P.E -5

72 11 1
                                    

Sanırım yazıp yazabileceğim en kısa bölümdü. Çocuk gelişimi öğrencisiyim ve bir yandan etkinlik yetiştirmeye çalışıp diğer yandan bölüm yayınlamaya çalıştım. üstüne üstük birde yarın sınavım var ve neredeyse yok denecek kadar az çalıştım. Neyse, Bundan sonra bölümler bir gün, yada iki gün arayla gelebilir. Fazla uzatmayacağım. Okuduğunuz bölümleri voteleyip, düşüncelerinizi yorum kısmında belirtirseniz çok sevinirim, İyi OKUMALAR!

Bazı insanlar vardır ya hani, kendilerini doğuştan şanslı ilan ederler. Ben hiçbir zaman onlardan olamadım. Bırak doğuştan şansı, şans bana uğramadı bile. Hep teğet geçerdi. Mucizelerde öyle. İkisinin de benimle uzaktan yakından alakası yoktu.

Biraz daha koştum. Koştum, koştum.. Sonunda gelmek istediğim yere geldiğimde, nefes nefese kalmıştım. Nereye mi gelmiştim? Mezarlığa. Poyraz'ın mezarlığına.. Biraz dinlendikten sonra kalabalığın olduğu yere geldim. ''Neler oluyor? Anne? Deniz? Biriniz bir şey söyleyin.'' Asrın'ın yanına gidip kollarından tuttum. ''Asrın? Neler oluyor diyorum.'' ''Ada..'' cümlesini bitiremeden ağlamaya başladı. Hakkıydı, kardeşiydi giden..''Biriniz bir şey söyleyin ne olur.'' Babam yanıma yaklaştı. Elime uzanacakken çektim elimi. ''Poyraz artık yok Ada.'' Ne yani, o gerçekten ölmüş müydü? ''N-nasıl, o gerçekten öldü mü yani? Ben onu kurtaramadım mı?'' ağlamaya başladım. Etrafta ağlayan insanlar ürkütücüydü. Mezarlıklar kanımı donduruyordu. ''Saçmalamayın ne ölmesi, delirdiniz mi siz! Bu kadar kolay mı?'' eğilip kapanmış toprağı kazmaya başladım. Topraktaki taş parçaları ellerime batıyordu. Tıpkı şuan kalbime batan cam kesiği gibi yakıyordu canımı. ''Ada!'' Deniz yanıma geldi ve beni kaldırmaya çalıştı. İzin vermedim. ''Bırak Deniz! Saçmalıyorsunuz. Ölmez, Poyraz ölmez!'' ''Ada yeter bu kadar kepazelik! Kalk!'' Kafamı kaldırıp yüzüne baktım.''Kepazelik? Kepazelikten bahsedecek en son insan sensin. Baba.'' Ondan nefret ediyordum. Bir insan babasından nefret eder miydi? Ediyordum işte. Bazı insanların birşeylere hakkı varsa benim de buna hakkım vardı. ''Ada!'' Duyduğum sesle biraz bekledim. Ayağa kalkıp arkamı döndüm. Ah, hadi ama. Yine mi bir silah vardı bana doğrulan. ''İkizimi sen öldürdün.'' Cevap vermedim. Ne diyebilirdim ki? Kendimi nasıl savunabilirdim. ''Gerizekalı baş ağrın yüzünden onu kaybettim!'' ''İrem. Ben..'' ''Ne sen? Üzgün müsün? Pişman mısın? Boşversene. Pişman olman onu geri getirecek mi?'' yine haklıydı. Bu lanet olası dünyada ben hariç herkes haklıydı. ''Söyleyecek sözüm yok.'' ''Olmamalı da zaten. O toprağın altını sen hak ediyorsun.'' ''İrem! İndir şu silahı.'' ''Sakın. Sakın Asrın. Onu bana sakın savunmayın.'' İrem silahı etrafa sallıyordu. Bu yüzden kimse yaklaşamıyordu, ne ona, nede bana. ''Söylemek istediğin son birşey, yada bir vasiyet filan?'' yine cevap vermedim. İtiraz dahi etmiyordum. Çünkü artık bende yorulmuştum. Sürekli ölümün eşiğine geliyordum. Madem benim yapmaya cesaretim yoktu, başkası yapıp bana iyilik yapabilirdi. ''Evet Sen, Ada Sarraf, ölmeye hazır mısın?'' tekrar sessiz kaldım. Elini gözüne getirip gözlerindeki yaşı sildi. Paramparça olmuştu, olmuştuk. ''Güzel. Üçe kadar sayıyorum. Bol bol oksijen al, lazım olur.'' Derin bir nefes aldım. Oluyordu ha, sanırım bu sefer ölmeyi beceriyordum. ''1...''

Bir nefes daha aldım. Ölüme iyice yaklaşıyordum. ''2...''

gözlerimi kapattım. ''3... Elveda Adacık.''

Bir anda gözlerimi açtım. Oturduğum sandalyede uyuya kalmıştım. Normaldi, iki haftadır gram uyku uyumuyordum. Toparlanıp gördüğüm iğrenç rüyanın etkisinden çıkmaya çalıştım. Gerçekten berbattı. Ayağa kalkıp iki haftadır nöbet yeri bellediğim cama yürüyüp kafamı cama yasladım. Poyraz'a gelirsek..

O yaşıyordu. Onu hayata ben döndürmüştüm. İnanabiliyor musunuz? Ben. Şans ve mucize ilk defa Aynı anda yüzüme gülmüştü. O gün benim için tarihe geçmeliydi. Poyraz'ın durumu günden güne iyiye gidiyordu. Ama henüz uyanmamıştı, onunda sırası gelecekti. " Kahve?'' ''Hayır Miraç, sağol.'' ''Sendeki de ne bünye ama. İki haftadır ağzına ne bir lokma koydun, ne üstünü değiştirdin, nede uyudun.'' ''Ama bir baş ağrısına dayanamayıp hemen bayıldım..'' ''Kendini suçlama demiyor muyuz sana?'' ''Elimde değil. Poyraz uyanıp da beni görünce ne diyecek, ne tepki verecek gerçekten çok merak ediyorum.'' cevap vermedi. Bende uzatmadım.''Bok gibi görünüyorsun. git uyu biraz , biz buradayız.'' olumsuz anlamda başımı salladım. ''Gerek yok. İyiyim ben. İltidatın içince sağol. Bu arada Derin nerede?'' ''Buradayım.'' Derinin sesini duyan Miraç'ın yüzündeki gülümseme beni de gülümsetmişti. Derini gerçekten seviyordu. Derin Miraç'ın yanına geldi ve elindeki kahvelerden tekini alıp Miraç'ın kolunun altına girdi. ''Nasılsın Ada?'' ''Aynı. Sen?'' mahcup bir şekilde kafasını eğdi. ''Aslında sana söylemek istediğim Bir şey var. O gün, üstüne biraz fazla geldim sanırım. Üzüntüden ama gerçekten, neyse işte, özür dilerim.'' elimi koluna koyup sıcak bir şekilde sıktım. ''Sıkma canını. Geçti gitti.'' gülümsedi. Kafamı cama tekrar çevirdim. Poyraz'ın yüz hatları iyice belirgin hale geliyordu. Resmen erimişti. Elleri iyice incecik olmuştu. Gözlerimi tam ellerinden alacakken, gördüğümle tekrar çevirdim ve kafamı camdan çektim. Bir dakika doğru mu görmüştüm? Poyraz.. elini mi oynatmıştı? ''Hey! Elini oynattı!'' diye bağırdım. Herkes bir anda cama toplandı. İki hafta sonra ilk defa bu kadar içten gülüyordum. İçeri doktor girdi. Poyraz, resmen elini oynatıyordu! Doktor birkaç dakika sonra içeriden çıktı. ''Geçmiş olsun. Hastamız uyandı.'' İrem'in attığı çığlık koridorda yankılanırken koşup Deniz'e sarıldım. ''Ölmedi.. Deniz gördün mü uyandı.'' mutluluktan ne yapacağımı bilmiyordum. Mutluluktan ağlıyordum, belki de sayılı kez, mutluluktan ağlıyordum. ''Peki, oğlumu ne zaman görebiliriz?'' ''Birkaç dakika sonra odaya alacağız, o zaman hepiniz görebilirsiniz. Tekrar geçmiş olsun.'' deyip aramızdan ayrıldı Doktor.



POYRAZ ESİNTİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin