BÖLÜM 39

2.8K 88 17
                                    

MERHABA ARKADAŞLAR. YENİ BÖLÜM SİZLERLE.
BURADA BİR UYARI YAPMAM GEREKİYOR. KONU İTİBARI İLE, BÖLÜMDE AD SOYAD OLARAK ASKER İSİMLERİNİN GEÇMESİ GEREKİYORDU. BU İSİM VE SOYİSİMLERİN HİÇBİRİ GERÇEK DEĞİLDİR. BU BİLGİYİ VERDİKTEN SONRA, İYİ OKUMALAR DİLİYORUM VE YORUMLARINIZI, ÖVGÜ VE ELEŞTİRİLERİNİZİ ÖNEMSEDİĞİMİ BELİRTİYORUM.


YİNE BİR FOTOĞRAF SİZLERLE. BU KEZ KÖSE'NİN KIŞ GÖRÜNTÜSÜ YUKARDA YER ALIYOR. BENİM O ZAMANIN 2 MP TELEFONU İLE ÇEKTİĞİM BİR FOTOĞRAF ^_^

Gümüşhane'de, ufacık ilçesi Köse'de beyaz büyü kendini göstermeye başlamıştı. Kar yağışı gece yarısı kendini hafiften göstermişken, gündüz ilçeyi beyaza bürümüştü. Bembeyaz gelinliği ile, güzelliğini herkese gösteren bir gelin gibiydi adeta. Dağların üzerine bir örtü gibi serilen kar, ilçenin merkezini de kontrolü altına almaya başlamıştı.

Karakolun bahçesinde hatrı sayılır bir kar kütlesi oluşmuştu. İzlemesi güzel olan bu doğal olay, temizlik söz konusu olunca gerçekten yorucu bir hal alıyordu. Yeni günün ilk saatleri, herkes günlük bakımını tamamlamış, kahvaltısını etmiş ve temizlik yapacağı mıntıka alanlarına dağılmıştı.

Ben de, benimle birlikte sorumlu olan devrem ''Halil'' ile üst kata çıkmıştım. Paspasları mis gibi kokan yüzey temizleyici ile iyice köpürttükten sonra, koğuşun eski tip gri ve pürüzlü taşlarını ıslatarak, parlatarak silmeye başlamıştım. Halil ise, diğer tarafta bulunan ve özel bir durum olmadıkça kullanılmayan yatakları düzeltiyordu. Ne hikmetse hiç kullanılmayan karyolaların örtüleri, gün geçmeden kırışmış oluyordu. Bunun sebebi ise, işten güçten kaçmayı, kaytarmayı seven askerlerin uğrak yeri olmasıydı. Temizliğimizi yaparken, uzaktan uzağa sohbet ediyorduk Halil'le.

- Birazdan çağırırlar bahçeye lan!
- Bitirmeyelim amına koyayım o zaman! Kendi mıntıkamız burası bizim, bir de bahçeye mi el atacağız?

Aslında haklıydı Halil. Kendi yerimizi temizledikten sonra, niye diğerlerinin uyuşukluğunun bedelini çekecektik ki? O gün özellikle inmedik aşağı kata. Bekledik ve temizliği uzattıkta uzattık. En üst katta bir de valiz odası bulunuyordu. Biz de orayı daha detaylı şekilde ele almıştık. Böylelikle hem valiz odası daha düzenli olacaktı hem de aşağıya inip bu soğukta bahçe temizliğine katılmaktan kurtulmuş olacaktık. Ancak içtima komutanın kararına göre, ya bahçede bu güzel ama soğuk havanın altında ya da sıcacık ama havasız kalacak olan yemekhanemizde olacaktı.

Zaman geçmiş ve herkesin temizliği bitmişti. Biz de bahçeye çıkmaktan kurtulmuş, camdan çıkanları adeta gülerek izlemiştik. Artık aşağı inme vaktimiz gelmişti. İçtima saati için, temizlik malzemelerini bırakıp yemekhaneye indik. Komutan havanın soğuk olmasından dolayı, içtimanın içerde olmasına karar vermişti. Biz de içeri girdiğimiz gibi, ilk masalardan birinde yerimizi aldık. Orhan ise devreleri ile arkamızdaki sırada yer alıyordu. İlgilenmiyor ve yüzüne bile bakmıyordum. Komutanın hazır kıta listesini, adeta ondan çıkarıyor gibiydim. Ama benim yatağımın dibinde yapılan, Erkan ve Orhan muhabbeti de etkiliydi bu tepkimde. Kıskanıyordum işte elimden birşey gelmiyordu. Kıskandığımı açıkça itiraf edemeyeceğim için, bu durum hareketlerime ve tavrıma yansıyordu.

Az sonra herkes yemekhanede toplanmış, komutanlar ayakta durmak kaydıyla sağ kısma geçmiş ve bölük komutanının gelmesini beklemeye başlamıştık. Çok geçmeden bölük komutanı ve Biray başçavuş, yemekhaneye girdiler. Herkes ayağa kalktı ve rutin içtima töreni yapıldıktan sonra, komutanların konuşacağı birşeyler olduğu için yerlerimize oturduk. Bölük komutanı ise sözü Biray başçavuşa bıraktıktan sonra, rahat tavrı ile pencere kenarına ilerledi. Konudan tamamen uzak bir halde, pencereden dışarıyı izlemeye başladı. Bu sırada Biray başçavuş konuya girmişti.

- Arkadaşlar, Kelkit İlçe Jandarma Komutanlığı'ndan bir davet aldık. Biliyorum bu soğuk havalarda, biraz zorlayıcı olacak ama, kış mevsiminin gelmesiyle birlikte İlçe Jandarma Komutanı karda mangal yapmaya karar vermiş. Tüm ilçelerden askerlerinde katılmasını rica etmiş. Böylelikle hem müzik, hem yemek, askerlerin biraz kafası dağılsın istemiş. Biz de bu durumda komutanımızın ricasını kırmadık ve geleceğimizi bildirdik. Ancak o günün düzeni bozulmasın diye, nöbet ve kesinlikle bırakılmaması gereken işlerin sorumluluğunda olan askerler gelemeyecek.

Bir davet almıştık Kelkit ilçesinden. Hava soğukta olsa, güzel birşeydi yapılmak istenen. Mangal yapılacak, güzel yiyecekler yenilecek ve canlı müzik eşliğinde eğlenilecekti. Ayrıca soğuk çok etki ederse, içeri alınabilirdik. Bu nedenle inşallah benide seçerler diye dua ettim içimden. Bu esnada Biray başçavuş sözlerine devam ediyordu.

- Şimdi gidecek olan askerlerin isimlerini listeden okuyacağım. Murat Uzman, nöbet listesini hazırladığı için o gün nöbeti olan askerler listenin dışında kalacak. Kantin sorumlusu listenin dışında kalacak. Ali Ergün, Ahmet Oktay...Emre Doğan ve Halil Öz.

Birçok askerin ismi sayılmış ve bu isimlerin arasında benim ismimde geçmişti. Çok sevinmiştim Köse'den az da olsa çıkabileceğim için. Müzik duymak bile yetecekti gerçekten. Orhan'da listede adı geçen askerlerden biriydi. Ayrıca Erkan ve Ercan'da bu listeye dahildi. Hiç umursamamayı başarmıştım ilk kez. Umursayınca kendimi üzmüyor muydum nasılsa?
Biray başçavuş farklı bir konuya girerek sözlerine devam etti. Bu konu bana süpriz bir konu olacaktı.

- Bir diğer konu ise, askerlerin dolaplarını, yataklarını toplama ve düzenleme şekli arkadaşlar. Her askerin yatağı, mıntıka alanı içtima öncesi benim önderliğimde, eğer bölük komutanı buradaysa onun önderliğinde kontrol ediliyor. Bugün baktığımızda, çok düzensizlikler olduğunu gördük. Kendinize bir an önce çeki düzen verin! Ha, iki arkadaşınızın yatakları ise gerçekten kusursuzdu. Hal böyle olunca yarın ve yarından sonra çıkılacak olan çarşı izni ile ilgili, bu iki arkadaşınıza doğru ve düzenli oluşlarından dolayı bir ödül vermek istedik. Bu iki arkadaşınız Cumartesi ve Pazar olmak üzere çift gün çarşı izni yapacaklar. Bu askerlerden biri Veysel Çakır, diğeri ise Emre Doğan. Aferin çocuklar, yataklarınız çok düzenli ve özenli görünüyordu. Örnek olsun bu iki arkadaşınız size.

Askere gelmeden önce, askerlik yapan büyüklerimden hep şunu dinlemiştim. ''Askerin yatağı öyle düzgün, öyle gergin olmalı ki, üzerine para atıldığında zıplamalı.''
Bu sözün ne kadar etkisi olduğunu bilmiyorum ama, sivil hayatımda asla düzenli biri olamamıştım ben. Dağınıklığı seven ve arkasını annesi veya kız kardeşi toplayan biriydim. Bugün böyle bir haber almış olmak, tüm askerlerin gözünün senin üzerinde olması ve Başçavuştan övgü duymak gururlandırmıştı beni. İki gün çıksamda olurdu çıkmasamda. Zaten ufacık bir çarşıda, iki internet kafesine karşılık 20'ye yakın kahvesi ile pek gezilecek bir yeri yoktu Köse'nin. Hele ki bu soğukta nasıl olacaktı kim bilir? Tek iyi yanı ise, gizli kullanılan cep telefonlarımızın yanında, saatlerce rahatlıkla telefon kullanacak ve internete girecek olmamızdı. Ailelerimiz ile görüşmek için beklediğimiz çarşı izinleri, ben ve üst devrem Veysel için iki katına çıkmıştı. Bu açıdan sevinçliydim elbette. Komutanın ''Aferin Çocuklar'' övgüsünün üzerine, ben ve Veysel ''Sağol'' diyerek cevabımızı vermiştik. Birol başçavuş son sözlerine devam etmeye başladı.

- Evet arkadaşlar, söyleyeceklerim bunlar. Kelkit gezisi önümüzdeki hafta içinde olabilir. Duruma göre, haftasonuna ertelenebilir. Hepiniz bu konuda bilgilendirileceksiniz. Evet rütbeli arkadaşlarım, hava karlı bugün. Askerleri olabildiğince serbest bırakın. Önemli bir iş olmadıkça, serbest zaman geçirsinler.
- Emredersiniz komutanım!

Baba adamdı Biray başçavuş. Sadece ben değil, tüm askerlerin söylediği bir sözdü. Yanına gidip bir durum arz ederken, çekinirdi insan. Çünkü samimi ve baba yapısının yanında, 20 yaşındaki bir sürü adamla nasıl bir mesafede olacağını da iyi biliyordu.

Çok geçmeden komutanlar yemekhaneden ayrılmıştı. Bir tanesi de çıkarken, tüm komutanlar için çay istemişti. Artık bugün önemli bir iş çıkmadıkça bizimdi. Gerçi iş çıkmadığı bir günün var olması hayal gibiydi. Biray başçavuş söylemiş olsa dahi, askeri rahat bırakmamak için mutlaka gerekli veya ''GEREKSİZ'' işler çıkarılırdı. Akıllı olan askerler, bu durumdan kaçmayı bilirdi. Ben de çoğu zaman, gereksiz gördüğüm işlerden kaçmanın yolunu bulmuş biriydim. En kötü ihtimalle bir yazıcıydım ben. Komutan iş için çağırdığında, yukarda, idari işlerde Biray başçavuş ile işlerim olduğu için gelemeyeceğimi bildirebiliyordum.

Komutanlar gittiğinde ''Ooo, hadi iyisin lan.'' ''Oğlum bana da öğret lan şu yatak yapmayı?'' gibi sözleri duymaya başlamıştık. Orhan'da arkadan omzuma elini atıp, ''Hadi iyisin kanka.'' diye kutlamıştı beni adeta. Samimiyetsizce bir gülüş ile, ''Sağol Orhan'' demekten başka birşey yapmamıştım. Çarşı iznine çıkarken, Orhan'da benimle birlikte çarşıda olacaktı. Çarşı izninde barışacak mıydık? Yoksa bu mesafeyi korumaya devam edip, herkes kendi çarşısını mı yapacaktı?

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin