MEVSİM => 30

2.5K 133 3
                                    

Yeni bölümü girmeyecektim ama dayanamadım. Durduramıyorum kendimi.Votelere gelirsek. Emeğimin karşılığını görmek isterim tabii ki. Vote sayısı artarsa bölümleri daha kısa sürelerde girmeye çalışırım.

İyi okumalar...

"Saçmalama." dedi sinirli bir tavırla Buğra. Fahir gülümsüyordu. Her şeyi biliyordu ve sakinliği hoşuma gitmiyordu. Daha da önemlisi Buğra'ya anlatacaktı.

Yavaşça yanımıza yaklaştı. "İnanmıyor musun?" dedi dalga geçercesine.

"Sana inanmayı bırakalı çok oldu. Farkındasındır sanıyordum."

"Peki, sen bilirsin." Umursamazca davranmıştı. Hala elimde olan silaha gözüm kaydı. Belki de onu şu an vurmalıydım. Hayır Defne, hayır. Adamın oğlunu öldürmüşsün, daha ne yapacaksın? Baksana, çoktan kafayı yemiş.

Bir dakika. Benim öldürüp öldürmediğim belli değildi ki. Kağan'a ulaşmalıydım. Onunla bu konuyu derinlemesine konuşmalıydım. İlk hedefim Kağan'ı bulmak.

Buğra bileğimden tuttuğu gibi çekiştirmeye başladı. Fahir'in arkamızdan "Gerçeği öğrendiğinde sığınacağın kişi benim. Bunu unutma." dediğini duydum.

Buğra'nın gözleri alevlenmişti. Açığa çıkardığı öfkesiyle kısa bir süre durup ona döndü. "Uyarılarımı dikkate almıyorsun. Sana son kez söylüyorum. Benden ve etrafımdakilerden uzak dur. Önemsiyormuş gibi yapmaktan da vazgeç. Çünkü inanmıyorum. Ayrıca sığınmak için seçeceğim son insan bile olamazsın. Nefes alabildiğine dua et."

Bırakmadığı bileğimden tekrar çekiştirdi. Arabaya binip uzaklaştık. Bir süre sesim çıkmadı. Silahımla oynuyordum. Oynamaktan kastım incelemekti. Uzun zamandır elime almadığım silaha kavuştuğum için mutluydum. 'Artık seni bırakmayacağım.' gibisinden sözler veriyordum kendime. Hiçbir konuda Buğra'ya kızamıyordum. Dediği gibi, suçsuz birini suçlayamazdım ve o gayet masumdu.

"Yaprak'ın yanına gitmek istiyorum." Anlamazca bir bakış atınca devam ettim. "Ya Yaprak'ın yanına getir beni ya da burada bırak." Mesafeyi koruyordum.

"Peki Defne, ona da peki." dedi sinirle. Yarasının üstüne tuz basıyor gibiydim ama halletmem gereken şeyler vardı ve Buğra'nın yanında hareket alanım kısıtlıydı.

"Ama uzun süre gelmemezlik yapamazsın. Emin ol ki bulurum seni. Yok ben çok düşündüm gibisinden olumsuz başlayan cümlelerde kuramazsın. Akşam evde göreceğim seni. O kadar."

"Emredersin." dedim imayla. İlgilenmedi. Telefonunu çıkartıp Mert'i aradı. Nerede olduklarını sordu. Mert'le Yaprak'ın hangi zorlamayla yanyana geldikleri de merak konusu. Ortak bir noktada buluştuk. Mert'le Buğra yanımızdan ayrılırken Yaprak'la birlikte boş bulduğumuz bir banka oturduk.

Amacım stres atmakken Yaprak'ın stresinin kurbanı oldum. Şu kafayla anlattıklarından anladığım tek şey Görkem'le ayrıldıklarıydı. Ah ah. Bende bu duruma gelecektim. Ayrılacaktık falan.

Sözünü bitirip derin düşüncelere daldığını farkettiğimde "Tamam, sana kafa dağıtman için bir fırsat veriyorum. Benimle ilgilen." dedim.

"Hangi konuda?"

"Kağan'ı bulmam lazım. Konuşturmam lazım ama doğruları söylediğinden emin olmalıyım."

"Neden?" dedi haliyle.

Dikkati dağılmıştı. Dolayısıyla tamamen bana odaklanmıştı. Her şeyi anlattım. Derinlere ara ara indim. Genelde yüzeysel olaylarda kaldım. Çözümünüyse hemen bulmuştu.

"Aslında çok basit. Kağan'ı sarhoş etmelisin. Hatırlasana, sarhoşken tüm hayatını gözler önüne sererdi."

"Hala öyle midir?"

"Kesinlikle."

"İyi de Kağan bu yüzden içmiyordu. Nasıl olacak?"

"Acı çekerken içmezdi Defne. Kağan mutsuzken dertlerini kimse duymasın diye içmezdi. Mutluyken anlatacak önemli bir şeyi olmadığını düşünür ve şişenin dibine vururdu."

Başımla onayladım onu. Haklıydı. Yani hedefim Kağan'ı bulup mutlu etmekti. Sahte bir mutluluk.

"Planı kurdun. O zaman devamını da getir. Nasıl yapacağım?"

"Çok kolay. Onu tatmin et."

"Anlamadım."

"Gel benimle."

Beni mağaza mağaza dolaştırırken aşırı sıkılmıştım. Kıyafet arıyormuş hanfendi. Üstümdekinin neyi varsa?

Siyah bir elbiseyi beğenip denemem konusunda ısrar etti. Daha doğrusu zorladı. Aşırı baskıcı olmasaydı giyebileceğim türde bir şey değildi. Çünkü çok ama çok açıktı.

Kabinde gereğinden fazla kalınca Yaprak'ın "Hadi, giyemedin mi hala?" diyen sesine "Aslında sorun şu ki ben bununla dışarı çıkamam." diye cevap verdim.

"Yardımı sen istedin. Bana düşeni yerine getiriyorum. O yüzden sızlanmayı bırak ve dışarı çık. Yoksa olacakları tahmin bile edemezsin."

"Ya ben bu şekilde Kağan'ı kışkırtmaktan başka bir şey yapamam ki. Uygunsuz bir hareketinde ne halt yiyeceğim ben?"

"Yalnız olacağınızı kim söyledi? Takip edeceğim sizi. Hem kızım senin silahın var. Bir şey yaparsa sıkarsın kafasına olur biter."

"He, kolaydı öyle."

İkimiz de sinirlenmeye başlamıştık. Her ne kadar girmemem gereken bir iş gibi görünse de bilgi için bu riski göze almalıydım. Ayrıntıları öğrenmeliydim. Tek yolum da Kağan'ı konuşturmaktı.

...

Akşam olmak üzereydi. Yavaşça kararan havayla birlikte esen hafif rüzgar titrememe yol açıyordu. Üstümdekinin ısınmama etkisi olduğu söylenemezdi. Etrafa dikkatle bakıyordum. Tanıdığım birinin beni görmemesini umuyordum.

Girdiğimiz mekana gelirsek...

Yabancılık çekmediğim nokta kıyafetlerdi. "Hareketlere bak hareketlere." diyerek bazı kendini beğenmiş kişileri eleştirdim. Sırf buralarda takıldığı için bile Kağan'dan soğuyabilirdim. Ama bugün değil. Biraz daha dayan Defne. İstediğini alıp çıkacaksın.

"Kağan orada." diye mırıldandı Yaprak ve bana döndü. Son bir kez baştan aşağıya süzdü beni. "Benim kadar güzel olamazsın ama idare edersin. Olayları öğrenmeden gelme."

Sevgilisinden yeni ayrılmış birinden ne beklenebilirdi ki? Mütevaziliği karşısında boynum kıldan inceydi. Laf etmeden hedefi gözüme kestirdim ve ona doğru ilerledim.

Açıkçası bana bir şey yapması ihtimalinden korkmuyordum. Çünkü yapacağına inanmıyordum. Sonuçta o Kağan'dı. Eskiden tanıdığım Kağan'dı. Diyelim ki uygunsuz bir hareketi oldu. Dayarım silahı kafasına, bakalım sesi çıkabiliyor mu? Elimdeki çanta süs değildi. Silahımı kamufle ediyordu.

"Kağan!" dedim sanki o anda rastlayıp şaşırmışım gibi. 'Senin ne işin var burada?' dermiş gibi.

"Defne!" dedi anlamazca. Sesindeki ton benimkiyle aynıydı. Aynı şeyleri anlatmak istiyordu.

Yanına oturdum. Hala şaşkınca bana bakıyordu. Donmuş olabilirdi. Çözülme aşamasını ne zaman tamamlayabileceğini tahminlemeye çalışıyordum.

"Ne işin var burada?" dedi haliyle düşündüklerini dile getirerek.

"Seninle işim var." dedim aniden. Pişman değildim kurduğum cümleden. 'Geçiyordum, uğradım.' desem inanmazdı zaten. Normal şartlarda bu ortama girmeyeceğimi gayet iyi biliyordu.

"Hayırdır?" Hala anlamaya çalışıyordu.

"Hayır, hayır." diyerek yanıtladım sahte bir şekilde gülerken. Aramızı iyi tutmak zorundaydım.

O da gülümseyerek tekrar önüne döndü. Ama beni dikkatle dinlediğine adım kadar emindim. Her zamanki Kağan işte. Ciddi ortamlarda göz temasından uzak durur. Bir zamanlar beni hafiften etkileyen hareketlerinden biriydi bu göz kaçırması.

Onu daha da tatlı gösteren hareketi aslında bakılırsa hala etkisini yitirmemişti.

Sizce bundan sonra neler olabilir? Yorum yapmaktan çekinmeyin...

EN GÜZEL MEVSİMİM (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin