9.BÖLÜM: ''KURAL''

319K 13.4K 10.8K
                                    

#The White Birch - Breathe

"Dibe batmamak için çırpındıkça daha da batıyorum." 

9.BÖLÜM: ''KURAL''

Avuç içimde biriken, gri hırkamın kolunu iyice sıktım ve iki yana düşen yelelerini bedenimde kavrayıp arkamı döndüm. Bedenim aniden bir elektrik altına girince Alper'in şaşkın ve endişeli göz bebeklerine düştüm. Göz çukurlarından yüzüme takılan bu ürkek ve meraklı tavrı dudaklarım arasındaki boğumlu havanın düğümlenmesine sebep oldu. Alt dudağımı dişledim ve başımı amansızca sağa sola çevirdim. Gözlerim sokak lambalarının müsaade ettiği yere odaklanırken, ileri karanlıkta bakışlarımı kestim.

''H-hiç,'' dedim kekeleyerek. Tek kaşını kaldırdı. ''Hiç?'' Cevabımdan tatmin olmamış bir hali vardı ve bunu belli etmekten kaçınmıyordu.

''Sesler duydum, etrafı bir kolaçan edeyim dedim.''

''Kimmiş?'' diye sorduğunda, ayaklarını oynatmadan başıyla birlikte gövdesini ileri atıp, kafasını sağa sola çevirerek gözleriyle etrafı süzdü. Ona bakarken bir adım ileri atıldım. ''Yok, kimse değilmiş.'' Kolundan tuttuğumda geri çekildi. ''Neyse üşümeyelim daha fazla, hasta olacaksın.''

Bir şey söylemeden içeri geçtiğimizde kapıyı üzerinden bir kere kilitleyip Alper'in kolundan çıktım. Salondaki perdeleri çekerken, bir yandan da hâlâ onu arıyordu gözlerim. Ne ara kaybolmuştu, anlamamıştım. ''Saat kaç?'' diye sordu yorgun bir ses tonuyla. Gözlerimi bileğimdeki, siyah ince kemerli saate çevirdim ve başımı kaldırmadan, ''On ikiye çeyrek var,'' dedim.

Ellerini saçlarının arasına götürdü ve yavaşça esnemeye başladığında salonun ışığını kapattım. ''Tamam, haydi yeter bu kadar ders çalıştığın sabah kalkamayacaksın sonra.''

''İyi tamam, yatıyorum ben,'' diyerek yorgun adımlarla odasına ilerlemeye başladı. Odasının kapısını kapatırken ben de odama girip kendimi yatağın içine attım. Kalın yorganımı boğazıma kadar çekip, yatağımın soğuk yerlerini ısıtmaya çalıştım.

Ne demişti bana en son? Üşümene izin verme, Diana.

Diana?

Bunu ikinci kez tekrarlamıştı. İlk sefer mesaj yoluylaydı. İlk defa dudaklarından dökülen bu gizemli kelimenin büyüsü ruhumda bir şeylerin yeşermesine sebep olmuştu sanki. Bir bilinmeyene doğru yol alır gibi.

Neyse üşümeme izin vermemeli, kendimi uykunun güvenli sularına atmalıyım.

İyi uykular, Diana.

Sabah erkenden pastaneye geldiğimde Hakan'ı tezgâhın üzerindeki şeker kutusunu doldururken gördüm. Kaşındaki ve dudağındaki yara izleri uzaktan bile belli oluyordu. Kaşlarımı çattığımda, mahcup bir tavırla yanına gittim. Beni fark ettiğinde duraksadı. ''Günaydın.''

Başımı salladım. ''Günaydın.''

Şekeri kavanoza doldurduktan sonra alt taraftaki dolaptan çay kutusunu çıkardı ve tezgâhtaki boş kavanozu doldurmaya başladı. Sakince onu izliyordum ama bir tuhaftım. Kendimi ona karşı inanılmaz mahcup ve borçlu hissediyordum. Sanki onu bu hale ben getirmişim gibi.

''Ne soracaksan sor haydi,'' dedi onu izlediğimi fırsat bilerek. Hafifçe irkildim. ''Ha, yok bir şey sormak değil de,'' deyip omzumu silktim. ''Ne bileyim işte, daha iyisin değil mi?''

''Korkma hâlâ yaşıyorum,'' derken güldüğünü gördüm ama ses tınısı neşeden uzaktı. Bunu hissetmiştim. ''Dalga geçme,'' dedim sıkılgan bir tavırla, sonra devam ettim. ''Vedat Amca ne dedi bu haline?''

VEDA CADDESİ | RaflardaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin