, onun eski telefonuyla bir süre idare edebilirdim değil mi? En azından işimi görürdü. Ses çıkarmamaya çalışarak Alper'in odasına gittim. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde kravatını düzeltirken yakaladım onu. Bana düz düz baktıktan sonra başını tekrar eğip kravatını düzeltmeye devam etti.
İçeri girip elimdeki kırık telefonu ona gösterdim. ''Alper, senin eski telefonunu bir süre kullanabilir miyim?''
''Ona ne oldu?'' diye sordu imalı bir şekilde gözlerini elime sabitleyerek. Hiçbir şey, dün gece psikopat zorba bir adam tarafından esir alındım, kaçmaya çalışırken telefonumu kırdı. Yetmedi önceki gece kafama silah dayayıp tehdit etti v e şuan onun yanından geliyorum ablacığım.
''Dikkatsizlik işte, dün gece ceketimin ceplerini karıştırırken bir anda yere düştü,'' deyip geçiştirdim. Vay canına sesim titrememişti bile, bu yalana ben bile inanmıştım. Yani inanırdım.
Kısa bir bakış attıktan sonra kitaplığının rafında duran telefonu uzattı. ''Al bu seni bir süre idare eder,'' dediğinde elindeki telefonu alıp cebime koydum. ''Teşekkür ederim.''
Hızla kaşlarını büzüp kafasını salladıktan sonra yavaşça bana baktı. Sanki söyleyeceği bir şey varmış gibiydi. ''İşe gitmek için erken değil mi?'' diye sordu. Üzerimdeki kıyafetleri incelemeye başladığında kendimi istemsizce bir adım geri attım.
Elimi saçlarımı götürüp gözlerimi ufak ufak kaçırmaya başladım. ''Evet, bugün pastaneyi ben açacağım,'' deyiverdim. Hadi ama az önceki yalan kadar iyi olmasa da fena sayılmazdı. Sahi neden pastaneyi ben açmayayım ki, nasılsa anahtarı bende vardı.
Dudaklarını büzüp dişlerini sıktıktan sonra çalışma masasının dibindeki çantayı alıp tek koluna takıp sırtladı. ''Ben çıkıyorum.''
''Kahvaltı etmeyecek misin?'' diye sordum.
Odadan çıkarken ardında beni bırakıp konuşmaya devam etti. ''Okulda yerim bir şeyler.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEDA CADDESİ | Raflarda
Teen FictionHer şey bir kurşunun değil de, bir çift kara gözün kurbanı olmakla başladı. Bedenimde ki değil, ruhumdaki ölü tohumların yeşermesiyle attı nabzım. Ve o günden sonra üzerimdeki çiğ toprağı atıp yaşamaya başladım. "Çünkü burası Veda Caddesi," dedi ka...