ATEŞ VE BARUT - Bölüm 14

390 14 0
                                    







Yeni güne uyanmamak için direnen bedenime rağmen beynim uyumama engel oluyordu. Gözlerimi inatla açmıyordum. Çünkü uyandığım da eski ben olmayacaktı. Çünkü bir insanın hayatı ne kadar yalan olabilirse o kadar yalanını yaşıyordum.

Christian yanımda hareketsiz uzanıyordu. Soğuk varlığı ilk kez içimi bu kadar ısıtıyordu. Ondan kaçmalı mıydım? Bir yem düşünün...  Yem olduğu canavara sığınmış üstelik... Şuan ki durumum tam olarak buydu. Aklım allak bullak olmuştu.

Soğuk eliyle saçlarıma dokunduğu an daldığım düşüncelerden dolayı farkında olmadan irkildim. Artık daha fazla taklit yapmama gerek kalmamıştı. Uyanık olduğumu zaten biliyordu.

Gözlerimi yavaşça açtım. En güzel bakışlarıyla beni seyrediyordu. Onun için ne kadar zor bir olay olduğunu düşündüm önce. Bu dünyada en çok öldürmek istediği insan kuşkusuz bendim. Ama en çok korumak istediği insanda...

İkimizde birbirimize 'günaydın' demiyorduk. Çünkü gün aydın değildi. Çarpık bir gülümsemeyle baktı bana. Gözlerindeki hüznü saklamak istiyordu ama oldukça başarısızdı.

"Özür dilerim..."

Sesim neredeyse duyulmamıştı bile. Evet ondan özür diliyordum çünkü yaşadığı duyguların ne derece zor olabileceğini tahmin etmeye çalışıyordum.

Gözlerini kısarak bana baktı. Bir süre cevap vermeden öylece bir büst gibi beni izledi. Daha sonra sanki korkutmamak için yavaşça üzerime doğru eğildi ve dudağıma yakın bir şekilde yanağıma uzun bir öpücük kondurdu.

Dudakları kadife gibiydi. Bana dokunması, öpmesi aslında hoşuma gidiyordu ama bunu kendime bile itiraf edemiyordum.

Yanağımdan ayrıldığında benden uzaklaşmamıştı. Nefesi yüzümü okşuyordu. Beni her anlamda istediğini hiçbir zaman çekinmeden bağıran gözlerini dikti gözlerime.

"Sen bana aitsin. Ben de sana... Bu bir kader. Hem de sen daha dünyaya gelmeden yazılmış bir kader. O yüzden özür dileme Henna. Senden tek istediğim bana güvenmen."

Sırt üstü yatıyordum ve Chris hemen üzerime eğilmişti. Hangi ara bu hale gelmiştik bilmiyorum ama beni büyülemiş gibiydi.

Cümlesi bittiğinde daha da eğilip dudaklarımı yaklaştı. Öpmüyordu. Adeta süründürüyordu. Öpmesini mi istiyordum? Tanrım bana bu kadar yakınken düşünemiyordum bile.

"Sana aidim..."

Bu cümleyi korktuğum için mi söyledim bilmiyorum ama o an dudaklarım dudaklarına dokunarak söylediğimde asla pişman değildim. Gözlerimi biran olsun gözlerinden ayırmadan ve kırpmadan söylemiştim.

Birine ait olma düşüncesi benim her zaman midemi bulandırırdı ama şuan ona ait olduğumu hissediyordum. Onun da dediği gibi bu bir kaderdi. Ben bir piyondum ve korunmaya her zamankinden daha çok ihtiyacım vardı.

Söylediğim sözlerin altında ezilirken nefes alış verişimi kontrol edemiyordum.  O kadar belliydi ki benden böyle bir cümle beklemediği. Şaşkınlığını gizleyemedi. Beni daha net görebilmek için biraz geriye çekildi. Kaşlarını çattı ve söylediklerimi anlamaya çalıştı. Suratındaki ciddiyeti izliyorken aklım hala yerinde değildi.

Ben ona dalmışken birden dudaklarıma yapıştı ıslak dudakları. Hızlı değildi. Acemi değildi. Öyle güzel öpüyordu ki kendimi kaybetmiştim. Sabahın güneşi perdelerin arasından yüzümü okşuyordu, O'ysa dudaklarımı...

Temkinli dudaklarının hakimiyetini gitgide kaybediyordu ve hızlanıyordu. Benim dudaklarım sadece onunkilere ayak uyduruyordu. Ne yapıyordum ben? Düşünmeme engel olan neydi?

YAN BENİMLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin