ÖLÜYORUM... Bölüm 18

264 11 2
                                    

  Tüm gücümle bağırıyordum... Etraf zindan gibi kapkaraydı. Burnum iğrenç kan kokusuna alışmıştı ama kımıldadıkça elime çarpan cesetlere alışamamıştım.Kuyu sanırım derindi. Boyum uzun olmasına rağmen ayaklarım yere deymiyordu. 

Burada ölüp Christian'ı birdaha görememekten çok korkuyordum... Ben öldüğüm de ne kadar üzeleceğini tahmin bile edemiyordum. Aramızda ki bağ çok farklıydı ve beni de O'na bağlamıştı. Yanımda yokken bile O'nun bakışlarını tenimde hissedebiliyordum. Christian'ı düşünmek şu durumu bana az da olsa unutturmuştu ama yüzmeden durunca kan beni kuyunun içerisine doğru çekmeye başladı. 

Sürekli hareket etmekten yorulmuştum. Sanırım bir gündür buradaydım ve hala bir ses bile duyulmamıştı. Ölümü beklemekten başka bir çarem yok gibi hissediyordum. Hatta bir ara o kadar umutsuzluğa kapıldım ki intihar etmeyi düşündüm ama yapamadım. İçimde küçücükte olsa bir umut vardı...

Susuzluk artık iyice kendini göstermeye başlamıştı. Bir ara dayanamayıp kandan içmeyi düşündüm ama midem tabi ki bunu kaldırmadı ve denemedim. Zaman durmuş gibiydi. Beynim benimle oyun oynuyordu. Susuzluk,açlık ve uykusuzluk artık savunmasız bedenimi ele geçirmişti. Sürekli hayaller gören beynime hükmetmem tamamiyle güçleşmişti. Sürekli Chris'in hayalini görüyordum. Her seferinde kalbim son gücüyle hızla çarpıyordu ama sonrasında yaşadığı hayal kırıklığıyla daha da parçalanıyordu. 

Artık gücüm ve umudum tamamen bitmişti. Yok olmaya hazır bir şekilde sonsuz uykuya yumdum gözlerimi. Varolmama sebep olan sevdiğim adamın muhtaç olduğu kanlar beni derinliklerine doğru çekerken bu şekilde ölmemin de tuhaf kaderimden kaynaklandığını düşünüyordum. Christian'ın kusursuz yüzü ve dudakları gözümün önünde parlıyordu. Gülümseyerek ölmek gerçekten huzur vericiydi.

Ta ki belimde hissettiğim korkunç acıya kadar. Biri beni öyle bir şiddetle belinden kavrayarak çekmişti ki o halimle bile acısını hissetmiştim. 

Kendime geldiğimde kuş sesleri kulaklarımı okşuyordu. Cıvıl cıvıl kuşlar sanki benim için şarkı söylüyorlardı. Güneş gözümü açmamı engelliyordu. Yumuşak rüzgar tenimi okşuyordu. 

Sanırım ölmüştüm... Başımı yana çevirip gözlerimi zorda olsa açabildim. Karşılaştığım manzara karşısında öldüğüme bir kez daha karar verdim ve sanırım cennetteydim. Burası bu zamana kadar gördüğüm en güzel yerdi. 

Hafif tebessümlü sersem suratımla yattığım hamaktan doğrulmaya çalışırken belime saplanan ağrı sanki beni rüyadan uyandırmıştı.  Ağrıyla birlikte bütün yaşadıklarım bir tokat gibi geldi gözümün önüne. Hemen üzerimedeki kıyafetlere baktım. Sanki hiç yaşanmamış gibi üzerimde temiz elbiseler vardı. Hatta banyo yaptırılmıştım. İğrenç kan kokusundan eser yoktu. Karnım bile aç değildi. Neler olduğunu anlamaya çalışırken tabiki de tüm bunların Christian'ın başının altından çıktığına emin bir şekilde var gücümle ayağa kalkıp etrafıma bakındım.

Bir bahçe içerisinde çok şirin, eski evimize hiç benzemeyen mütevazi bir ev vardı. Bahçenin yanında akan dere o kadar berraktı ki suyun dibinde yüzen balıklar çok net görünüyordu. Attığım her adımda belimdeki ağrı daha da şiddetleniyordu. Daha fazla dayanamayarak bahçede ki eski sandalyelerden birine oturdum. 

"Kendini bu kadar yormamalısın."

Arkamdan gelen ses... Bir şeyler ters gidiyordu; Çünkü bu Christian değildi. Kendimi zorlayarak ayağa kalkıp sesin geldiği yöne doğru baktım.

Daha önce hiç görmediğim bu adam bana bütün sempatisiyle gülümsüyordu. Yirmili yaşlarının sonunda, 1.85 boylarında, kumral saçlı ve masmavi gözleri olan bu adam da kimdi?

"Kimsin sen?"

"Adım Damon."

"Sana adını sormadım Damon. Kim olduğunu sordum?"

Etrafımda o kadar anormal olay olurken doğal olarak karşılaştığım insanlar da normal olmuyordu.

"Pekala. İstersen oturalım da biraz tanışalım ha ne dersin!"

Suratında ki sempatiklik sinirimi bozuyordu. Eliyle içeriye geçmemi istedi. Dediğini yapıp önden girdim. Evin kapısını sakince kapattıktan sonra tam karşımda ki koltuğa oturdu. 

"Ben Damon ah pardon bilmek istediğin bu değildi bayan Henna. O halde öğrenmek istediklerini sor ve ben cevaplayayım. Belki bu seni daha sakin biri haline getirir."

Ukela konuşmaları iyice sinirimi bozmuştu.

"Benim burada ne işim var! Ve beni nerede buldun?"

Suratında ki gülümseyen ifade yerini ciddiliğe bırakmıştı. Gökyüzü renginde ki gözlerini gözlerime öyle bir dikmişti ki bakışlarımı kaçırmak zorunda kaldım...

"Seni uzun zamandır arıyordum. Öncelikle seninle tanışmak benim için büyük bir zevk bayan Henna. Seni bulduğumda kanlı kuyudaydın. Sarışın vampiri yakaladığımda kendisi yoğun uğraşlarım sonunda yerini söyledi. Yetişemeseydim ölüyordun ve seni tekrar hayata bağlamak benim için büyük bir zevkti, dudakların kanlı olsa bile..."

Ne yani bu pislik beni öpmüş müydü! Sinirden kudurmak üzereydim. Eminim şuan öfkeden gözlerim kıpkırmızı olmuştu. Bunları düşünürken asıl düşünmem gereken şey kafama dank etti birden. Çenem kilitlenmiş gibi kasılmıştı. Ellerim farkında olmadan titriyordu. Bedenim beynimden önce tepki vermeye başlamıştı bile... Karşımda bir Hunters vardı. 

Ne yapacağımı düşünemiyordum bile. Korkuyordum. İliklerime kadar hissettiğim his buydu. Benim bir şeyler söylememi bekledi ama konuşmadım. Korktuğumu belli etmemek için uğraşıyordum. 

"Benden korkmana gerek yok. Sen bizim için kendini vampirlerin önüne atmış bir kadınsın. Hepimizin sana saygısı sonsuz. Görevini tamamladın. Bir daha onlarla muhattap olmana gerek yok. Bundan sonrası bizde."

"Bu-bu da ne demek?"

Görevimi mi tamamlamıştım? Peki ya şimdi ne olacaktı. Bu Christian'ı yakaladıkları anlamına mı geliyordu.

"Yani Christian'ı yakaladınız mı?" 

Beni bir lider olarak görüyor gibiydi. Sesimin tonunu sabit tutmaya çalışarak rengimi belli etmeden konuşmaya çalıştım. 

Birden oturduğu yerden hızla kalkarak üzerime doğru geldi. Oturduğum koltukta tam ayak ucuma dizlerini koyup işaret parmağıyla dudağımı kapattı;

"Şşş sakın bir daha o şeytanın adını anma bayan Henna. Bizler O'na yalnızca şeytan deriz."

Şeytan dediği adam benim aşık olduğum adamdı ve eminim şuan dudaklarıma değen parmaklarını görse büyük bir zevkle kırardı.

Gözleri daha da büyümüş ve burnumun dibinde bana bakıyordu. Onu sertçe ittim ve ayağa kalkıp odanın içinde dolanmaya başladım. Belimde ki korkunç ağrıyı bile umursamamaya çalışıyordum.

"Tamam o halde şeytan nerede şimdi?"

"Şeytana henüz erişilemedi ama sen benimle güvendesin. O burayı asla bulamaz."

"Kaç gündür buradayım?"

"8 gündür. 3 günde kanlı kuyuda kalmıştın. İyileşmen için en güçlü büyücüleri topladık. Sen çok güçlü bir kadınsın Henna."

Sırtım ona dönük soğukkanlılığımı korumaya çalışıyordum. 

"Neden senin yanındayım. Özel bir sebebi var mı?"

Farklı bir gücü olup olmadığını merak etmiştim. Christian'a bir zarar gelmesini istemezdim. 

"Bunu zamanı geldiğinde öğreneceksin. Şimdi dinlen. Fazla gecikmem hava kararmadan gelmeye çalışırım."

Konuşmamı bile beklemeden kapıyı çarptı ve gitti. Pencerede arkasından baktım. Ormana doğru yürüdü ve gözden kayboldu. 

Tek düşündüğüm Christian'dı. Onu çok özlemiştim...



YAN BENİMLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin