Toprağa Emanet Hayatlar

448 96 98
                                    

Şöminenin ısıtmaya çalıştığı beton zeminin üzerinde irili ufaklı odun parçalarının azaldığını gördükçe içimi tarifsiz korku ve sıkıntı kaplıyordu. Bu kış çetin geçecekti anlaşılan, hızlıca yanıp kül olan odunların sayısından anlıyordum. Daha iki gün evvel koca koca odunları bizim eşeğe sırtlatıp getirmiştik, ne ara yanıp yanıp kül olmuşlardı? 

Elimdeki lale desenli havlunun nakışlarını yavaş yavaş ilmekliyor, bir yandan da babamın yüzüne kaçamak bakışlar atıyordum. Yüzünün gerisinde üç hafta önce sel sularının yuttuğu kardeşimin hüznünü saklıyor, derin derin nefes alarak bedenini bir ileriye bir geriye sallıyordu; annem ise şöminenin kenarında duran kürsünün üzerindeki kurumu üfleyerek temizlemeye çalışıyor, gözyaşlarını üzerindeki yamalı yeleğiyle gizli gizli siliyordu. Oyalı kırmızı yazmasını düzelterek:

-Bey, odunlar bitiyor. Aysel'le hava kararmadan ormana gidin, dedi şöminenin önündeki odunları işaret ederek.

Üç hafta önce kardeşimle odun toplamaya gittiğimizde, birden bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başlamıştı. Gök gürlemiş, tepeden aşağıya doğru hızlıca akan sel suları gözlerimin önünde kardeşimi yutmuştu. Uzanıp onu kurtaramamıştım, şimdi kardeşimin öldüğü yere gitmek istemiyordum. Bu yüzden annemin cümlelerini duymamazlıktan gelerek:

-Anne yemeği bugün ben yapayım mı?

Ellerini beline doğru götürdü, iri ela gözlerini devirerek:

-Dünden kalan yemek var ya! Odunlar bitiyor, görmüyon mu kız?

Nemli gözlerle eşiğe doğru yürüdüm, yün atkımı boynuma sıkı sıkı doladım ve tahta kapıyı itekleyerek açtım. Babam ise ormana giden yolda eşeğin semerini düzeltiyor, arada kesik kesik nefesler alıp veriyordu. Ellerinin üzerindeki kahverengi lekeler, ince deri tabakasının üzerinde gün geçtikçe daha da artıyordu, sanki. Kasket şapkasını düzelterek:

-Hadi kız bin bakim eşeğe, dedi semeri düzeltirken.

Güç bela eşeğe binip çalılıkların arasından ormana doğru gitmeye başladık. Babam önde eşeğin ipini tutarak yavaş yavaş yürüyordu. Çam ağaçlarına takılan şalvarımı çekiştiriyor, asma üzümün altından geçerken başımı eğerek geçiyordum. Uzun kahverengi montuyla önde yürüyen babam, arkasına bakmadan elindeki sigarayı gökyüzüne doğru üflüyor, rüzgâr ise dumanı bana doğru getiriyordu. Ellerimle dumanı kovalıyor, bir yandan da kardeşimin yattığı mezarlığa doğru bakarak iç geçiriyordum.

Bizim geçimimiz topraktandı, babam buğday, ceviz, dut, salatalık, domates ve fasulye ekerek satardı. Köyde toprak adeta kutsal bir varlık gibiydi. Perşembe akşamları ellerinde tepsi tepsi kömbeler ve mumlarla en verimli toprağın başına giderek bütün köy halkı ellerini semaya açarak dua ederlerdi. Bereket ve bolluk için... Ben ise toprağı hiç sevmezdim, kardeşim ve bütün sevdiklerim toprağın altında olduğundan dolayı. Denizi hiç görmedim ama televizyondan gördüğüm kadarıyla, bu dünyada illa bir şeyi sevmem gerekiyorsa ben de kendime uçsuz bucaksız denizi sevmeyi seçmiştim.

Ormana geldiğimizde eşeğin semerine bağladığımız çuvalı alarak babamla odunları topmalamaya başladık. Gökyüzünü yine kopkoyu bulutlar kaplamıştı. Korkuyordum, yine sağanak yağmura yakalanmaktan korkuyordum. İnsan yağmurdan korkar mıydı? Sizin de en sevdiğinizi yağmur ve toprak alsaydı siz de korkardınız, eminim. Odun parçalarını hızlı hızlı topluyor, çuvala yerleştiriyordum. Çalılıkların arasına saklanan kurumaya yüz tutmuş ağaca babam o incecik kollarına rağmen süratle vuruyordu. Paramparça olan kuru ağacın her bir parçası bir yana saçılmıştı. Eğilerek odunları topluyor, büyük çuvala yerleştirirken birden göz kapaklarımın üzerine düşen yağmur damlasıyla irkildim. Babama doğru dönerek:

-Baba?

-Ne oldu kız?

-Yağmur başlayacak, eve gidelim.

-Hele şunları da torbaya yerleştir, belim yine tutmuyor, dedi elini beline götürerek.

Çuval dolduktan sonra babamla birlikte odun çuvalını eşeğin sırtına yükledik. Bu sefer ben önde eşeğin ipini çekiyordum, babam ise arkadan gelerek sigarasını tüttürüyordu. Her an yağmur şiddetini arttırabilirdi, hızlı hızlı adımlarla ipi çekiştirerek eve doğru yürüyordum. Tepeden köye doğru baktığımda, sisli havanın etkisiyle saklanan çınar ağaçlarını belli belirsiz görüyordum. Artık yağmur çiselemekle yetinmiyor, iri damlalar kıyafetlerimi beş dakika içinde sırılsıklam yapmıştı. Arkamı döndüğümde babamın olmadığını gördüm. Alt dudağımı ısırarak:

-Baba?

- ...

Bir daha korkuyla bağırdım:

-Babam, kurban olayım. Nerdesin?

Sağa sola doğru hızlıca koşmaya başladım. Derin derin soluk alıyor, bir yandan da ağlıyordum. Eşeği orada bırakıp geriye doğru koşmaya başladım. Su birikinsine doğru yaklaştığımda korkuyla başımı birikintiye uzattığımda, yere çömeldim ve dizlerime olanca kuvvetimle vurarak ağıt yakmaya başladım. Seslerimi duyan köylüler koşarak yanıma doğru geliyorlardı. Fatma Teyze, su birikintisinin içinde gözleri açık bir şekilde yatan babama doğru baktı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Annem ise yolun sonundan yalpalaya yalpaya geliyordu. Babamı çukurdan çıkardıkları zaman gözyaşlarım yağmurla birleşmişti. Annem ise iki kadının kolllarının arasında kendinden geçmişti.

Artık yağmur dinmişti ve ben cenaze alayanın arkasından ruhu çekiliş bir beden gibi yürüyordum. Tabutta yatan babamdan tek farkım nefes alıyor olmamdı. Mezarlığa doğru geldiğimizde içimi bir ürperdi kapladı. Annemin koluna girerek definin yapılacağı yere doğru geldiğimizde servi ağacına yaslanarak ağlamaya devam ediyordum. Eline kürek alan amcam toprağı hızlıca mezarın üzerine doğru atıyordu. Servi ağacından güç alarak mezarın başına eğildim ve titreyen ellerime inat nemli toprağı elime alarak:

-En sevdiklerimi acımasızca benden birer birer aldın, canım çok acıyor, diyerek elimdeki toprağı sıktım ve hıçkırarak ağlamaya başladım.

Gökyüzündeki son bulut halime acımış olacak ki yavaş yavaş güneye doğru süzülüp gidiyordu... Başımı gökyüzüne kaldırdığımda güneş ışığının yüzüme vurmasıyla gözlerimi kısarak uçuşan serçelere doğru hüzünle baktım.

24 Aralık 1982'dan sonra Akçakale'ye bir daha sağanak yağmurlar yağmadı. Şimdilerde ise köy halkı yağmur duasına çıkmaya başlamışlardı...

                         

                             SON

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


                             SON

Nasıl buldunuz?

İyi veya kötü yorumlarınızı mutlaka bekliyorum. Sevgilerimle😘😘😘😘

ÖYKÜ DÜKKANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin