BÖLÜM 42

2.4K 87 26
                                    

MERHABA ARKADAŞLAR.
YENİ BÖLÜM SİZLERLE  İYİ OKUMALAR DİLİYORUM HEPİNİZE.

Kız arkadaşı ile ilgili konuyu, günlük rutin nedeniyle askıya almıştık. Akşam yemeği vakti gelmiş, içeri girmemiz gerekmişti. Yemekhanede sıraya girecekken, Orhan'ın kulağına eğilip seslendim;

- Sen şu arka masaya geç, ben alırım yemeğini.

Arkada olan ve nönetçiler nedeniyle boşta kalan masaya geçti Orhan. Ben en önden sıraya geçtim. İki tabldot aldım ve Özcan'ın yemekleri koyması için uzattım. Daha sonra da sıradan sıvışıp, Orhan'ın yanına gittim. Onun için yemek almak bile, bir zevkti gerçekten. Yemeğini uzatıp kendi yemeğimi de masaya koydum. Bu akşam birlikte yemek yeme şansımız oluyordu. Hayatımın en güzel anlarından biride buydu sanırım. Onunla birşeyler yapmak kadar özel bir duygu yoktu benim için. İçimden gelerek gülümsüyor ve sohbete dahil oluyordum.

- Yarın çarşı iznin var, bu gece dinlenirsin artık. Her gece hazır kıta olup yoruluyorsun.
- Aynen ya, erken yatarım. Çarşıdan gelince de hazır kıtayım zaten.
- Pazartesi günü, Kelkit var. Oraya gideceğiz, belirlenmiş kesin.
- Hadi ya! Beni de yazdılar ama ben hazır kıta olacağım. Uykusuz nasıl giderim?
- Hım, dur bakalım yemeği yiyelim de ben halletmeye çalışırım.

O yorulmasın, o uykusuz kalmasın, o aç kalmasın, o gezilerden, eğlencelerden mahrum kalmasın diye, çok defa ön plana atmıştım kendimi. Nöbetten sorumlu, aksi mi aksi biri olan, Murat uzman ile konuşacaktım yemekten sonra. Nöbetten aldıracaktım Orhan'ı. Ters biri de olsa, idari işler yazıcısı olduğum için, tüm komutanlar ile aram iyiydi ve çekinmiyordum. Koskoca adamlar bölük komutanının odasına gidip, durumlarını arz etmekten çekinirlerdi. Birkaç kişi ise, gayet medeni bir şekilde gidip hem kendi derdimizi hem de konuşamayan askerlerin derdini dile getirirdik.

Yemek bir harika olmuştu bu akşam. Özcan'ın çok iyi yemek yapmasından mı kaynaklı, sevdiğim adam ile karşılıklı yemiş olmamdan mı bilmiyordum. Benim yemeğim bitmiş, Orhan'ın ise az kalmıştı. Lafa girdim tekrar;

- Sen yemeğini ye, ben üst kata çıkayım. Nöbetleri yazmadan önce bir konuşayım. İnşallah gitmemiştirde, hallederiz.
- Tamam, sağol ya.

Hemen üst kata çıktım ve idari işler odasına göz attım. Nöbet defteri orada değildi. Odadan çıktım ve Murat uzmanın odasına yaklaştım. İçeri doğru baktım ki, nöbetleri yazmaya başlamış. Kapıyı tıklattım ve;

- Gel!
- Komutanım bir durum arz edebilir miyim?
- Noldu Emre?
- Orhan'ı bugün için hazır kıtadan çıkarmışsınız, çarşısı var diye. Pazartesi için de çıkarmanız lazım komutanım.
- Hay sikeceğim, yine ne oldu?
- Komutanım Kelkit'e gidiliyor Pazartesi. Biray başçavuş listeye onu da aldı.
- Hay Allah ya! Eee kim var boşta?

Hemen düşündüm ve anlık bir cevap verdim.

- Ercan burada komutanım. Devriye falan yapmayacaksa, o boşta.
- Yok devriyesi onun. Tamam onu eklerim. Listeyi çıkarıp idari işlere bırakacağım defterle birlikte. Akşam boş bir zamanında, listeyi geçiver deftere Emre.
- Emredersiniz komutanım!

Bu işte böylece hallolmuştu. Ercan dememin, kesinlikle Orhan kaygılı bir nedeni yoktu. Gerçekten boşta kalan askerlerden biri oydu. Öyle bir kaygım olsa Erkan'a kilitlerdim nöbet ve hazır kıta olayını. Biray başçavuş ile konuşup, burada kalmasını sağlardım. Ama yapmak istemedim bunu. Bu benim karakterime göre, acizlikten başka bir şey olamazdı.

Orhan'ın işini halletmiş ve nöbet defterini de aradan çıkarmıştım. Komutanlık saati olmadığı için, akşam yemeği sonrası serbesttik. Kendimi gerçekten yorgun hissediyordum. Koğuşa geçip, üzerimi değiştirdim. Eşofmanları dolaba astım ve üzerime bir tişört geçirip, yatağa geçtim. Bekir çoktan yatmıştı yerine ve mp3 çalardan şarkı dinliyordu. Ben de yerime uzandım, üzerime yorganımı ve kahverengi ince battaniyeyi örttüm. Çok geçmeden Orhan'da gelmişti koğuşa. Dolapların oradan sesini işitiyordum. Devresi olan berber Ercan ile konuşuyorlardı. Özcan ve Ercan'da bizimle birlikte çıkacaktı çarşıya. Kısa süre üst değiştirme için orada sohbet ettiler. Üstlerini değiştikten sonra, Ercan karşı tarafa, Orhan'da bu tarafa geçti. Belli ki çarşısı olanlar erken yatıp dinlenmek istiyordu. Orhan yerine uzandı ve bana doğru döndü. Gözlerinin içi gülümsüyordu hep. Ben bu adamı bu yüzden mi sevmiştim acaba? Gözlerine mi aşık olmuştum? Ben onun her karesine aşık olduğumu adım gibi biliyordum. Ama o bilmiyordu bunu. Ben de ona gülümsedim. Alçak sesle lafa girdim;

- Hallettim senin hazır kıta işini.
- Hadi canım!
- Nolacak oğlum, ben hep içiçeyim Murat'la. Hem üstü yazmış seni Kelkit listesine, bir de itiraz mı edecekti.
- Sağol Emrem ya.
- Önemi yok, sen iyi olda. Neyse uyumaya bakalım hadi. Yarın dinlenmiş kalkalım, çarşı için.
- Tamam madem, hadi iyi uykular.
- Sağol kardeşim sana da. Bekiro iyi geceler kardeşim.
- He, ne? Hee, sağol Emre kardeşim sana da iyi geceler.

Dışarda kar yağıyor, içerde ise kaloriferin verdiği kıvamında ısı ile ortam harika oluyordu geceleri. Üstüme yorganımı çekmiş, uyumaya çalışıyordum. Çok geçmeden uykuya dalmışım.

Gece yarısı 03.00 gibi uykudan uyandım. Horultu sesleri dışında çıt çıkmıyordu. Yatağımdan kalktım, terliklerimi giydim ve dolabıma doğru yürüdüm. Her akşam yatmadan önce, mutlaka bir şişe su alıp dolabıma koyardım. Neden dolabıma koymak yerine, yatağımın dibine ya da altına koymadığımı hala bilmiyorum. O sessizliğin arasında, dolabımın kenarları deforme olmuş kahverengi kapısını zorlayıp açtım. Üst raftan suyumu alıp içtikten sonra, havlunun üstünden sigaramı, çakmağımı alıp tuvalete ilerledim. Tuvalette yangın merdivenlerinin kapısı bulunuyordu. Kapıyı açıp bir sigara içmeye karar verdim. Kapıyı açtığımda merdivene yüklü miktarda kar birikmişti. Rüzgar esiyor ve kar savuruyordu etrafa. Üstümde tişört, altımda boxer ile üşümeyi göze alıp, bir sigara yaktım. Sigaranın tamamını bitirmek imkansızdı, bu soğuk havaya karşı. Yarıya kadar içip söndürdüm ve elimi, ağzımı yıkadıktan sonra yatağıma döndüm. Orhan'ın bir eli yataktan sallanıyordu. Uyanmaması için dikkatle geçtim yerime. Yorganımı üzerime örttüm. Dolapların arası olan koridorun ışığı, nöbet değişimleri olduğu için çoğu zaman yanık oluyordu. O sarı ışık, dolapları aşarak yanakların olduğu kısma loş bir görüntü verirdi. Yine öyle bir hal vardı koğuşta. Huzurluydum uzun zaman sonra. Sağımda en iyi arkadaşlarımdan  Bekir, solumda sevdiğim adam Orhan ve diğerleri. Uykuya dalana kadar, Orhan'ı izliyordum. Eline daldı gözüm ve ben de elimi uzattım. Orhan'ın eline, parmak uçlarına değiyordu elim. Dokunuyordum ama tutamıyordum işte. Bu hem harika hem de zor bir duygu durumuydu. Teni sıcacıktı ve sanki benim tenime uyum sağlasın diye yaratılmıştı. Dokunduğum an bile, aşkımı yeniden yaşıyordum adeta. Onun var oluşu, yanımda oluşu, nefesini duyuyor oluşum, onunla ilgili herşey benim için bir lütuf gibiydi. Ellerimiz üst üste, avuçlarımın bir birine değmiş vaziyette, gözlerimi kapattım. O güzel an son bulmasın diye, saatlerce uyanık kalabilirdim. Ancak yarın çarşıya çıkacaktık ve uyumam gerekiyordu. Çok geçmeden yeniden uykuya dalmıştım.

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin