''Biz insanoğlu hep daha iyisini isteriz. Daha iyi bir ev, daha iyi bir araba ve daha iyi bir ölüm...''
Evimin kocaman penceresinin önünde duruyordum. Düşüncelerimin esiriydim, her insan gibi. Sahi neyi düşünmeliydim ya da düşünmemeli miydim? Arka planda yine bir şarkı... Bu sefer ki sadece melodi değil. Sözleri de var. Cigarettes After Sex - Nothing's Gonna Hurt You Baby. Sözlerine bende eşlik etmeye başladım:
''Nothing's gonna hurt you baby, As long as you're with me you'll be just fine...''
Sonra her şey gitti. Önce sözler gitti, sonra müzik ve sonra da sen. Kendimi yalnız hissettirdin. Senden nefret ediyorum ve seni seviyorum. Sen derin bir okyanussun ve bulanık. Sana kendini düşünmeden bırakan bir balığım. Derinlerinde ne var bilmiyorum ama kendime engel olamıyorum. Bak işte oradasın. Geri geldin. Derinlerde. Gülümsüyorsun, elini uzatıyorsun. Beni yanına davet ediyorsun, sana hayır demeyeceğimi biliyorsun. Sana uzanıyor ellerim ve bom. Bulanık olan suların bu seferde kırmızıya bürünüyor. Önümde onlarca cansız beden yüzüyor. Elimdeki bıçağa bakıyorum. Dehşete kapılıyorum. Sonra, sonrası huzur...
Gökhan bir kâbustan daha uyanıyor dehşetle. Evet, dehşetle. Birden yanında biri olduğunu fark ediyor. Yerinden çıkacakmışçasına atan kalbi şimdi daha da ritim arttırarak atmaya devam ediyor. Eylül'ün yüzünü görüyor. Dağılmış saçlarını, yüzüne düşen dağılmış saçlar... Rahatlıyor, huzurla doluyor. Tıpkı rüyası gibi. Ellerini yüzüne doğru götürüyor yavaşça. Yüzündeki saçları geriye atıyor. Yüzünü seyrediyor. Tebessümle bir süre bakıyor ve birden ayağa fırlıyor. Etraf hala karanlık ki zaten uzun süredir Gökhan bu saatlerde kalkıyordu. Odadan çıkıp duşa girdi. Üstün körü kurulanarak giyindi ve çıktı. Kahve ve müzik, ihtiyacı olan iki şey. Hemen mutfağa yönelerek kahve yaptı kendine ve terasa gitti. Kulaklığını taktı ve çalan son müziğin keyfini çıkarmak istedi yeni doğmaya başlayan güneş eşliğinde. Rihanna-Diamonds. You and I... We're beautiful like diamonds in the sky... Derken omzunda bir el hissetti. Panik yapmadı. Çünkü biliyordu. Yavaşça kendini kaptırdığı kızın eliydi. Eylül... Kulaklıklarını çıkarıp kenara koydu. Ona döndü, gülümseyerek. Ayağa kalktı o da ona bakıyordu. Üzerinde sabahlığıyla. Öptü onu dudaklarından. Güzel bir sabahtı. Ta ki o habere kadar. Yine bir mesaj. Yine bir cinayet.
Bu güzel anın tadına varamadan ikisi de hızlıca hazırlanıp yola koyuldu. Bu sefer sadece merkeze gideceklerdi. Olay yerine gitmek istememişti Eylül midesini bahane ederek. Oysa içini kaplayan huzursuzluktan kimseye bahsetmemişti. Gökhan da bir yandan deli gibi gitmek istese de bir yanı gitmediğine sevinmişti. İlk defa öylece oturup fotoğrafların ve delillerin önlerine gelmelerini beklediler. Aradan 2 ya da 3 saat geçmişti. Ne dün gece hakkında ne de önceki yaşanan olaylar hakkında tek kelime dahi etmediler. Sadece ''Tuhaf bir ilişki.'' Diye düşündü, Eylül. Artık dosya hazırdı. Fotoğraflar... Dehşetin fotoğrafları mı demeliydi ya da. Evet öyleydi. Yine farklı cinayetti bu. Aynı kişi olup olmadığından emin bile değillerdi artık.
