BÖLÜM 31

3.4K 114 29
                                    

YENİ BÖLÜM İLE DEĞERLİ ARKADAŞLARIMA MERHABA. YENİ BÖLÜM İLE İLGİLİ YORUMLARINIZI LÜTFEN BELİRTİN. BENİ ÇOK MUTLU EDERSİNİZ. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.

İçtima saati bitmiş ve bahçede silah temizleme ile bakım saatine alınmıştık.
Herkes taş masalar üzerinde yayılan örtülerin üstüne silahını tamamen ve nizami süre içinde sökerek koyacak ve bakım saati başlayacaktı. Bu masalarda da devreye göre yer alınıyordu. Bu tamamen komutanların düzeni ile alakalı bir şeydi. Ancak masa değiştirip yağ, temizleme bezi vb. malzemelerin alışverişini yapabiliyorduk. Bu konuda komutanlardan bir uyarı falan gelmiyordu.
Tüm masaları hazır ettikten sonra, hepimiz silahlarımızı (G3 Piyade Tüfeği) alıp, masalara geçtik. Kendi devrelerim ile temizlik yapıyor, güzel bir sohbet ediyorduk. Komutanlar ise, havanın güzel oluşunu fırsat bilerek, bahçeye çıkmış banklarda çay içiyorlardı.
Sohbet ederken, sabahki sinirli anlarımı bir yana bırakmıştım. Kendimi üzerek ya da sinirlendirerek, sadece kendime ediyordum.
Sohbet esnasında refleks olarak etrafa bakmış bulundum. Orhan bey, kendi masasında olmak yerine, ekürilerinin yanında temizliyordu silahını. Bu nasıl bir rahatlık, nasıl bir dönüştü böyle. Kendi devreleri adına sinirlendiğim o an, elbette ki duygusal yönden de sinir basmıştı beni. Devrelerini bir yana bırakıp, gidip daha yeni gelmiş askerler ile bu derece samimiyet kurmak, bana doğru gelmiyordu. Devreleri ile 3 aydır geçirdiği zamana rağmen, benimle olan ve dostluk dediği samimiyetine rağmen, bu nasıl bir ayrılmaktı bizden. Sinirim yine tepeme gelmişti. Belli etmek istemiyordum. Çünkü devrelerim de, tuhaf bakabilirdi anlık duygu değişimlerime. Derin bir nefes aldım ve başımı yana doğru salladım. Sonra da kendimi silah temizliğine verdim. Silahı bitenler topluyor ve parçaları bir araya getiriyordu. Bir miktar asker, silahını hazır edince komutanlar seslendi:

- Temizlediniz mi arkadaşlar?
- Bir bölümümüz bitirdi komutanım!
- Tamam, içtima alanında sıraya geçsin bitirenler. Temizliğini bir kontrol edelim.

Sıraya geçen asker, temizliğini göstermek için öğretilen özel tutuşunu yapıyor ve komutan namlu içini, mermi yatağını ve iç dış diğer temizliği kontrol ediyordu. Örneğin bankada barut lekeleri varsa, o asker tekrar birkaç bakımdan geçirmek durumunda kalıyordu. Bitirenler ise, bakım içtiması olana kadar orada, banklarda zaman geçiriyordu. Bizim masadan kalanlar ile, sohbete devam ediyor ve son rötuşları yapıyorduk. Kimse benim hislerimi bilmediği için, söz Orhan'ın herkes tarafından dikkat çeken bu tutumuna gelmişti.

- Vay amına koyayım, devrelerini sattı ya lan!
- Kim sattı lan, hayırdır?
- Orhan kanka, baksana. Devrelerinin yüzüne bakmıyor şu iki şoför geldiğinden beri. Yemekte bile onların masasında.
- Ne olacak, şerefsiz demek ki.

Ben de söze girmiştim, fikrimi sorduklarında.

- Bana sormayın amına koyayım. Görünen köy kılavuz istemez. Beni ilgilendirmez ne yaptığı.
- Oğlum siz iyiydiniz ya, noldu aranız bozuk mu?
- Yok niye bozuk olacak ki. Her gün velilik yapamam kardeş adama. İstediği tipleri bulmuş işte, gitsin takılsın.
- Aynen kanka, ne bok yerse yesin.

Benim duygu parçalanması yaşadığım açıkça ortadaydı. Tabi bunu bilen tek kişi, sadece bendim. Gerçekten de gıcık olmuştum, iki gündür birbirlerine yapışmalarına. Her gün saatlerce benimle de zaman geçiren çocuk, yanıma uğramamış ve ancak denk gelirsek hal hatır sormuştu. Bu nasıl bir insanlıktı? Bu doğru bir hareket miydi? Yoksa benim haddime olmayan bir konuda, ben mi gereksiz bir yargılama içine giriyordum?
Çok geçmeden herkes temizliği bitirmiş ve komutana kontrol ettirmişti. İşi biten kenara geçiyor, banklarda sohbete dalıyordu. O esnada beyefendi kendi devrelerinin yanına geçmeyi akıl etmişti. Biz de kendi devrelerim ile oturuyor ve sohbete devam ediyorduk. Kalabalık içinde, sohbetin ortasında iken göz göze geldik Orhan ile. Hemen çevirdim başımı ve sohbete devam ettim. Kesinlikle konuşmak istemiyordum. Hatta bana fırsat bulup gülümsemesini dahi görmek gelmiyordu içimden. Zaten görmemeliydim de o hallerini. Yelkenleri suya indirirdim, dayanamazdım o güzel gülüşüne. Yanlış olduğunu düşündüğüm hareketlerini göz ardı ederdim.
Çok zaman geçmeden, bakım içtiması yapıldı. Bir süre boş zaman verildi. Spor eğitiminden kurtulmuştuk. Pek sevmezdim de sporu. Gelen askerlerden Erkan ve Ercan yukarı çağrılmıştı. Biz de boş zamanı fırsat bilip, silahları silahlığa bıraktık ve kantinden yiyecek, içecek alıp arka tarafa geçtik. Baya kalabalıktı arka taraf. Herkes geçmiş oturmuş, sohbet ediyor, yiyor, içiyordu.
Biz masada otururken, Orhan'ın gelmek ister gibi tavırlarını farkediyordum. Dikkatimi oradan çekiyordum hemen. Bu yapılan, ötekiler gitti senle zaman geçireyim der gibiydi. Böyle bir duruma, ne sivil hayatımda müsaade etmiştim ne de şimdi edecektim. Bu resmen vefasızlık, yapılması ayıp birşeydi. Ben ona olan duygularım nedeniyle, deli gibi kıskanıyordum onu. Ancak ilk etapta kızgınlığım devrelerini apaçık satmış olmasıydı.
Neydi bu yaptığı? Erkan ve Ercan gidince, buraya dönüşü nedendi? Yeme içme derken, koğuşa çıkmak için kalktım oradan. Dolabımdan jandarma el kitabını alıp okumak istedim. Hem komutanlık saatinde işlediğimiz için hem de bilgilerimi tazelemek için yapıyordum bazen. Kitap okumayı seven biri olarak, kitap niyetine okuyordum. Koğuşa gitmek için kalktığımda, Orhan'ın devreleri Özcan ve Ercan ile ayaküstü sohbet ettim biraz. Onlarla da çok iyiydim. İyi çocuklardı ve vefalıydılar. Tek görürlerse kesinlikle beni yalnız bırakmazlardı. Gelip mutlaka halimi hatırımı sorarlardı. Sevdiğim adamın yapmadığı şeyleri, arkadaşları ve benim de sevdiğim o çocuklar yapardı. Onlar bile gard almış gibiydi Orhan'a. Yanına özellikle giden kimseyi görmüyordum devrelerinden. O gidiyor ve tabiri caizse, Ercan ve Erkan olmadığı zamanları öyle değerlendiriyordu.
Müsaade istedim ve koğuşa çıkmak için binaya doğru ilerledim. Orhan'da geliyordu arkamdan, merdivenden çıkarken farkettim. O anda Ercan ve Erkan'da binadan çıkıyor ve aciliyetten kaynaklı, transit arabaları devraldıkarı anlaşılan bir konuşma yapıyorlardı. İçeri girdim ve üst kata çıkmaya başladım. Giriş kapısı merdivene doğru açık olduğu için, olanları görebiliyordum. Orhanbu ikisini görünce, durdu ve sohbete daldı. İçim çekilir gibi olmuştu o an. Ağlamamak için tutuyordum kendimi. Bu olanlar benim için de, diğer arkadaşları için de nasıl büyük bir ayıptı?
O hüzünle çıktım üst kata. Barbaros vardı yeni gelen devrelerin içinde ve diğer bir Ercan. İkisini de severdim, eğlenceli ve zaman geçirilecek çocuklardı. Onlarla lafladım ağlamak üzere olduğum halde. Resmen tiyatro oynuyor gibiydim. Rolümün hakkını vermek için, kendimden feragat ediyordum. Onlarla sohbet edip, çok geçmeden müsaade istedim. Kitabımı dolaptan aldım ve aşağı inmek yerine, yatağıma uzandım. Ayaklarımı mecburen yataktan sallıyordum. Postal çıkarmak imkansızdı. Çünkü her an komutanlar çağırabilirdi. Ben kitap açmış okuyor, kendimi sıktığım için taşan gözyaşım süzülürken de birşey yapamıyordum. O anda dolapların arasından ayak sesleri gelmeye başladı. Koğuşa biri girmişti. Ercan, Barbaros veya başka biri. Umursamadım, çünkü her zaman olan şeydi. Ancak az sonra benim yatak kısmına biri dönmüştü. Benim gözyaşım akmışken, karşımda duran ve ağlamaklı olduğumu gören kişi Orhan'dı.

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin