Mesaj sesi.
Bu sesi duyduğuma ilk defa sevinmiştim. Yavaşça hareketlendim. Buğra'yı uyandırmazsam herşey çok güzel olacaktı. Telefon cebindeydi ve düşmek üzereydi. Tuttuğum gibi kendi cebime yerleştirdim ve Buğra'nın üstümde olan elini hafifçe çektim. Ağır hareketlerle odadan çıktım. Uyanacak gibi oldu, belki de uyandı ama umursamadı.
Büyük bir heyecanla kendi odama geçtim. Yaprak, her zamanki gibi Görkem'in yanında olduğundan kapıyı rahatlıkla kilitledim ve telefonu çıkardım. İlk düşüncem internet olsa da mesajı daha çok merak ettiğimi farkedip mesajlara girdim.
Bilinmeyen bir numaradan video gönderilmişti.
Sandalyeye bağlanan kızı göstermekle başlıyordu. Siyah saçları ıslaklığını belli ederken yüzünü kapatıyordu. Kim olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Hareketsizdi. Videoyu çeken kişinin konuşmasında belli belirsiz bir ses tonu vardı. Kendi sesi değilmiş gibiydi. Büyük ihtimallede değildi.
"Birilerinin başı dertte." diyerek girdi söze. "Yine kazanıyorum galiba." diye devam etti kamerayı kıza daha çok yaklaştırarak.
Saçlarını geriye ittiği gibi çenesinden tutup kafasını yukarı kaldırdı.
"Hayal" diye mırıldandım izlemeye devam ederken.
Bitik haldeydi. Yüzünün bir kısmı morarmış, bir kısmı da kızarmıştı. Dudağının ve kaşının kenarındaki kurumuş kan göze çarpıyordu.
"Varlığını unuttuğun kız senin yüzünden ölmek üzere ve yapabilecek hiçbir şeyin yok." dedi çenesinden ittirerek.
Hayal göz kapaklarını ağır çekimde açarken acı çektiğini belirten kısa sesler çıkarttı. Kameraya doğru baktığında "Hayvan" diye inledi.
Hayal'i sevmiyordum ama bu hale gelmeyi de haketmemişti. Acımıştım.
Kamerayı uzaklaştırdı ve "Ne istediğimi biliyorsun Buğra. Onun uğruna neler yapabileceğimi de. Ya kendin teslim edersin ya da zorla alırım. Her şekilde alırım ama sen işi yokuşa sürersen ölümden başka birşey göremeyeceksin." dedi. Sesinden gittikçe sinirlendiğini anlayabiliyordum.
"Hesabı kapatmıştım ta ki sen o defteri tekrar açıncaya kadar."
Yalaan. Hesabı kapatmışmışta, defter tekrar açılmışmış. Hiçbir zaman kapanan bir defter olmamıştı ki. Sürekli planlar yapıp Buğra'yı alt etmenin peşindeydiler. Başta Buğra'yı sadece öldürmek istediklerini düşünmüştüm fakat söylemlerinden anladığım kadarıyla öyle değilmiş. Elde etmeye çalıştıkları Buğra değil, ondan alabilecekleri başka birşeymiş.
Kamerayı bir yere sabitledi. Sonunda kendisini gösterebilmişti. Yüzünü maskeyle kapatmıştı. Kamerayı yeterince uzaklaştırdığından boydan boya görünüyordu.
Silahını çıkardı ve Hayal'e doğrulttu. Hayal başını yere eğmişti ve birşeyler sayıkladığı da belliydi. Gözlerimi tüm olanakları zorlayarak daha da açarken telefonla aramdaki uzaklık azaldı.
Adam kameraya dönüp "Bence bakışlarını başka yöne çevir. Bunu izlemeye kalbin dayanmaz. Hatta sana son bir iyilik yapayım." dedi ve önüne döndü. Ekran karardı. Videonun bittiği fikrine kapıldım ama zaman hala ilerliyordu.
Çok geçmeden silah sesi geldi. Sesle birlikte ürktüm.
"Acı son" dediğinde video durmuştu.
Görüntü yoktu. Hayal'den gelen herhangi bir seste yoktu. Ölüm vardı. Her ne kadar göstermese de orada kanlar içinde bıraktığı bir ceset vardı. Ağzım açık kalmıştı. Telefon elimden yatağa düştü. Gözünü kırpmadan cinayet işleyen bir adam. Düştüğüm durumun, hissettiğim duygunun tarifi yoktu. Kalakalmıştım. Hevesim kaçmıştı. Telefonu en başından almamalıydım diye düşündüm ama eğer almasaydım ufak bilgileri kaçıracaktım.
Kilitlediğim kapıyı tekrar açtım ve Buğra'nın odasına girip telefonu bıraktım. Kurduğu alarmıda kapatmıştım. Uyanmasını istemiyordum. Köşe bucak bu adamların peşinden iz sürmesini sevmiyordum. Tehlikeliydiler ve Buğra'nın onlara yaklaşmaması gerekiyordu. Veremeyeceği kadar değerli şeyin ne olduğu da merak konusuydu.
Bir süre Buğra'yı izledim. Hareketlerini, uyuyuşunu, yüzünü... Bakışlarımın yönünü değiştiremediğimi idrak ettiğimde tekrar yanına yattım. Sakince izlemeye devam ettim. Sarıldı hala uyumasına rağmen.
"Sen bana ne yaptın ya?" dedim fısıldayan sesle. Geri kalan cümleler beynimde dolaşıyordu. Yaşadığımız güzel anlar kısıtlıydı. Yok denecek kadar azdı ama şu anda yanımda olması bile yetiyordu. Ona dokunmak, hissettmek... Tarif edilemez bir duyguydu.
Elimi yüzünde dolaştırdım. Kısıtlı zamanım vardı ve bu zamanı onu ezberleyerek geçirmek istiyordum.
"Defne"
Kahretsin. Uyanmaması gerekiyordu. Beni yakaladığı için suçumu inkar etmek gibi bir niyetim yoktu. Elimi yüzünden çekmezken "Evet" dedim sorarcasına.
"Başım ağrıyor."
"Ha!" dedim iğrenç sesimle. Anlamamıştım ta ki Buğra gülene kadar. Omzuna vurdum. Daha içten gülmeye başladı.
"Kafatasının kırılma sesini duymak istemiyorsan sus." dedim sinirle.
Gülmesini azaltırken "Tamam ama sende rahat dur. Uyuyamıyorum." dedi.
Haklı olabilirdi. Rahat vermemiştim ki. Uykusu hafif bir insan olduğu içinde dinlenemiyordu.
"Ben kalkayım, sen yat." Beni daha sıkı sararak kalkmama izin vermedi.
"Sayılı zamanım var zaten. Biraz güzelleşsin."
"Ama benim uykum yok. Saatlerdir yatıyorum."
"Umrumda mı?" diye sordu.
"Tabi ki hayır." dedim düz bir şekilde. Adam haklı beyler. Dağılın.
Sıradaki bölüm 3 gün sonra...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN GÜZEL MEVSİMİM (Tamamlandı)
ChickLit'Bazen en önemli şeyler beklenmedik yerden çıkar' Beklenmeyen yerden çıkan acılar mesela... En çok can yakan noktadır. Neden mi? Beklemedikleriniz güvendiklerinizdir de ondan.