Bir ahır. Önden çekilmiş fotoğrafı olan bir adam. Gözleri kapalı ve huzurlu gibi. Arkasından iki yana açılmış kanatları var çünkü. Bir saniye, kanat mı? Evet, deriden iki kanat. Şimdi adamın arkadan çekilmiş fotoğrafı... Şimdi daha net anlaşılıyor. Adamın sırt derisinden iki kanadı var. Derinin altındaki et tamamen ortada. Gökhan bekliyor. Bir şeyler olmasını bekliyor. Yeniden katil kimliğine bürünmeyi. Katil kimliği mi? Evet, katil kimliği. Bu sefer sorulara cevap gelebiliyordu kendiliğinden. Ama Gökhan bu kimliğe bürünmedi. Nedense olmaması gerektiği kadar kendindeydi. Diğerlerine baktı. Delil?
Yoktu. Tabi ki olmayacaktı. Fotoğrafları tek tek incelemeye koyuldular. Kaç ceset olmuştu? 4. 2 adam 2 kadın. Şimdiki cesetle 3 erkek. 5 ceset. Ah, sayılar... Kendini bir filmin içindeymiş gibi hissediyordu ya da hikaye. Gerçek olamayacak kadar berbat olaylar silsilesi. Defalarca fotoğraflar incelendi. Ahırdan getirilen her şeye bakıldı. Sonunda Gökhan pes etti. Eve gitmek için izin istedi. İzin verildi. Eylül'e sadece göz kırptı. Yalnız kalmak istediğini Eylül de anladı. Bir şey demedi, tebessüm dışında. Ahırın adresi aklındaydı. Derin düşüncelerle beraber. Olan oldu. Kontağı kapattığında ahırın önündeydi. Arabadan inmek için acele etmedi. Kapıyı kapatıp etrafına baktı ve rüzgarı hissetti. İleri doğru bir adım attı. Ahırın kapısının önünde durdu. Derin bir nefes aldı ve kapıyı itti. Açması zaman aldı çünkü mühürlenmişti. Normal olarak. İçeride bir sürü olay yeri şeritleri, çizgiler vardı. Etrafa göz gezdirdi. Daha sonra bir köşeye oturdu, tam olarak adamın tavanı asılı olduğu yeri görecek bir köşeye. Oraya baktı. Belki 10 dakika belki 20. Kafasını sallayıp kendine geldi. Ayağa kalktı. Karşısındaki devrilmiş su varillerinin yanına gidip bir tekme savurdu. Sinirliydi. Birkaç tekme daha savurdu. Dağılan samanlardan biri gözüne kaçtı. Bu seferde küfür savurdu. Derken onu gördü. O karanlığın içinde sanki parlıyordu, o sessizliğin içinde sanki bağırıyordu. Sadece bir kağıt parçası. Sadece bir kağıt parçası. Sadece bir kağıt parçası. Pek çok kez tekrarladı. Cesaretini toplayıp bir anda eline aldı kağıdı. Açtı. Yazı. Tanıdık. Tanıdık bir yazı türü. Yutkundu ve okudu. Bu bir kitaptan alıntıydı. (Panşehir) :
"Kaldırıma yatan bir ceset olursak bir gün, olur ya ihtimal.
Kimin öldürdüğünü belirleyemeyecekler, ve biz, hepimiz sokağın üstüne kalacağız..."
![](https://img.wattpad.com/cover/21557419-288-k66023.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Katilin Notları 2
Mystery / ThrillerOyun oynamayı seviyordu. Şimdi geri mi dönmüştü? Ama o ölmüştü. O zaman bıraktığı namın bir varisi mi vardı? Belki de gerçek katil aslında buydu!