DÜĞÜN

1.3K 191 188
                                    

Temmuz ayı, kavurucu sıcaklığını tenimizde acımasızca hissettiriyordu. Alnımdan dökülen boncuk boncuk terleri şalvârımın iç cebine sıkıştırdığım oyalı mendilimle siliyor, bir yandan da babamla tarlayı buğday ekmek için hazır hâle getirmeye çalışıyorduk. Başımı gökyüzüne her kaldırışımda gözlerim şiddetle kamaşıyor, babamın o incecik kollarına rağmen tırpanı süratle bir kaldırıp bir indirmesini hayretle izliyordum. Şapkasıyla gölgelediği yüzündeki derin çizgilerin fark edilmemesi imkansızdı. Üstündeki elbiseleri eski ve yamalı, elleri ise yara bere içindeydi.

Akşam köyde Zeynep'in düğünü olacaktı. Zeynep köyde gıpta ile baktığım tek kızdı. Onun gibi okula gitmeyi, oyalı eşarplar takmayı, yeni elbiseler giymeyi, onun gibi gülmeyi çok isterdim. Akşamki düğüne gitmeyi hak etmek için babamın her dediğini yapıyordum. Boyumdan uzun tırpanı olanca kuvvetimle kuru toprağa vuruşumda babamı ikna etme politikamın sonucuydu. Birden babamın sesiyle irkildim:

- "Haydi Zehra! Buz gibi soğuk bir su getir bakalım!"

-"Getiriyorum baba!"

-"Oyalanmandan git kız! Çabuk çabuk!"

Babamdan hep korkardım. Bir lafı iki defa demeyi pek sevmez, hemen sinirlenirdi. "Zehra, çay koy!" diye seslendiğinde kısık sesine rağmen ta alt kattan duymazsam "kime diyorum kız, yine ne halt karıştırıyorsun?" diye azarlar, ardından aynı tonda bağırmaya başlardı. O anlarda korkudan dişlerim birbirine çarpar, boğuk bir sesle "hemen baba, hemen getiriyorum!" diyerek kızgınlığını söndürecek bir mazeret beyan ederdim. Bunu yaparken bile korkudan tir tir titrerdim.

Evimiz iki katlıydı, üst katta babam tek kalırdı. Biz annemle alt katta yatardık. Televizyonu sadece babam izlerdi. Babam kahveye gittiği zaman gizlice üst kattaki salona geçer, beğendiğim dizileri izlemeye koyulurdum. Babamın geleceği vakit kumandayı nasıl bulduysam öylece bırakır, ellerime yeşil lastik ayakkabılarımı alarak hızlıca merdivenlerden inerdim.

Tarlada işimiz bitmişti. Babamla tırpanların ucunu temizleyip sırtımıza aldıktan sonra yola koyulduk. O anlarda babamın benimle kurduğu iletişim cümleleri tümüyle işle ilgili olurdu. Ya ertesi gün kış için yakacak odunları toplamak üzere ormana gideceğimizi, ya da sudan zarar gören bahçe çitlerini tamir edeceğimizi söylerdi. Evin en büyüğü olduğum için bütün işlere babamla giderdim.

Taşlı yollardan geçerken akşamki düğüne gitmek istediğimi babama nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum. Beni düşünceli gören babam:

-Hızlı yürüsene be kız! Ne diye yaylana yaylana yürüyorsun? diye söylendi.

Her zamanki gibi:

-Tamam baba, farkında değilim, diyerek öfkesini kabartmamaya çalıştım.

- ...

Eve gelince hemen elimi yüzümü yıkadım, saçlarımı tarayıp güzelce ördüm. Ne zaman bana görücü gelse, babam azarlayıp dünür heyetini eli boş yollardı. Ben evlenirsem bunca işle tek başına baş edememekten korkardı. Yaşım otuza yaklaşmıştı. Hayırlı bir kısmete görünme anlamında bu düğün belki de tek çarem olacaktı. Ne olursa olsun bu düğüne gidecektim.

Hazırlanıp babamın evden çıkacağı vakti beklemeye koyuldum. Babam tam evden çıkacağı sırada cesaretimi toplayıp "ben de düğüne gelmek istiyorum, baba!" diyecektim. Karar vermiştim. Başıma kırmızı yemenimi bağlayıp dış kapının eşiğine oturdum. Babam merdivenlerden gacır gacur sesler çıkararak yavaşça inmeye başladı. Göz göze geldiğimiz an:

-"Baba?"

-"Ne var kız?"

-"Ben de gelmek istiyorum düğüne!"

-"Ne diyorsun kız? Her şey bitti de sıra düğüne gelip kendine koca bulmaya mı kaldı, ha?"

Babam, yara bere içindeki nasırlı elleriyle saçlarımı kavrayıp olanca kuvvetiyle çekmeye başladı. Bu yetmezmiş gibi, yüzüme yediğim şiddetli tokatla bir anda yere düşüp ağlamaya başladım. Babam sürekli "koca bulacaksın ha?" diye söyleniyor ve beni yerde sürüklemeye devam ediyordu. Tokat dudağımı patlatmış, çıkan kan ılık ılık çeneme doğru akmaya başlamıştı. Elimi dudağıma götürüp kanayan yeri bastırırken birden "yeter!" diye bağırıverdim. Hıçkırıklarımın arasından boğuk bir sesle çıkan o tek sözcük babamın gözlerinde önce derin bir şaşkınlığa, ardından da yüz hatlarını gevşetip aynı derinlikte bir şefkat tebessümüne neden oldu. Birkaç saniye duraksadıktan sonra mırıldandı:

-Peki, kız! Öyle ya, senin de evlenme vaktin geldi. Nasıl da fark edemedim!

Okuyan herkese teşekkür ederim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Okuyan herkese teşekkür ederim.👼


ÖYKÜ DÜKKANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin