22. Bölüm | Dört

1.6K 125 332
                                    

#Sia - Helium

#Sia - Helium

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

❄️

NEHİR

Saat kulesinden yükselen çan sesinin, koca binaların arasında titreştiğini hissedebildim. Soğuksu şehrinin sokakları, çok uzun bir sürenin ardından ilk defa böylesine bir kalabalığa şahit oluyordu. Kızıl Okyanusu'ndan çarpan sert hava bir önceki günlerden daha yumuşaktı; şehrin üzerini örten koruyucu bir çatı görevini üstlenmiş karanlık bulutlar sanki eskisi kadar siyah değil gibiydiler. Biraz daha şeffaflaşsa, âdeta hemen arkasındaki milyonlarca yıldızı ve bu gece hilal şeklini aldığını tahmin ettiğim ayı görebilecektik.

Korku hissi, densiz bir tahta kurusu misali omurgamı izinsizce kemiredururken, gözlerimi cadde kaldırımlarında toplanmış insanların üzerinde gezdirdim. Herkes yersiz bir heyecanla avuç içlerinde tuttukları içi kahve veya çay dolu termoslarıyla geziyor, kaldırım üstlerinde kurulmuş stantlara bakınıyorlardı. Yaklaşık bir ay evvel okulda yapılan kermesin neredeyse tıpatıp aynısıydı; el işleri, ikinci el eşyalar, soğuktan etkilenmeyen bilumum yiyecekler ve maddiyatı çok da yüksek olmayan antikalar... Birkaç metre ötede, küçük bir sahne kurmuş genç müzisyenlerin çaldıkları parça caddede süzülüyordu. Önlerine koydukları kâğıtları, esen rüzgârla uçuşmasınlar diye nota sehpalarına ataçla tutturmuşlardı. Bu bölgede sis yoktu, sokak lambalarının yaydığı güçlü ışık ortamı aydınlatmaya yetecek derecedeydi.

Toplam sekiz kişiydik ve kalabalığı yararak ilerlemeye çalışıyorduk; eğlenen insanların arasında gereksiz birer parazit sürüsü gibi göründüğümüze yemin edebilirdim.

"Buraya boşuna gelmiş olabilir miyiz?" diye sordum, hemen solumda yürüyen Ulaş'a. Deri ceketinden yayılan parfüm kokusu zihnimdeki karışıklığı anında ortadan kaldırmıştı. "Ben herhangi bir tehlike göremiyorum."

"Belki de." Sokak lambalarının parlattığı yeşil gözlerini insan selinin üzerinden çekip bana baktı. "Fakat buradaki insanların hayatlarının tehlikede olma ihtimalini göz ardı edemeyiz."

Derin bir nefes aldım; bu sefer ciğerlerime inen sert bir iyot kokusuydu. "Evet ama sonuçta sekiz kişiyiz. Burada yüzden fazla insan var, olası bir saldırı anında çoğu zaten zarar görecek."

Ulaş cevap vermeyi es geçerek, ilerlediğimiz istikamete doğru yönelmişti. Kafasından ne geçiyordu bilmiyordum, bilmek istediğimden de pek emin değildim açıkçası. Avuçlarım, korku duygusundan çok endişe ve merak duygusunun etkisiyle terliydiler. Gözlerim etrafta fıldır fıldır dönüyor, zihnim, en küçük bir tehlikeyi bile kaçırmamak için çarklarını hızla çeviriyordu.

Soğuk bir esinti çıplak boynumu yalayıp geçti; havanın yumuşaklığı oldukça şaşırtıcı bir husustu. Üzerimdeki metal parçaların ağırlıkları sanki kemiklerime baskı uyguluyordu. Kafamın içinde dönen sesleri, puslu bir odaya kapatıp yok etmek istedim fakat belirsiz kelimelerin yarattığı tuhaf hislerden kurtuluşum yoktu. İyi başlangıçların da kötü sonlara yol açabileceğini hepimiz biliyorduk.

SOĞUKSU: Karanlık Şehir & Kralların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin