15. Bölüm | Bir Takım Sanrılar

3.3K 206 1.1K
                                    

Chevelle - The Red

"Kim bir ömür boyu karanlığa bakacak kadar cesur ve kararlıysa, orada ilk umut ışığını o fark edecektir." Dmitry Glukhovsky


" Dmitry Glukhovsky

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


❄️

NEHİR

İşte oradaydım.

Cehennemle cennetin arasındaki boşlukta sıkışmıştı ruhumun sökülmüş parçaları. Ciğerlerimi doldurduğum hava tozluydu; soluk borum, arafın kirli havasıyla tıkanmaya yüz tutmuştu. Elime bir iğne iplik alıp, açık yaralarımı teker teker dikmek istiyordum. Belirsizlik, parmak uçlarıma batan ucu sivri anılar gibi canımı acıtıyordu artık. Rezil rüsva olmuş benliğimi, yıkık dökük bir tavan arasına benzeyen hayatımın kapanından kurtarmayı beceremiyordum. İki dünya arasında âdeta sıkışıp kalmıştım.

Kar taneleri, gecenin siyahlığına gömülmüş koyu kahve saçlarımın üzerine yapışırken, iki aykırı rengin yarattığı soğuk güzellik tenimi ısırdı. Hafif topuklu botlarım, üzerlerinden geçtiğim kaygan ve zemini buzlaşmış taşlardan geçtiğim sırada beni düşürecek sinyaller veriyordu ama dengemi koruyabildim. Bedenim yorgundu, enerjim sanki son damlasına kadar damarlarımın arasından bir şırıngayla çekilmiş gibi tükenmişti. Soğuksu'nun isli atmosferini çeken kalın ve ağır kıyafetlerimden kurtulmak, sıcak yorganın altına kıvrılıp uyumak istiyordum.

Evin giriş kapısından içeriye girdim; tanıdık bir koku, sıcak havanın getirdiği huzurla birlikte burun deliklerimden vücuduma sızmakta bir saniye bile şüphe etmedi. Çamurlu botlarımı yerdeki paspasa silmiş ve zar zor da olsa gıcırdayan kaslarımdan yardım alarak onlardan kurtulmuştum. Terlik giyme faslını direkt atladım ve yünlü, fuşya renkli çoraplarımla çıplak fayansın sıcak yüzeyinde ağır ağır ilerledim.

Rüzgâr durmuştu; şehirde kızgın bir dinginlik hâkimiyeti sürüyordu ve açıkçası bunu da sevmeye başlamıştım. Açık olan televizyonun sesi, evin içindeki tek hareketti. Yabancı bir dizinin komik sahnesinde geçen sıralı diyalog topluluğu ardından çıkan yapay kahkaha seslerini de işitebiliyordum.

İçeri girdim. Beni bütün karanlıklardan sıyırıp çıkardığını düşündüğüm güvenli ağacın dalları sarıldı ruhuma aniden. Yorgunluğum saç diplerimden kayarak bedenimi baştan aşağı geçtikten sonra, tabanlarımdan yere süzülüp beni terk etmişti.

"Çok güzelsin..." diye mırıldandım. Bu tuhaftı, ama ciğer görmüş bir kedinin hissettiği açlık duygusunu kendi göğüs kafesimde duyumsayabiliyordum sanki. Sadece daha farklı, daha sıradışı, daha belirsizdi.

Birkaç adımda salonu aştım; tavandan zemine kadar inen devasa cam duvarın karşısındaki üçlü koltuğa, ona doğru ilerledim. Karşılaştığım doğallık, karnımın içinde birkaç kibrit yakıyor ve her yeri can alıcı bir şekilde tutuşturuyordu. Attığım adımlar, onun vücuduma indirdiği bakışlarla birlikte hızlandı. Uykulu gülüşünün, hayran olduğum simasına yavaşça yayılmasıyla birlikte, hissetmiş olduğum bütün olumsuzlukların da üzerine bir çizgi çekmişti.

SOĞUKSU: Karanlık Şehir & Kralların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin