WGM 0.1

5.9K 308 232
                                    


hikâyenin yazılmasından 5 yıl sonra gelen edit:
arkadaşlar ben bu fici yazdığımda 13-14 yaşındaydım. mantık hataları ve saçma olaylar gözünüzde önyargı oluşturmasın, profilime girerek güncel hikâyelerimi takip edebilirsiniz. teşekkürler.

-Loris




Baekhyun.

"Peki siz,Bay Byun.
Park Chanyeol ile gerçekleşecek evliliğinizi,
Onaylıyor musunuz?"

Hayat gerçekten umutlarla doluydu. İnsanların birbirine bakış açısı ise bu umutların oldukça dışındaydı.

Şimdi, bu kurduğum cümlelerin burayla alakası ne diye soracaksınız fakat bende bilmiyorum. Havalı bir şekilde gireyim dedim ve ortaya bunlar çıktı.

Annemin ve babamın sevinçli bakışlarıyla denk geldiğim zaman gözlerimi kaçırmak zorunda kaldım. Evlenmek istemediğim birisiyle evleniyordum ve ailem mutlu muydu? Bunu kabullenmek istemiyordum çünkü bu fikir ortaya çıktığı zaman ilk "hayır" demesi gereken kişi annem ile babamdı.

Sadece anne babam değil, abim Kyungsoo ve onların benimle çok yakından ilgilenen kankalarınında bu olaya karşı çıkmamasını düşünürsek, şuanda bulunduğum durum içler acısıydı.

Yanımda duran uzun boylu kaçamak bir bakış attığı zaman mikrofona doğru sesli bir nefes verdim. Biraz yüksek sesli olmuş olmalı ki gıcırtılı sesler eşliğinde herkes yüzünü buruşturmuştu.

Millet sıkıntıyla göz devirdiği zaman içimden geçen duygulara anlam veremiyordum.

Gerçekten, "evet." dediğim sahne mi geliyordu şimdi de?

Her ne kadar mikrofonu elime alıp masanın üstüne çıkmak ve bağırarak "HAYIR!" demeyi istesem bile bu sadece bir anlığına gözümün önünde canlanan bir anıydı.

Aslında çokta garipsediğim söylenilemezdi. Gayet hoşuma gitmişti.

Fakat tek yapabildiğim küçük bedenimi sarsarak derinlerden çıkardığım boğuk ses ile inlemeye benzer bir "Evet." çıkarmaktı.

Kalabalık gürültülü bir ses ile çalkalanıp el çırparken oturduğum sandalyede iyice kaydım.
Başım ağrıyordu, beynim işlevini yitirmiş gibiydi ve ben şu halsiz günümde düğün yapıyordum. Gerçekten hayat ne kadar adildi.

Tabii ki bunun yanısıra arka taraflardaki genç topluluğunun ellerini masaya vurarak "Öp onu!" diye tempo tutması da cabasıydı.

Annem ve babam sanki hiçbir şey yokmuş gibi arkalarındaki manzaraya bakıp bana geri döndüler. Tepkimi ölçer gibi bir halleri vardı.

Chanyeol soğumuş elleriyle çenemi kendisine çevirip gözlerimle temas kurdu. Dudakları düz bir çizgi halindeydi ve bu işten onunda keyif almadığı bariz ortadaydı.

Gerçi, o da haklıydı. Kim 1.73 boyunda tek özelliği yakışıklılığı olan bir baş belasıyla evlenmek isterdi ki! (ben isterim)

Fark ettiyseniz bunu söylerken bile araya egoistliğimi sıkıştırdım.

Dudaklarını benimkilere değdirip hızlı bir öpücükten sonra geri çekildi. Garipsemiş değildim. Bunu aylardır insanların önünde zorla yapmak zorunda kalıyorduk. İlk zamanlar beni zorlasa bile artık hissizleşmeye başlamıştım ve umrumda bile olmuyordu.

Herkes gülüştü ve sıra bir düğünün en sevdiğim kısmına geldi. Kocaman pasta havai fişekler ve konfetiler eşliğinde önümüze getirilirken çoktan ayaklanmış salonun ortasına doğru gelmiştik. Bana uzattıkları samuray kılıc- bir dakika! Samuray kılıcı mı?! Bir gün daha ne kadar garip olabilirdi?

Kılıcı Chanyeol ile birlikte tutup maket pastanın üzerinden yavaşça kestik.

Kartonumsu şey ikiye ayrılırken garsonlar bir çırpıda pastayı geri götürdüler.

Babam ve annem büyük bir şirketin başını çekmekteydiler. Fakat son zamanlardaki yapılan gereksiz harcamalar ile şirket ciddi bir çıkmazın içinde boğuluyordu.

Bu nedenle ortaklarından aldıkları borcu da ödeyemez hale gelmişlerdi. Şimdi ihtiyaçları olan tek şey para ve borçlarının kapanmasıydı.

Şirketimizin o nam-ı değer ortakları oğullarının evlerinde kalmasından oldukça şikayetçilerdi. Ünlü Park şirketinin oğlu 27 yaşına gelmiş fakat hala evlenmemişti.

Bu nedenle Park Chanyeol'ün benimle evlenmesi şartıyla, hem borçları kapatacak hemde üstüne şirketimize sponsor olup para yatıracaklardı.

Bilin bakalım kim kendisini feda ederek ailesini bir bok çukurundan kurtardı.

Sözde birde sorsanız abim benden daha sorumluluk sahibidir. Resmen tanımadığım etmediğim bir adamla evleniyordum yahu! Kimdi bu uzun boylu deve? Neyin nesiydi ve kişisel özellikleri nelerdi bilmiyordum.

Bunun yüzünden tamı tamına 5 aydır sevgili rolü yapıyor, magazinde adımızı coşturuyorduk ve bir yandan şirketimizi - veya onun için; ailemizi- kurtarıyorduk.

Koca yürekli insanlardık fakat benim yaptığım daha büyük fedakarlığa giriyordu. O istemezse yapmazdı ama ben mecburdum.

Ağzıma doldurduğum pastayla birlikte abimlerin masasının yanına oturdum. Çoğu kişinin dikkati üzerimdeydi artık.

Hyorin utangaç bakışları eşliğinde "Tebrik ederim Baekhyun." dedi. Bu kızın liseden beri bana aşık olması cidden canımı sıkıyordu. Hayır bir de güzel değildi ki! Bana aşık olacak özgüveni nereden bulduğunu merak ediyordum.

Bir de üstüne gamsızlık yaparak kıza düğün davetiyemi göndermiştim. Gerçekten kötü biriydim.

Bir lokma daha.

Abim sırtımı sıvazlayarak yavaş yememi söylemişti. Tabii, şirketin geleceği için kendi geleceğini tehlikeye atan kişi o olmadığı için, söylemesi kolaydı. Şuan resmen çilekten nefret etmeme rağmen depresyon sebebiyle pastamı yiyordum.

Utanmaz anne babam, yapmacık bir düğün olsa bile bana neli pasta sevip sevmediğimi sormamıştı bile! Gerçi; onlar anne babamdı. Neyi sevip sevmediğimi bilmeleri gerekirdi.

Duyduğum 'TAK' sesi kesinlikle masaya sertçe bıraktığım tabaktan çıkmıştı. Ağzımdaki son çilekli lokmayıda tabağın içine tükürüp peçeteyle ağzımı kuruladım.

Abim endişeli bir şekilde pastaya baktıktan sonra bana bir bardak su uzatmıştı. Pastaya üzülmüş gibi bir hali vardı. "Sen çilekli sevmezsin ki." dediği zaman inanamazca ona baktım. Keşke bunu baya önce aile arasında da dile getirebilseydi de rahat rahat "düğün pastamı" yiyebilseydim.

Daha fazla dayanamayarak ayağa kalktığımda sert bir bedene çarpmam kaçınılmaz olmuştu. Bu bedeni tanıyordum. Zaten çok az uzun olan bedeni (!) ben sandalyeye geri oturunca daha da uzamış ve alaycı bakışlarıyla tepeden bana bakmıştı.

Göz devirdim. Kolumu sıkıca kavrayıp beni masadan kaldırdı ve düğün salonundan dışarıya çıkardı.

Şuna bakın, bir de hırpalanıyordum.

İyi izleyin; şimdide kolumu ondan kurtarıp bir kız gibi ciyaklayarak 'ne yapıyorsun be!' dediğim kısım geliyor.

Fakat bu adam çok güçlüydü ve aklımda senaryoladığım bu olayı gerçekleştirememiştim.

En son beni bahçeye çıkarıp kocaman ağacın arkasına almıştı. Kolumu sonunda kurtardığımda parmak boğumlarının olduğu yerler beyazdı. Kızaracağından emindim. Gömleğimin kolunu tekrar kapatıp üzerimi düzelttim ve aşağıdan yüzüne nasıl bakılabiliyorsa öyle baktım.

"Ne var sürükledin böyle beni? Sanki çocuk mu var senin karşında?! Ne sanıyorsun sen kendini ha?"

WE GOT MARRIED | chanbaek | 2017 [tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin