BÖLÜM 37

2.9K 93 20
                                    

SİZİ ÇOK BEKLETMEK İSTEMEDİM VE YENİ BÖLÜMÜ YAYINLAMAYA KARAR VERDİM. TAM DA MEVSİM OLARAK KIŞI YAŞAMAYA BAŞLADIĞIMIZ ŞU GÜNLERDE, ASKERLİK HİKAYEMİZDE DE, KIŞ DÖNEMİNE GELDİK. HEM YAŞANAN AŞKI, ENTRİKALARI, KAVGALARI, ASKERLİĞİN RUTİNİNİ, HEM DE DOĞU KARADENİZ BÖLGESİNDE YAŞANAN ÇETİN KIŞ ŞARTLARININ ZORLUĞUNU VE GÜZEL TARAFLARINI, YENİ BÖLÜMLERDE HEP BİRLİKTE GÖRECEĞİZ...

HERKESE İYİ OKUMALAR...

YUKARIDA MERAK EDENLER İÇİN, BU AŞKIN VE TÜM HİKAYENİN YAŞANDIĞI İLÇENİN BİR RESMİ YER ALIYOR. ASKERİYE DE BU RESME DAHİL, EH ONUDA SİZ BULUN :D


Askerlik yapanlar bilecektir. Askeriyelerde hazır kıtalar bulunmaktadır. Hazır kıta denilen şey, bir grup askerin gece boyunca ayakta kalması, askeri kıyafetleri, silah ve mühimmatları ile askeriyeye beklemesi demektir. Bu askeri grup, sabah içtimasına çıkar veya çıkmaz, bu tamamen bölük komutanı ve diğer ilgili komutanların insiyatifine kalmıştır. Önemli bir hal, denetleme vb. durum söz konusu değilse, hazır kıta olarak ayakta kalan asker grubu, gün içinde sabah içtimasından sonra, akşam yemeğine kadar istirahatli sayılır. Akşam yemeğini yedikten sonra, yine hazır kıta görevleri başlamıştır.

Orhan'da sorumlu olduğu aracı ile ilgili pek fazla görev olmadığı için, hazır kıta nöbetlerinden sorumlu komutan tarafından bu nöbetlere yazılmaya başlamıştı. Gece boyunca bir grup asker ile, yemekhanede askeriyeyi bekliyorlar ve saat başında iki kişi olmak kaydıyla devriye atıyorlardı. Devriye demek, en az iki askerin askeriye içinde etrafı dolaşması ve sorun olup olmadığını tespit etmesi anlamına gelmekteydi. Bizim karakolumuzda rutin hazır kıta sayısı, 7 kişi olarak belirlenmişti. Bu sayı askeriyede bulunan askerlerin sayısı ve iş bölümlerine göre belirleniyordu.

O gece Orhan'ın hazır kıta olarak ilk gecesiydi. Havalar iyiden iyiye soğumaya başlamış, kaloriflerler yakılmıştı. Nöbete çıkan askerler, mutlaka yün eldivenlerini, yün şapkalarını ve boyunluklarını takarak çıkardı. Gümüşhane ve ilçelerinde kış, çok çetin geçiyordu. Kış mevsiminin en soğuk günlerini -28 derece olarak görecektik ilerleyen günlerde. Hazır kıta akşam yemeğinin ardından mühimmatlarını, çelik yeleklerini ve silahlarını alıp yemekhaneye indirmişti. Biz de henüz yat saatine birkaç saat olduğu için, oturmuş sohbet ediyorduk. Grçi eski asker olmamızdan kaynaklı olarak, yat saati kimin umrundaydı?

Orhan ve diğer hazır kıta askerleri aşağı inmişler ve silahlarını yemekhaneye yerleştirilen silahlıklara koymaya başlamışlardı. Herşey gayet güzel gidiyordu o ana kadar. Ta ki Erkan'ın da hazır kıtada olduğunu öğrenene dek. Merdivenden inen silahını bırakmak için, direk yemekhane girişine geçiyordu. Son silahı bırakan kişi de, Erkan olmuştu. Beynimde kıvılcımlar çakmıştı adeta. Yüzüme cayır cayır ateş vurmuştu. Devrelerimle güzelce sohbet ederken, o sohbetten kopmuştum bir anda. Gözüm Erkan'daydı sadece. Öldürebilirdim onu o derece nefret etmiştim. Halbuki onun suçu mu vardı? O gerektiği şekilde arkadaş ortamını oluşturuyordu. Hazır kıta nöbetine ise, komutan tarafından yazılmıştı. Ama gel gör ki, bunu benim aşık kalbim ve düşünemeyen beynim algılayamıyordu. Nefret dolu gözlerle onu takip ederken, 6 tane hazır kıta askeri içinden, Orhan'ın yanında gidip elini omzuna attığını ve kahkaha eşliğinde sohbete başladığını gördüm. Benim sevdiğim adamı, benden uzaklaştırmış olan bu asker, şimdi gece boyunca onunla başbaşa olacak, belki birlikte devriye atacak ve hayatlarından konuşacaklardı. Elimde değildi, kendimi kontrol edemiyordum. Orhan'a da aynı nefret dolu bakış ile bakmaya başlamıştım. Kendime ''Napıyorum ben?'' dedikçe, beynim ve kalbim ağzımı sımsıkı kapatıyor, beni konuşturmuyordu. Erkan'ın elini omzuna atması, benim kalbimin bir parçasını koparması ile eşdeğerdi benim için. Canım yanıyor, beynimdeki ateş beni yiyip bitiriyordu. Sohbetten de kopmuş, bana birşey sordukları anda ''Hı, evet'' gibisinden geçiştirmeye başlamıştım.

Daha fazla yemekhanede durmak istemedim. Durmak istemiyordum çünkü, elimde olmadan kavga çıkaracaktım. Hemen masaya döndüm ve söze girdim:

- Millet, size doyum olmaz ama ben çıkıyorum yukarı. Uyusam iyi olur.
- Tamam kardeşim, biz de birer sigara içip çıkacağız.

Koğuşa çıkmak için yemekhane çıkışına ilerlediğim an, elimi cebime atıp sigara paketimi çıkartmıştım. İçerde sigara içme yasağının getirildiği dönemlere denk geliyordu bu günler. Ama hiç birgün iplememiştim bu yasağı. Komutan görecekmiş, ceza alacakmışım umrumda olmamıştı hiç. Bizim devrelerin hiçbirinin umrunda da değildi zaten. Yatakta sigara içer, dibimize söndürürdük. Komutan gelip kokudan anlasa bile, o korkuyu hiç yaşamamıştık. Hem biz değil miydik, yalayıp yutulacak gibi ikidebir koğuşu yıkayan askerler?

Koğuşa çıkmaya karar veren ben, içimdeki ateşi söndürmek istercesine, merdivenlere çıktım. Biraz hava alıp, bir sigara içmeye karar vermiştim. Ne yaptığımı da bilmiyordum artık. Aşk böyle birşey miydi? Aşk yatağa diye kaldırıp, insanı sokağa attırır mıydı böyle? Karar verme güçlüğü yaşatır mıydı aşk? Ben ilk kez bir erkeğe aşık olmuştum. Bu soruların cevabını bilmiyordum ki!

Sigaramı yakmış, yarısına geldim kolamdan bir yudum daha almıştım. Havanın serinliği ve rüzgarın dumandan arınmış, Karadeniz'e has güzel kokusu burnuma vuruyordu. Üşüyordum ama sigaramı içmeye devam ediyordum. Üşümeliydim de! Az önce yaşadığım sinir harbinin çıkardığı ateşimi, bir şekilde yok etmeliydim. Ben sigara içerken, devrelerimde bana yetişmişti. Beni görünce Halil söze girdi:

- Lan, oğlum hani yatacaktın?
- Bir dal daha yaktım, hava alıp öyle yatacağım.
- Tamam gardaş, versene lan bir dalda bana.
- Al lan al, iliğimi kuruttun amına koyayım.

Şakalaşırdım böyle Halil'le. İmkanı olmayan biri değildi elbette. Kendi sigarasını da benden hiçbir zaman esirgemezdi. Benim sözlerime o, onun sözlerine ben alınmazdık pek. Onlarda sigaralarını yakmış, sohbete dahil olmuştu. Bir de baktım ne göreyim? Hazır kıtadan bir iki asker, Orhan ve Erkan'da sigara keyfi için gelmiş bulundular. Cinlerim iyice tepeme fırlamıştı. Napabilirdim ki? Hesap mı soracaktım? Hakkım var mıydı? Yoktu işte yoktu! Çok şükür ki, merdiven lambamız yanmıyordu. Yüz ifadelerini, birbirleriyle ettikleri sohbetin memnuniyetini görmüyordum. Böylelikle katlanmaya çalışıyordum manzaraya. Aynı zamanda arkadaşlarım ile sohbete, mecburen dahil oluyordum. Kafam almıyordu ve dinliyor gibi yapıyordum işte. Gözüm karanlığın içinde, Orhan'ın ışıldayan gözlerini bulmuş ve alışmıştı. Ona bakıyordum ama nefret akıyordu bakışlarımdan, bunu hissedebiliyordum. Çok geçmeden sigaramı bitirmiş, kolamın kutusunu atmak için merdivenden inmiştim. Çöpe kutuyu atarken, tek tük kar atıştırdığını farkettim. İçeri girmek için merdivenden çıkarken, devrelerime doğru seslendim:

- Yandık amına koyayım! Kar başlamış.
- Sahi mi lan?
- Aynen lan, inde bak aşağı. Eğer hızlanırsa işimiz var.

Gerçektende kar nedeniyle çok çekmiştik biz. Kar küremek (temizlemek) fazlasıyla zor bir işti Köse'de. Kalıp kalıp karları balta ile çıkaracağımız günler çok yakındı. Arkadaşlarım ile birlikte içeri doğru girerken, hiç laf atmadığım Orhan seslendi:

- İyi geceler millet.
- İyi geceler.

Herkes kendince cevabını vermişti Orhan'a. Kimi samimi bir edayla, kimi yorgun, kimi sevmediğini belli edercesine. Ya ben? Yüzüne bile bakmadan, cevap dahi vermeden içeri girmiş ve koğuşa doğru yol almıştım bile.

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin