XIII

4.7K 353 1.4K
                                    

Bölüm şarkıları; Agnes Obel - Philharmonics; Adrian Johnston - Orphans of the Storm
___________

Harry telefonunu kontrol edip duruyordu.

Ki bu ironik sayılırdı, çünkü Louis bunun tam tersini yapmış — telefonunu kapatmıştı. Annesinden gelecek fasılasız telefon çağrıları endişesiyle. Zira bu çağrıları cevaplamak cazip görünebilirdi.

Fakat onun yerine bu aralıksız çağrıları sonlandırmıştı.

Antik bir arabada (bu Louis'yi bayağı şaşırtmıştı: "Bu Zayn'in arabası değil mi?" "Paylaşıyoruz," demişti Harry basitçe, sonra da başka bir şey söylemeden arabaya binmişti) kır yolunda hızla aşağı ilerliyorlardı, kendi ilçelerinden ayrılalı çok olmuştu, ve hiçbiri, Louis Harry'yi takip etmeyi kabul ettiğinden beri bir kelime dahi etmemişti. Ve Louis kısmen panikliyor olabilirdi, fakat yolcu koltuğunda oturup ne halt döndüğünü ve ne sikime buraya gelmeyi kabul ettiğini anlamaya çalıştığı sırada sakin davranıyordu.

Hava kararmaya başlıyordu, bulutsuz sema turuncu tonlarına bürünmüştü, hanımeli ve pamuk çiçeği temiz havaya yayılmışlardı. Harry ve Louis meltemli havada yolculuklarına devam etmektelerdi, esinti saçlarını dağıtıp tenlerini yalayıp geçtiğinde, vücutları kehribar ışıklarına bürünmüştü. Yollardan rüzgar gibi esip geçtiklerinde gün ışığı ve ağaçlar yanlarından kısa süreliğine görünüp yitiyordu. Louis parmaklarını kapıya, dizine, neredeyse her yere vuruyor, arada sırada Harry'ye pek gizlice bir açıklama veya herhangi bir rahatlama umuduyla ısrarcı merak dolu bakışlar attığında, ayaklarını yere sürtüyordu. Ama düzü düzüne dikizlememek için elinden geleni ardına koymuyordu, bu nedenle de kafasını yana çevirmiş ve bulanık manzarayı izliyormuş gibi davranmıştı.

Lakin Harry'den ve her hareketinden derinden haberdardı.

Harry.

Yumuşak bukleleri yüzüne değdiğinde gözlerini bile kırpmayan, dudakları düz bir çizgiye bürünmüş Harry. Telefonunu her dakika kontrol eden, suratı kırışlar ve gerginlik dışında herhangi bir duygudan yoksun Harry. Berbat, boktan bir ruh halinde olan ve Louis'yi bir nedeni olmaksızın güvenli bir yere götürmeden önce dünyayı gürleten Harry.

Pekala. Büyük ihtimalle güvenli bir yere. Hala bir cinayetin gerçekleşmesinin büyük bir olasılığı vardı.

On dakikadır arabadaydılar ve Louis pantolonundaki delikle oynamadan duramıyordu.

Tam on dakikadır yoldaydılar.

Ve Harry, hala ona nereye gittiklerini söylememişti.

Ve Louis gerçekten, gerçekten fazla meraklı biriydi.

"Pekala. Bilmem gerekiyor," diye patladı sonunda ve kafasını kaşlarını çatıp gözlerini yoldan ayırmayan Harry'ye çevirdi. "Nereye gidiyoruz?"

"Bir yerlere."

"Bu bir cevap sayılmaz," dedi Louis öfkeyle, gözlerini devirerek. "Ve tavrını değiştirsen iyi olur. Çünkü nereye gittiğimizi bilmeye hakkım var." Duraksadı. "Beni canıma kıyacağın bir yerlere götürüyor olabilirsin." Harry'nin tepkisini yakından izledi.

"Seni öldürmem," dedi Harry, bu, dünyadaki en saçma düşünceymiş gibi. "Çok karmaşık olur."

Oh, vay canına.

Louis kaşlarını yukarı kaldırdı. "Ah! Benim hatam! Beni başka birilerinin beni öldürebileceği bir yerlere götürüyor olabilirsin, o halde."

Harry bunun karşılığında sessiz kalmıştı.

Ki bu belki, tedirgin ediciydi.

Rahatsızlık tüm bedenini ele geçirmiş halde (hayatı boyunca asla bu denli tuhaf bir durum içinde bulunmamıştı), elini, dürüst olmak gerekirse, vintage arabayla tezat oluşturan radyoyu kurcalamak için öne uzattı. Radyoda aklına gelen ilk istasyonu açtı.

Young & Beautiful ➸ l.s  (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin