BKN-11

129 9 3
                                    

''Dehşet verici olduğunu biliyorum ya da canice. Ama her saniyesine değerdi, sende bunu bil.

Dirseklerini masaya yaslamış kafasını ellerinin arasına almıştı. Kafasında çalan şarkı Spring Waltz idi. Her şey ağır çekimdeymiş gibiydi etrafında. Kafasını doğrulttu. Karşı duvara baktı. Bir sonbahar tablosu ve bir de kadın. Kadına doğru çevrildi gözleri. Ona hayatında kimse bu kadar güzel bakmamıştı ve bakmayacaktı da. Yukarı doğru kıvrılmış dudaklarına baktı. Öpmek istedi. Öpemedi. Oysa dün akşam bir kadını öpmüştü. Nasıl oluyordu da aşk insana bu kadar acı çektirebiliyordu ve bunca vahşice işlenmiş cinayetleri unutturabiliyordu? Sahi dünkü kadını öylesine mi öpmüştü? Bir erkek hep böyle mi yapardı? Âşık olduğu kadını özlediğinde başka bir kadına mı sığınmakta bulurdu çareyi? Ne çok soru vardı ve ne çok cevap yoktu. Yine bir tezatlık. Eylül'ü sevdiği kadar kimseyi sevemeyecekti. Başka bir Eylül'ü dahi. Bunca cinayeti işleme sebebi bu muydu? Eylül'ün gidişi şerefine... Duvardaki kadın tablosu bir anda kana büründü. Ressam tablosunu tamamlamaya dönmüştü. Ölüme az kala...

Nefes nefese uyandığı günlerden biriydi Gökhan'ın. Ne biçim rüyaydı bunlar. Kendini katil olarak görmeye başlamıştı üstelik. Kafayı sıyırmaya az kala...

Apar topar kalkıp merkeze gitmeye yeltendi fakat zaten merkezdeydi. Odasında uyuyakalmıştı. Bir anda aklına dank etti. Dün akşam Eylül'ü öpmüştü. Gerisini hatırlamıyordu. Kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Eylül masasında dalgınca oturuyordu. Usulca yanına gitti:

''Günaydın Eylül''

Eylül kafasını yavaşça ve dolu gözlerle ona çevirdi. Eylül Gökhan'ın hiçbir şey olmamış gibi davranacağını tahmin etmişti ve kendini buna önceden hazırlamıştı. Yutkundu:

''Günaydın Gökhan'' diyebildi, düğüm olan bir boğazla.

''Dün..

Dedi Gökhan. Cümlenin devamını getiremeden ortamda bir telaş başladı. Biri telefonla orayı arayıp bir adres bırakmıştı. Yine adresi bırakan bir kız çocuğuydu. Ya da onlar öyle sanıyordu.

Adrese doğru yola çıktı tüm ekip. Gökhan ve Eylül arabada yalnızlardı. Ama tek kelime konuşmadılar. Çünkü farkındaydı ikisi de, konuşsalar içlerindeki his alevlenecek ve ikisini de yakacaktı. Verilen adres bu kez bir apartman dairesiydi. Kapı açıktı. Buna rağmen kimse girmemişti. Gökhan silahını eline alıp temkinli adımlarla kapıdan içeri adımını attı. Arkasında bir sürü polisle. Salonun ortasında öylece durdular. Gökhan silahını beline koymuştu. Çünkü biliyordu ölülerden zarar gelmezdi yaşayanlardan geldiği kadar. Hele ki ağzı yırtılmışçasına açılan, her bir parmağı arkasındaki tabloya çivilerle çakılmış olan bu adam. Yine farklı bir cinayet, farklı yöntem ve not yok. Filmlere özenen bir katil, diye düşündü Gökhan. Diğer odalara bakmaya gitti. Mutfağa sıra gelmişti. Mutfakta kavanozlar diziliydi. İçlerinde ise bazı iç organlar. Salona geri dönüp adamın ağzının içinden baktı. Kusmamak için kendini zor tuttu. Bu organlar ona mı aitti? İşte her şey yine flulaşmaya başlamıştı. Adamın ağzı kapandı. Kanlar yok oldu. Adamın parmakları yerinde ve kıpır kıpırdı. Adama arkadan bakıyordu. Çünkü adam piyano çalıyordu. Arkasından usulca yaklaştı. Çaldığı şarkıyı bitirmesini bekledi sanata saygısı vardı. Hem piyano sesine bayılırdı. Hele ki çalınan Spring Waltz olunca. Parça bitti. Adam parmaklarını piyanodan hala ayırmamıştı. O sırada o da bu adamı neden öldüreceğini hatırlamaya çalışıyordu. Hatırlayamadı. Mühim değildi. Böyle şeyler çok sık oluyordu. Adamın tam tepesinde durdu ve son kez ona canlı baktı. Gülümsedi, boğazına şırıngayı sapladı. Adam bayıldı hemen. Sandalyeyle beraber onu ortaya getirdi. Önce ellerini bağladı. Sonra uyanmasını beklemeden parmaklarını kesmeye başladı. Onları özenle kutunun içine yerleştirdi. Adam uyanınca kanlı ellerine baktı ve acıyı yavaştan hissetmeye başladı. Bu acı az sonra gelecek acının yanında bir hiç kalıyordu. Kolunu adamın çığlık atan ağzından içeri soktu.

Gökhan sendeledi ve kendine geldi. Mutfağa yöneldi, kimseye bir şey demedi, durumunu belli etmedi. Kavanozlara baktı. Olay yeri inceleme ekibi neredeyse salondaki işini bitirmişti. Yapabilecekleri başka bir şey yoktu. Merkeze döndüler. Eylül'le beraber olanları masaya yatırdılar. Önceki iki dosyayı da açtılar. Bağlantı aradılar saatlerce. Öyle ki hava kararmıştı bile. Herkes titizlikle çalışıyordu ki Gökhan bir şey yakaladı. Öldürülen ilk kız bir hayat kadınıydı. Çalıştığı yerdekileri sorguya çektiklerinde kızın devamlı görüştüğü birkaç kişinin isimlerini almışlardı. İkinci öldürülen kadınla kızın görüştüklerinden birinin adı aynıydı fakat soyadı farklıydı. Son öldürülen adamda öyleydi. Soyadlarını değiştirerek vermiş olacakları fikri aklına yeni gelmişti. Belki de katil kıza takıntılı biriydi ve beraber olduğu herkesi kızda dahil öldürme kararı almıştı. Bu fikri araştırmaya başladılar. Ölen adam ve kadının fotoğraflarını çıktı alıp dosyaya koydular saat geç olmuştu ve sabaha yapacakları ilk iş öldürülen ilk kızın çalıştığı yere gitmek olacaktı. Gökhan Eylül'ü eve bırakmayı teklif etmişti. Belki bu sırada olanları konuşabilirlerdi. Yol boyu tek kelime etmediler. Eylül biraz cesaretlenerek:

'' İçeri gelmez misin, bence bizim aramızda da çözülmeyi bekleyen bir dosya var'' dedi hafif tebessüm ederek.

Gökhan kabul etti. Kapıdan içeri girdiler. Eylül paltosunu çıkarırken Gökhan bir yandan onu izledi ve o da paltosunu çıkardı. Eylül'ü öpme isteği yeniden ele geçirmişti onu. Hislerine engel olamayarak Eylül'ün yanaklarını avucuna aldı. Gözlerine baktı ve usulca dudaklarını yanaştı. Eylül parmak uçlarında doğrularak ellerini Gökhan'ın saçlarında gezdirmeye başladı. Öpüşerek ilerlemeyi sürdürdüler. Gökhan Eylül'ü kucağına aldı ve Eylül'ün odasına öylece gittiler.

Bir Katilin Notları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin