31. Bölüm | Cehennem Bekçileri

422 38 103
                                    

Sena Şener - Kapkaranlık Her Günüm (Bunu da dinleyin. İster bölümü okurken, ister okumadan önce, ister okuduktan sonra... ama mutlaka dinleyin.)

❄️

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



❄️

NEHİR

Şeytanın doğurduğu;
Aç gözlerini.

Küçük bir kız çocuğunun var gücüyle attığı çığlıklar, zihnimin tam ortasında koskoca bir patlamaya sebep oluyordu.

Parçalanmış dizleri; düşmüş belli ki.

Onu yerden kaldıracak birine ihtiyacı var. Sırtını yaslayacak dağ gibi bir baba, yaralarını temizleyip saracak şefkatli ve sevgi dolu bir anne...

Bunun ne anlama geldiğini biliyordum.

Ben, yardıma muhtaç küçük bir kız çocuğu değildim. Zaten biri toprağın altında; biri ise bedenen yanımda, ruhen uzağımdaydı.

Kanımın damarlarımın arasında sağlıklı bir şekilde oluk oluk aktığını hissederken, bir tüy hafifliğine ulaşan göz kapaklarımı araladığımda, uzun zamandır bana uğramayan derin bir huzur çökmüştü bedenime. Tavandaki floresandan yayılan beyaz ışık öylesine kamaştırıyordu ki gözlerimi, aydınlığa sonunda kavuşmuş olabileceğimi düşündüm.

Ama hafızamın dipsiz kuyularında yoğun bir acı hissediyordum.

"Doktor bey, Nehir uyandı."

İğrenç bir koku burun deliklerimden içeriye sızarak izinsizce ciğerlerime doğru ilerlemişti. İki kişiye ait olduğunu tahmin ettiğim düzensiz ayak sesleri yaklaştıkça iyice kafamı karıştırıyor, siyahla beyazı ayırt etmemi gittikçe zorlaştırıyordu. Bir anda çıkagelen çaresizlik durumu, harmanlaşan bütün tuhaf duygularımla birlikte beni koskoca bir kaosa sürükledi.

Neredeydim ben?

Bir şeyleri ararcasına gözlerimi boş tavanda birkaç saniye boyunca öylesine gezdirdim. Nefes alışım hızlanmıştı; içime dolan hava kaburgalarıma âdeta baskı uyguluyordu ve bundan hiç hoşnut değildim. Soluduğum oksijende sanki zehir vardı; vücudumu yavaş yavaş, tadını çıkartmak istercesine bir ifadeyle kıyasıya çürütüyordu.

"Evet... Nehir Soykan." Daha önce hiç duymadığım bir erkek sesi, içinde bulunduğum bu küçük hastane odasında yankılanmıştı. Bir an önce toparlanmak istercesine kollarımı, üzerinde yattığım yatağın yumuşak zeminine bastırarak doğruldum. Başım dönüyordu.

"Merhaba," dedim, çatallı bir sesle, ayaklarımı yataktan aşağıya sallandırırken. Tabanlarım yere değmiyordu. "Ne zamandır baygındım?"

"Yaklaşık üç saattir bu odada seni müşade altında tutuyoruz. Kendini nasıl hissediyorsun?"

Kötü.

SOĞUKSU: Karanlık Şehir & Kralların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin