MEVSİM => 33

2.1K 127 4
                                    

Bakış açısı: Defne

Neden başım çatlarcasına ağrıyor?

Oflayarak yatakta doğruldum. Yine eve gelmişim. Yatağıma yatırılmışım.
Kıyafetlerim... Kötü bir şeyler olduğu hissine kapılmıştım çoktan. Yaprak'ın bana bu kıyafetleri zorla giydirip Kağan'ın yanına gittiğimizi, konuşmamızı hatırlıyorum fakat gerisi hakkında hiçbir fikrim yok.

İçmiş olmalıydım. Önceki deneyimimi de düşününce sonuçlar bunu gösteriyordu. Sessizce beklerken kapının açılma sesiyle gözlerimi yavaşça oraya doğru yönlendirdim.

"Mert!"

"Sonunda uyandın." Anlamazca baktım. Uyumam devlet meselesi haline gelmiş gibi bir hali vardı.

"Aşağıdan bekleniyorsun. Ayrıca şu üstündekileri değiştirip imha et. Zaten delirmiş olan adamı iyice çıldırtacaksın."

"Neden?" Boş boş baktı bana, gerizekalıymışım gibi. "Ciddi misin sen?" dedi umutsuz vaka olduğumu bile bile.

"Evet."

Derin bir nefes aldı. Kapıyı kapatıp içeri girdi. "Hatırlamıyorsun, değil mi?" dedi ümitsizce.

Kendi kendine de doğruluyordu cümlesini ama garantisini vermek adına başımı sağa sola salladım.

"Kısaca anlatayım o zaman."

Sinirli görünüyordu. Açıkcası Mert'in sinirli olduğu zamanlar kısıtlıdır ve onu bu hale getiren kişi bensem başım büyük dertte demektir.

"Sırların ortaya çıktı. Kurulan komplolara nasıl yardım ettiğinde. Aramızda yılan besliyormuşuz da haberimiz yokmuş. Kağan her şeyi anlattı. Fazlasıyla da hırpalandı. Yaprak'ı da sorguya aldılar. Biliyorum, onun suçu yok ve ona zarar gelmemesi için Buğra'yla uzunca bir konuşma yaptım ama senin için aynı şeyi söyleyemem."
Omzumdan tutup kulağıma eğildi. "Sevgisini kullanmaya kalkışma. Kesinlikle öfkesi ağır basıyor."

Geri çekildi ve hızla odadan çıktı. Ardından şaşkınlıkla son seviyeye kadar açılmış gözleri ve çorba edilen bir beyinle beni bıraktı.

Kağan ne anlatmış olabilirdi ki?

Acaba hangi yalanları sıraladı?

Belki de seçimini gerçeklerden yana kullandı. Gerçeklerde bir o kadar sinir bozucuydu.

Üstümdeki elbiseden kurtulup daha masum kıyafetler giydim. Bu sırada sorulabilecek soruları ve hayali cevapları vermeye çabalıyordum.

Şimdi köşeye sıkışmıştım işte.

Ne yapacaktım?
Nasıl haklı çıkaracaktım kendimi? Ya da çıkaramayacaktım.

Stresten ellerim titremeye başlamıştı ve bunun anlamını 'çoktan bataklığa gömüldüm' olarak yorumluyordum.

Evet, bir hata yapmış olabilirim ama bu son değildi. Korkmamalıydım. Elbet gerçeklerle yüzleşecektim birgün. Karşımdaki de Buğra'ydı. Tanıdığım, sevgilim Buğra. Beni dinleyecektir. Dinlemeliydi. Olanları değiştiremezdim belki ama kötü olasılıkları en aza indirgeyebilirdim.

Odadan çıkıp ağır adımlarla merdivenlerden indim. Mert beni bir odaya yönlendirdi. Evin gizli bölgesi sayılabilecek, oldukça karanlık bir koridordan geçmiştik. Odanında aydınlık olduğu söylenemezdi.

Göz gözü görmeye yetecek kadar cılız bir ışık vardı. Masanın üzerinde duran laptopun ışığını da unutmamak gerek. Laptopla uğraşansa Buğra'dan başkası değildi. Bu konuda uzman gibiydi. Bilgisayarla aşırı içli dışlı birini andırıyordu.

Mert çıkıp kapıyı kapattı. Buğra'ysa göz ucuyla dahi bakmamıştı yüzüme. Gergindi. Bende gergindim. Sessizliğini hayra yormuyordum.

Masanın diğer tarafındaki sandalyeye doğru ilerledim.

"Kal orda." dedi gözlerini ani bir keskinlikle bana dikerken. Durduğuma ikna olunca işine döndü.

Sorgu odası.

İsmi bile kulağa hoş gelmezken bu odayı bana göstermeleri kanımı donduracak cinstendi.

Buğra'nın hareketleri çok yabancıydı. Tanımadığım bir rolü üstlenmişti. Ürkütüyordu beni.

"Buğra" diye seslendim kısık sesimle.

"Kes sesini." diye çıkıştı bana bakmadan. Fazla sürmeden laptopu sertçe kapattı ve duvara fırlattı. İrkildim ve umutsuzluk çukuruna biraz daha saplandım.

Baştan bitirmişti. Sinirliydi. Vücudunu öfkesi kontrol ediyordu. Bu durumda onunla konuşmaya çalışmam doğru değildi ama 'Sakinleşip gel' diyecek halimde yoktu.

Ayağa kalktı. Ellerini masaya yerleştirerek eğildi. Göz temasından kaçınıyordu.

"Say." dedi kesin ses tonuyla.

"Neyi?" dedim yumuşatarak.

"Yalanlarını. Hadi say, bekliyorum. Sonra dinlemedi demezsin."

"Bu dinlemeye hazır halin mi? Çünkü bana pek hazır gibi gelmedin."

"Orası seni hiç ilgilendirmez."

Bekledim. Sakinleşmesi gerekiyordu.

"Yapma böyle." Sesim cılız ve titrek çıkmıştı. O ise sert duruşundan taviz vermiyordu.

"Henüz bir şey yapmadım."

Ne düşünüyordu?
Aklından ne geçiyordu?
Nefret edebilmek bu kadar basit miydi?
Sanki aramızda hiçbir şey olmamış, yaşanmamış, en başından beri düşmanmışız gibi davranıyordu.

"Bak, sana ne anlattılar bilmiyorum ama muhtemelen doğru değil. Gerçekleri biliyorum. Evet, belki kanıtlayamam fakat bana güvenmelisin."

Kaza.
Kağan'la konuşmamızın bir kısmını hatırlıyorum. Olayların gelişme aşamaları dün gibi aklımdaydı. Adamın önüme atlayışı, çarpışım, saldırıya uğrayışım, kaçışım. Hareketlerimin bir sebebi vardı ve tek güvencem buydu.

Sinirle güldü. Ellerini masadan çekip sırtını dikleştirdi. Artık gözlerime bakıyordu, bakmasını istemeyeceğim bir öfkeyle.
Ağır adımlarla yaklaşmaya başladı.

"Ne anlatacaksın? Nasıl yalan söylediğini mi, arkamdan iş çevirdiğini mi yoksa gözümün içine baka baka beni Kağan'la aldatışını mı? Kim bilir? Belki de hepsini."

Bana yaklaşmasıyla bende geriledim. İlk kez bu kadar öfkeliydi. Sırtım duvara dayanmıştı fakat o yaklaşmaya devam ediyordu.

"Aldatmak mı?" dedim şaşkınlıkla. Diğer söyledikleri daha insaflıydı şu durumda.

"Beni konu malzemesi yapıp çok güldünüz herhalde." Tam dibimde durmuştu.

"Saçmalıyorsun. Ben seni alda..."

"Sus." diye bağırdı başımın yanından duvara sert bir yumruk atarken.

İrkildim. Yakında bayılabilirdim. Bu kadar stres bana fazlaydı. Kaldıramayabilirdim.

"Hala yalan söylüyorsun." dedi kısık sesle.

Aniden gelen bir cesaretle elimi yüzüne yaklaştırdım. Yanağına dokundum. "Lütfen. Bana güvenmelisin. Ben bir şey yapmadım." Titriyordum. Gözyaşlarım bana ihanet etmeye çalışsada durdurmaya çabaladım.

Beklediğim gibi ters tepmedi. Gözlerini devirdi. Sonra tekrar yüzüme bakıp elini yanağıma getirdi.

Evet Buğra, sakinleş. Lütfen sakinleş.

Yanağımı okşayıp yavaşça elini boğazıma indirdi. Öfkesini durdurmuştu. Ağır hareketlerine devam ediyordu.

Birden bire tepkisini değiştirip boğazımı sıkmaya başlamasıyla nefessiz kalışım beklenmedik bir şeydi. Öleceğimi düşünmüştüm. Çırpınmalarım boşaydı.

Kulağıma eğildi. "Sakın bir daha bana dokunmaya kalkışma. Bir sonrakinde bu kadar insaflı olamayabilirim."

Vote-yorumları bekliyorum...

EN GÜZEL MEVSİMİM (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin