28. Bölüm | Lanet Zincirleri

582 45 169
                                    

#Foxes - Devil Side

#Foxes - Devil Side

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

❄️

NAZ

Karmakarışık düşüncelerim renklere bulanıp zihnimde çarpışırlarken, gökyüzünün uğultusu ve odanın devasa camlarına çarpan yağmur damlaları beni uyutmamaya son derece kararlıydı. Yastığa gömülü olan başımı kaldırmadan gözlerimi yan taraftaki dijital saate yönelttim.

05:48

Hava birazdan aydınlanacak, karanlığın sarmaladığı şehir yine koyu bir mavinin altına gömülecekti. Bir anlığına, Soğuksu'daki lanet olmasaydı, buranın nasıl bir yer olabileceğini düşündüm. Sıcak... kuru... güneşli... Geceleri daha aydınlık olurdu belki de. Yine de hayal etmesi çok zordu. Yollardaki su birikintilerinin olmadığı, evimin verandasından buz saçaklarının sarkmadığı, dışarı çıkmak için kıyafet üzerine kıyafet giymediğim bir Soğuksu'yu düşlemek saçmaydı. On sekiz yıllık hayatım boyunca sadece iki rengi yaşadım: Gri ve siyah. Kör doğmuş bir insana renkleri anlatabilir miydiniz? Peki ya sağır birine dünyanın en güzel şarkısını söyleseniz?

İşte bu da öylesine imkânsız bir şeydi.

Yatak odasının kapısı çalındığında, gözlerim istemsizce tekrardan önce saate, daha sonra da karanlığın içinden zar zor seçebildiğim yünlü sabahlığıma yönelmişti. Uyku, göz kapaklarımda tıpkı sinsi bir tilki gibi dört dönerken içinde bulunduğum sıcak yatağı terk ettim ve bedenimi sabahlığıma sarıp sarhoş adımlarla kapıya doğru ilerledim. Bir yandan küçük bir endişe duygusu zihnimi kamçılıyor, diğer yandan da gerçek anlamda rahat bırakılmak istiyordum.

"Naz, uyanık mısın?" Nehir'in sesi ben daha kapıyı açmadan sınırları aşıp bana ulaşmıştı. "Uyanman lazım, acil."

"Ne oluyor?" diye sordum, sonunda ona ulaşırken. Huzursuzluk âdeta işkence edercesine saç köklerimi çekiyor, beni iyice tedirgin ediyordu.

Yüzünde sabırsızlığın izlerini bulduğum arkadaşımın at kuyruğu yaptığı saçları dağınık, üstü başı çamur içindeydi. Gözlerinin içindeki kırmızılık bana kocaman bir kan gölünü anımsatıyordu ve bedeninde hissettiğim adrenalin bu saate göre çok da normal değildi. "Herkesi uyandırdım, aşağıya inmek için hazırlanıyorlar," dedi, nefes nefese. "Sen de gel, çok önemli."

Sabredemiyordum. "Ne olduğunu kısaca açıklayabilir misin?"

Nehir, burun deliklerinden içeriye doğru büyük bir soluk aldı. Ciğerlerinde dolaşan havadaki yorgunluğu duyumsayabiliyordum. Yüzüme dikkatlice bakarken, dudaklarında buruk, ama bir o kadar da neşeli bir gülümseme belirmişti. "Berk'i bulduk," diye mırıldandı. "Aşağıda."

Şaşkınlığın beni ayaklarımdan tutup yerin dibine çekişini hissettiğime yemin edebilirdim. Zihnimdeki her şey bir anlığına durdu. Sonra tepetaklak olmuş kelimelerin iğnelerinin avuç içlerime battığını, kafamda dolanan tilkilerin sevinç çığlıkları attığını duydum. İki dev duygum da sanki sevişir gibi birbirlerine girmişlerdi ve bu beni biraz panikletti.

SOĞUKSU: Karanlık Şehir & Kralların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin