"Senden nefret ediyorum," diye haykırdı Sarah, "Zaten berbat olan hayatımı daha da berbat ediyorsun!" diye tamamladı sözlerini. Sinirden yüzü kıpkırmızı olan ablası Sonia ise ondan daha yüksek bir sesle, "Hoşlandığım çocuktan hoşlanmanı sana ben söylemedim! Şimdi onunla buluşacak olmamız da seni il-gi-len-dir-mez!". Sarah bunu duymayı bekliyordu zaten. Sözleri her zamanki gibi önceden hazırlanmıştı ve prova edilmişti. Prova ettiği ses tonuyla, rolünü fısıldadı sessizce, "Belki de beni ilgilendirmeyecek şeyleri bilmek Jimmy'nin hoşuna gidecektir.". Sonia donakaldı. Eski sevgilisi, 4 sene boyunca çıktığı ama sonra sevgisinin bittiğini hissederek yüzüstü bıraktığı Jimmy'nin adını duymak ona çok büyük bir acı vermişti. Bu tanımsız ruh halini gizlemek adına saçlarını bir omzundan diğeri üzerine attı ve saçlarını parmaklarının arasından döndürürken, ısırdığı dudaklarının arasından, "Her ne söylersen söyle, her ne yaparsan yap ve her kime söylersen söyle; bana asla ama asla engel olamayacaksın. Sen küçük olduğun için seni daima hoşgörüyle karşılamak zorunda değilim. Sana küçük arkadaşlarınla eğlenceler, Sarah. Beni durduramayacağını da o hücre bakımından yoksul beyninin bir taraflarına post-it'le sabitle. Akşam görüşmek üzere." dedi ve ardına bile bakmadan küçük Chanel çantasını boynundan geçirdi. Tam kapıdan çıkarken arkasına döndü ve Sarah'ya pis pis sırıttı. Sarah da ona nefret dolu bakışıyla karşılık verdi.
Sonia gittikten hemen sonra Sarah eline telefonunu aldı ve en yakın arkadaşı Samantha'yı aradı. Telefonun dıt dıtlarını dinlerken de stres dolu bir şekilde nefesini dışarıya üflüyordu. Nihayet Sam telefonu açtığında Sarah en yapmacık ses tonuyla, "Ah Bayan Sam! Çok önemli işlerle meşgul olduğunuzdan dolayı yaklaşık 25 saniyedir beklettiğiniz en yakın arkadaşınız Sarah sizlerle görüşmek istiyorlar efendim." dedi. Sam ise bir kahkaha atıp, "Eh aslında haklısın canım, biraz önemli işlerle uğraşıyordum." Sarah ise sanki bu olayı daha önce defalarca yaşamış gibi bir ses tonuyla, çok sakince "Kural 1," dedi, "Kural 1 der ki, her ne iş yaparsan yap, en yakın arkadaşın o işten 1 milyon kat daha önemlidir." Sam ise bu işten bıkmış gibi bir ses tonuyla "Yeter artık Sarah! Senden de o saçma arkadaşlık kurallarından da bıktım. Sürekli olarak ablanı kıskanıp onun aslında mükemmel olmadığını ve ondan daha güzel olduğunu iddia etmenden de bıktım. Bundan sonra BFF (Best Friends Forever) değiliz! Bir daha beni arama!" dedi ve telefonu Sarah'nın yüzüne kapattı.
Sarah şok olmuş vaziyette önüne bakıyordu. Sam bunu asla yapamazdı. O Sarah'nın her dediğini yapmak zorundaydı, Sarah'ya bağlı yaşamak zorundaydı. O asla bunu yapamazdı, yapamazdı, yapamazdı, yapam...
Sarah bir müddet düşündükten sonra kararını vermişti. Banyoya elinde bir kucak dolusu haplar, şuruplar, şekerlerle gitti. Hepsini içti, içti, içti. Bir süre sonra gözleri kararmaya başladı. Ayağının yerden yükseldiğini hissetti ve yanağında soğuk fayansı hissetti. Sarah kendini bulutların üzerinde gibi hissediyordu, sanki rüya içinde uyanıklık yaşıyordu. Hayatı gözünün önünden kayıyordu, kayıyordu. Sonra Sarah bilincinin tamamen kapandığını hissetti. Görebildiği tek şey upuzun karanlık bir koridor ve en sonundaki parlak beyazlıktı...