BÖLÜM 28: YENİ ASKERLER İLE TANIŞMA VE YAKINLAŞMA

3.8K 110 17
                                    

MERHABA ARKADAŞLAR. YENİ BÖLÜM SİZLERLE. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.

Nöbetçi astsubayın başarılı uyandırma yöntemi ile yeni güne uyanmıştık. Düzene alıştığımız için, genelde kendimiz kalkar olmuştuk. Saat 06.30'du ve hemen yerimden kalkıp, öncelikle yatağımı düzenledim. Yatağın bile nizami bir toplanma şekli olduğu düşünülürse, kırışık olmayacak şekilde yatak yapmak gerçekten önemliydi. Yatağımı düzenleyip dolabıma doğru ilerledim. Dolabım ile karşı dolaplar arasında 1.5 metre gibi bir aralık bulunuyordu. Biz bu araya koridor diyorduk kendimizce. Yani koskoca koğuşu ortadan ikiye bölen dolaplar ve iki tarafta da yataklar bulunuyordu.
Orhan'ın dolabı ise karşımda hemen iki yan dolaptı. Ben dolabımın kapağını açmış, eşofmanlarımı çıkarıp kamuflajlarımı giyerken, arkamdan bir ses ile döndüm:

- Günaydın
- Günaydın Orhan.
- Yeni bir gün, yeni bir düzende başlıyoruz sonunda.
- Düşünme hiç, herkes aynı durumu yaşıyor mutlaka. Eee nasıl gidiyor, nasıl buldunuz burayı?
- Daha pek bir şey göremesem de, dün ilginiz alakanız sayesinde hiç yabancılık çekmedik biz. Teşekkür ederim.
- Olurmu hiç teşekküre gerek yok, hepimiz birer arkadaşız burada. Sadece askeriyeden kaynaklı devrecilik olayı var işte farketmişsinizdir dün yemekte.
- Ha şu yemek sırası ve masa düzeni değil mi? Olsun olacak o kadar.
- Bu arada siz de yapmadılar ama ben söyleyeyim, 7 den sonra kahvaltı vermezler yetişmezseniz söyle arkadaşlarına.
- Hadi ya! Tamam sağol iyi oldu söylediğin.
- Hadi görüşürüz, tıraş olayım ben.

Kamuflajımı giymiş, postallarımı ayağıma geçirmiştim. Tıraş çantamı alıp tuvalete gittim. Lavabonun karşısına geçtim ve tıraşımı olmaya başladım. Değişik bir mutluluk vardı içimde. Güne Orhan ile konuşarak başladığım için miydi? Yoksa iyi olacağım mı vardı bugün? Hiç bilmiyordum ama sebepsiz bir mutluluk içinde, daha zinde başlamıştım güne. Ben tıraşımı bitirmek üzereyken Orhan girdi. Kalabalık oluyordu sabah 5 lavaboda. O ise en baştaki boşalan yere geçmişti. Kamuflaj pantolonu giymiş, üzerinde atleti tıraşını oluyordu. Ben de elimi yüzümü yıkayıp kurulamış, tıraş çantamı toplayıp tekrar koğuşa dönmek için tuvaletten çıkacaktım ki, tıraş olurken aynadan bana baktığını farkettim. Ben de bakmasam farketmezdim elbette. Anlık bir bakışma ve gülümseme sonrası, ilgi çeker bir hal oluşturmak istemediğim için koğuşa geçtim. Noluyordu böyle bana bilmiyorum. Ama onu görünce farklı hissediyordum. Acaba bu böyle mi gidecekti? Yoksa daha yoğunlaşacak mıydı? Hepsi kafamda soru yığını oluşturmuştu bir günde. Her ne olursa olsun ayyuka çıkmasına müsaade edemezdim. Ben yine dostane bir düşünce ile, onun ve diğer devrelerinin yanında olmaya ve iyi arkadaş olmaya kararlıydım. Tıraş çantamı dolabıma yerleştirirken, dün gelenlerden Özcan ile karşılaştık.

- Özcan, şey Özcan değil mi adın?
- Evet Özcan, günaydın bu arada.
- Günaydın Özcan kardeşim nasılsın? Nasıl geçti dünden beri?
- Allah razı olsun iyiyim. Alışacağım buraya, sevdim kalabalık değil rahat.
- Tabi alışacaksın kardeşim. Bir eksik veya bir sorun olursa, mutlaka sor bana yardım ederim.
- Sağol, varol.

Bu şekilde tanımak istiyordum onları. Kendi devrelerimden uzak kalmadan tabi. Çünkü askerde her ne olursa olsun, kendi devren gibi yoktur. Her zaman iyi kötü yanyana olunur.

Eşyalarımı nizami olarak düzenleyip, aşağı kata indim. Kahvaltı etmeyen ben, kahvaltı sırasına girdim. İştahım mı açılmıştı? Kahvaltı etmezken bir anda bu kahvaltı aşkı nerden çıkmıştı? Yoksa Orhan inecek ve kahvaltı edecek diye mi, ben de kahvaltı etme kararı almıştım?
Birşeyler yapıyordum ama, tamamen bilinçsizceydi. Yani neden mutluyum, neden iştahlıyım gibi sorulara cevap bulamıyor ve bir ad koyamıyordum. Ama yapmaktan da geri kalmıyordum.
Ben kahvaltımı almış ve masaya geçmiştim. Beni gören devrelerim bile, espiri ile karışık şaşkınlıklarını dile getirmişti.

- Ooo, Emre sen kahvaltı eder miydin oğlum?
- Edesim tuttu kanka.
- Et tabi oğlum, mis gibi bak börekte var.
- Benim aram evde de yoktu. Ama girerim bundan sonra arada bir.

Biz hem kahvaltı edip, hem de sohbet ederken Orhan, Özcan, Ercan girdi yemekhaneye. Cebrail ve Abdullah onlardan önce gelmiş ve kahvaltıya başlamıştı.
Oralı olmamaya çalıştım ve kahvaltıma devam ettim. Sebepli olsa saatlerce onu izleyebilirdim belki bilmiyorum. Ama böyle durduk yere, karşıdan karşıya bakmak yanlış anlaşılacak gibi geliyordu. O yüzden önüme bakıp kahvaltımı ettim. Çaya elimi bile sürmemiştim. Acemi birliğinde de, tencereden çay asla içmemiştim. Tatlı yapıyorlardı ve bana göre değildi bu yüzden. Kahvaltım bitince tabldotu aldım ve mutfağa gittim. Oraya bıraktıktan sonra, cebimden sigaramı çıkarıp bir dal aldım. Tekrar yemekhaneden geçip, kapıya çıktım ve sigaramı içmeye başladım. Arada bir köşeye doğru gidip içeri bakıyordum. Niye yapıyordum bunu, çocuk gibi? Daha doğrusu bu hareketlere gerek var mıydı? Düşünemiyordum maalesef bu soruların cevabını. Kendimi gelmek için silkelendim ve geçip merdivene oturdum. Sigaramdan bir fırt daha almıştım ki, Halil ve Süha geldi. Benim devremdi ikisi de. Onlarda sigara yaktılar ve hemen ardından İbrahim ile Tamer çıktı. Maşallah ki Orhan dışında herkes toplanmış gibiydi. Ve çok geçmeden Özcan ile Orhan'da geldi. Bölüğün sigara içenleri olarak neredeyse toplanmıştık.
Sigaralar biterken nöbetçi astsubay geldi yanımıza. Böylelikle mıntıkamızın değiştiğini de öğrenmiş olacaktık.

- Dış mıntıka kimdeydi?
- Komutanım, ben, Veysel, Hasan, Şakir, Halil yapıyorduk.
- Anladım. Artık dün gelen askerler yapacak dış mıntıkayı. Siz de birinci kat tuvalet, 1. kat komutan bölümü ve yemekhaneyi alıyorsunuz.
- Emredersiniz komutanım!
- Hadi bildir arkadaşlarına da, hemen geçsin herkes mıntıkasına.

Sigarasını söndüren temizlik bölgesine geçiyordu. Ben de bizim ekibe bildirmiştim ve yemekhaneyi temizlemeye başladık. Sonra da ilk katta diğer sorumluluk alanlarını.
Dış temizlik ile kıyaslanınca çocuk oyuncağı diyebilirdim. Son olarak ilk katta ki bütün pencereleri silip bitirecektik. Ben yemekhane camlarını almıştım o gün. Camları gazete ve camsil yardımıyla temizlerken, dışarıya takıldı gözüm. Orhan süpürge elinde bahçeyi temizliyordu. Diğerleri de aynı şekilde temizliğe devam ediyordu. Bir an içim sızladı sebepsiz yere. Ben de geçmiştim dış temizlik görevinden. Zordu ve uğraştırıyordu. Belki de onun zorlanıyor olmasına içim burkulmuştu.
Hem onu izleyerek camları siliyor, hem de kendimi anlamaya çalışıyordum. Nihayet temizlik bitmişti ve içtima zamanı yaklaşmıştı. Adını koyamadığım bu duygu, gün geçtikçe daha da çoğalacak mıydı gerçekten? Bunu da gün geçtikçe yaşayacak ve görecektik.

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin