Bölüm 25

158 7 4
                                    


Damon'a ait olma fikri bile beni boğuyordu...

"Bugün biraz egzersiz yapmalıyız."

İyileşmek istemiyordum. İyi olmayacaktım. Tüm vücudum sağlığına kavuşsa bile ruhum, kalbim bir daha asla eskisi gibi olmayacaktı.

"Biraz hava almak istiyorum."

Nerede olduğumu görmek istiyordum. Dönüşüm evresi çok ilginç bir süreçti. Sanki az hatırlanan kötü bir kabus gibiydi. Buraya hangi yoldan geldiğimi nasıl bir hızla geldiğimi bile bilmiyordum.

Damon sempatik gülümsemesiyle başını tamam anlamında salladı. 

"Ama kendini yormak yok. Yorulduğun an bana söyleyeceksin anlaştık mı?"

Cevap ya da herhangi bir tepki vermedim. Ona muhtaç değildim. Zaten bana bunları yapan bir adamın yanında nefes almak bile beni o kadar sinir ediyordu ki. 

Kapıyı açıp geçmem için bekledi. Bu adamı anlayamıyordum. İstediği zaman mükemmel bir centilmen istemediği zamanda tam bir ayı olabiliyordu. 

Maalesef zor adım atabiliyordum. Koluna girmem için elini cebine sokup dirseğini bana doğru uzattı. Biraz durup yüzüne baktım. 

"Bir baston olsa daha mutlu olurdum."

İnleyen sesim O'nu azarlamıştı ama O herzamanki umursamazlığıyla gülümsedi. 

"Bende bir kütük sayılırım tatlım."

Sesini her zamankinden daha karizmatik yaparak bana takılıyordu. Sanırım bunları yaparken sevimli olduğunu düşünüyordu. 

Kapıyı açar açmaz güneş yüzümü okşamıştı. Hava inanılmaz güzeldi. Bahçeye attığım ilk adımda durdum. Derin bir nefes aldım. Özgürlük kokuyordu...

Damon'ın kolunu bıraktım. Ayağımdaki beyaz pamuklu terlikleri de çıkarttım. Özgürlüğü fiziki olarak hissedemesem de ruhen biraz özgür hissetmeye ihtiyacım vardı.

Canım yanıyordu ama düşünmemeye çalışarak küçük ve yavaş adımlarla yürüyordum. Islak çimenleri ayaklarımın altında hissetmek çok güzeldi. Gardiyanım nerede diye kontrol etmek için arkama baktığımda Damon'ın kolunu bıraktığım yerde kapıya yaslanmış yüzünde tebessümle beni izlediğini gördüm. Görmemiş olmayı dileyerek tekrar ona arkama dönüp uzaklaşabildiğim kadar uzaklaşmaya çalışmak için yürüdüm. 

Güneş saçlarımı okşuyordu. Beyaz elbisem hala üzerimdeydi. Uzun süredir uyuyor olmama rağmen saçlarım yağlı değildi. Pis kokmuyordum. Hatta çok güzel kokuyordum. 

Etraf çimlerle doluydu. Büyük ormanın ortasında büyük bir alandaydı bu ev. Duvarları alçaktı. Bahçesinde büyük bakımlı masmavi bir havuz vardı. Çimler sulanmış yemyeşil ve çok uzun değillerdi. Bu evde kaç yardımcı vardı?

Gözlerimi kapatıp aklımdan geçen herşeyi unutup 5 dakikalığını nefes almak istedim. Başımı gökyüzüne doğru çevirdim. Güneş gözlerimi açmama engel oluyordu ama bu beni rahatsız etmiyordu. Gözlerimi tekrar kapattım. Kuş sesleri... Huzur... Yeşil kokusu...

Çoğu insan için anlam ifade etmeyen olaylar benim için o kadar önemli hale gelmişti ki. Çok saçma bir hayatım vardı. Sorgulamaya cesaretim bile yoktu. Sorgulayamıyordum. Christian'ı çok seviyordum. O benimle konuşurken başım dönüyordu. 

Babam hep; 'bir insanla konuşurken başın dönüyorsa ona aşıksın! Her ne olursa olsun onunla evlen. Çünkü bir daha hayatın boyunca o şans sana tekrar sunulmayacak. Hatta çoğu insan bunu yaşamadan ölecek. Çoğusu yaşadım sanacak. Aslında çok basittir. Başın dönmüyorsa alışkanlıktır ama gördüğünde başın dönüyorsa, nefesin kesiliyorsa, aç olan karnın bile doyuyorsa bu aşktır!' derdi.

YAN BENİMLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin