P.E -2

164 14 2
                                    

Bir iki bir şey söyleyip gideceğim rahat olun :) Birinci bölümde ilk kitabım olduğunu söylemiştim zaten. ama şunu da eklemek istiyorum. Buradaki hiç kimse Yazar olarak doğmadı değil mi? bende öyle. Diğer kitaplarla benzer bölümler elbette olacak. sonuçta ben burada yazılan bütün kitapları okuyup ona göre hareket edip, bir bölüm yazdığımda 'Bunun burası şu kitapta vardı silip baştan yazayım, yada karakter isimleri bu kitapla aynı en iyisi değiştireyim'diyemem. Zaten dersem hiçbir zaman yazma isteği olmaz içimde. Neyse. bu birincisiydi. İkincisi ise; Henüz iki bölüm oldu evet ama çoğu bölüm kafamda hazır. sadece yazıya döküp yayınlama kısmı var o kadar, ama yinede sizden ricam okuduğunuz bölümlerde gördüğünüz yanlışlar, yada ne bileyim 'burası böyle olsaydı daha iyi olurdu' dediğiniz bir yer olursa yorum kısmında yada bana mesajla bunları iletin. iletin ki  hataları düzeltip birdaha yapmamaya gayret göstereyim. yada istediğiniz bölümlere eklemeler silmeler yapayım. böylece kitap hem daha okunaklı, hemde iki taraf içinde eğlenceli hale gelir. Yani siz okurken zevk alın, ben de yazarken. Neyse çok uzatmıyorum. okuduğunuz bölümleri voteleyip, düşüncelerinizi yorum kısmında belirtirseniz çok sevinirim, iyi okumlar!

Ben karşımdaki Poyraz'a şaşkın şaşkın bakarken o sırıtıyordu.''Hoşgeldiniz.'' diyen İremle kendime geldim ve selamlaşmanın ardından yerime oturdum.

******

Yarım saattir burada oturuyordum ve artık gerçekten yaşlı muhabbetlerden sıkılmıştım. Poyrazla göz göze gelmemeye çalışıyor, çoğunlukla telefonumla ilgileniyordum. ''Anne biz izninizle odaya geçsek?'' İrem de sıkılmış olacak ki bu soruyu sormuştu. Sanem Hanım ''Tabi yemek hazır olunca ben sizi çağırırım.'' dedi ve sıcak bir şekilde gülümsedi. Telefonumu aldım ve beraber İrem'in odasına çıktık. Ben odasını pembeli bir şey beklerken odaya kırmızı ve bej rengi hakimdi. Yatak pencerenin hemen dibinde duruyordu. değişik değişik tablolar asılıydı duvarda. Pek kitap yoktu, hatta hiç yoktu ama sayamadığım kadar çok makyaj malzemesi vardı. Duvarlar kırmızı renge boyanmıştı.  ''İnceleme işlemin bittiyse seni böyle alalım.'' Bu kız resmen Poyraz'ın aynısıydı. ''Bu replikleri Poyrazdan mı öğreniyorsun?'' ''Anlamadım?'' gerçekten de anlamamış gibi duruyordu. Aldırış etmeden yok bir şey dercesine omuz silktim. Pencerenin yanındaki balkona çıktık ve  puflardan birine ben diğerine o oturdu. Pufları bile mordu. ''Mor rengi seven insanların yüzde sekseni intihara meyilliymiş. ne diyorsun?'' dedim pufları işaret ederek. ''İntihara meyilim yok desem yalan olur. Babamdan sonra..'' ''Baban?'' Babasının ne ilgisi olabilirdi ki diye düşündüm bir an. Olabiliyordu. Kendimden  biliyordum. '' Boşver.. Sen Poyraz'ı nerden tanıyorsun?'' ''Aynı okulda olduğumuzu ne çabuk unuttun.'' dedim nefes vererek. Poyraz'a nereden gelmiştik ki? ''Önceden tanıştığınız bariz belli Ada.'' ağzımı açacaktım ki susmak zorunda kaldım. Çünkü devreye giren üçüncü ses bunun cevabını vermişti. ''Şenlikte beraber şarkı söyleyeceğiz.''  Poyraz buradaydı. ''Annem sizi yemeğe çağırıyor.'' ''Pekala, hadi gidelim.''  ''Sessiz sessiz ne geliyorsun ödümü kopardın.'' O hiç Bir şey söylemeden giderken ben gözlerimi devirdim. Telefonumu alıp odadan çıkarken İrem son cümlesini bitirir bitirmez çoktan aşağı inmişti bile. Bende merdivenlere ilerlerken Poyraz önüme geçti. Sargılı olan bileğimi yavaşça tuttu ve sargıyı açtı. Parmaklarıyla bileğimi okşarken yüzüme bakıp ''Çok acıyor mu?'' diye sordu. ''Biraz.'' dedim yüzümü buruşturarak. Kolumu sardı ve ''Yemekten sonra benimle gel.'' deyip merdivenlerden indi. Gidecek miydim? Tabiki de hayır. Bende inip masaya oturduktan sonra yemek yemeye başladık. Babamlar iş, Deniz ve Poyraz futbol, kadınlar ise moda haftasından konuşuyorlardı. Bu muhabbetler hiç ilgimi çekmiyordu açıkçası. Ben benimle moda haftasını konuşan birini değil, kitaplardan konuşan birini isterdim. Karşımdakinin hangi kitabın en çok neresinden etkilendiğini, en sevdiği kitabın ne olduğunu sorup uzun uzun cevaplar almak, aldığım cevaplardan büyülenmek isterdim. ben insanlardan nefret ederdim bir kere. İnsanlarla sohbetten çok kitaplarla, müziklerle sohbet etmek hem bana hem bünyeme iyi geliyordu. Daha fazla yiyemeyeceğimi anlayıp ''İzninizle ben bir lavaboya gideyim.'' dedim ve telefonumu alıp kalktım. Lavabo olduğunu hissettiğim ilk yere girerken yanılmamıştım. Telefonu cebime koyup, ellerimi yıkadıktan sonra lavabodan çıktım. Bir an kendimi Poyraz'ın odasını ararken bulmuştum. Ne var yani merak ediyordum. Odalardan birinin kapısını açıp tam içeri girecekken kapınım önündeki girintiye takıldım. Ben tam yerle bütün olacakken belimde bir el hissettim. Kafamı kaldırdığımda Poyraz'la göz göze geldim. Çok yakındık. Fazlasıyla. Hemen kendime gelip toparlandım. ''Ne arıyorsun benim odamda?'' ''Lavaboyu arıyordum.'' dediğimde beni ters döndürüp omuzlarımdan ite ite lavabonun kapısına getirdi. Kapıyı açıp ''Al lavabo, hayrını gör.'' dedi ve içeri ittirdi. Ah, tam anlamıyla uyuzun tekiydi. Kapıyı suratına memnuniyetle çarptım. Elimi mermerin üstüne koydum ve aynaya baktım. Birkaç dakika oyalandıktan sonra tekrardan ellerimi yıkayıp lavabodan çıktım. Poyraz odasının kapısına yaslanmış bekliyordu. Umursamadan yanından geçerken bileğimi tuttu. Sargılı olan bileğimi. Acıdan çığlık atacakken elini ağzıma koydu ve beni odaya çekti. Elini ağzımdan çektiğinde ''Ya sen ne yapıyorsun ya, 2 saat içerisinde bileğimi mahvettin.'' diye bağırdım. İlk zamanki ağrı geri gelmişti. ''Özür dilerim. Gel bir bakalım.''dedi ve sargısız olan kolumu tutup yatağa oturttu. Yatağın yanındaki komodine gidip çekmeceyi açtı ve biraz kurcaladıktan sonra krem çıkardı. Karşıma oturdu ve sargıyı açtı. O, kremi koluma sürmeye başlarken ben odasını inceledim. Siyah tüm hakimiyetiyle ele geçirmişti odayı. Hadi Ama, bu erkeklerdeki siyah merakı da neydi? Siyah bir perde, siyah pikeyle örtülmüş bir yatak, siyah bir gitar, siyah çalışma masası ve daha bir sürü şeyler. Odaya tek renk veren şey yatağın hemen başında çerçeveletilmiş Galatasaray formasıydı. Küçük bir çocuğa ait bir formaydı bu, yoksa Poyraza olma ihtimali yüzde sıfırdı. ''Galatasaraylı mısın?'' diye sordum yüzüne bakmadan. ''Evet.'' diye bir kısa cevap verdi. Odunluğunu umursamadan odaya göz gezdirmeye davam ettim. Elime krem sürmeyi bırakmıştı fakat hala eli bileğimdeydi. Bana baktığını hissedebiliyordum. Umursamadım. Gözüme bir kitap dolusu kütüphane dolabı takıldı. ''Kitap mı okuyorsun.'' dedim daha büyük heyecanla. ''Herşeyi bu kadar abartır mısın sen?''  Sinirlenmiştim. Ne var yani sorduysam. ''Gerçekten ukala odunun tekisin.'' diye sinirle tısladım ve sargıyı alıp odadan hızlıca çıktım. Kapının önünde biraz sinirimin geçmesini beklerken kolumu tekrar sargıyla sardım. Merdivenlerden aşağı inerken telefonumu orada unuttuğumu farkettim. Aman, getirsin bi zahmet. Bahçede oturan İremi görünce yanına gittim. Yarım saatlik bir sohbet etmiştik. Şenlik hakkında konuşuyorduk. ''Ya Ada telefonunu versene arada haberleşir bir şeyler yaparız.'' ''Şey ben telefonumu Poyraz'ın odasında unutmuşum. Gidip alayım.'' Bozmadan. ''Poyraz'ın odası mı?'' ''Ya şey benim kolum şey olunca oda şey...'' ''Ay tamam bırak anlatmak zorunda değilsin. Kıpkırmızı oldun.'' diyerek kahkaha attı. Hemen kalkıp Poyraz'ın odasına çıktım. Daha çok kızardığıma emindim. İçimden odada olmamasını dilerken kulağımı kapıya yasladım. Sanırım kimse yoktu. Kapıyı açıp içeri girdiğimde uyuyan birini gördüm. Poyraz. Kapıyı yavaşça kapatıp yanına gittim. Uyumasını fırsat bilerek biraz yüzünü inceledim. Gerçekten mükemmel yüz hatlarına sahipti. İnsanı hayran bırakan cinsten. Aslında fazla etkilenmemiştim ama, garipti. Uyurken fazla masumdu. Telefonumu Poyraz'ın önünde görünce eğilip almaya çalıştım. Eğilirken reflex olarak ayağım havaya kalkmış komodindeki su bardağını devirmiştim. Hay ben böyle işin. Poyraz bir anda uyandı ve ben ne olduğunu anlamadan kendimi onun kucağında buldum. Harika. İkimizde hızlı nefes alıp veriyorduk ve ikimizde şaşkındık. Gözlerimin içine bakıyordu. Sanki bir şeyler yakalamak ister gibiydi. Kolumu sıkmaya başlamıştı.''Poyraz.'' diye seslendim. Sesim çatallaşmıştı. boğazımı temizleyip biraz daha sesli konuştum. ''Poyraz, kolum.'' duymuyordu. Transa geçmis gibiydi. Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. ''Poyraz canımı acıtıyorsun.'' bu sefer biraz daha sesli konuşmuştum. ''Poyraz.'' bu sefer daha sesli. ''Poyraz bırak!'' sonunda bağırmıştım. Şaşırmıştı. kendine gelip  kolumu bırakmıştı. Telefonumu alıp kalktım. Arkamı dönüp giderken kolumu tuttu. Önce koluma sonra ona baktım. Bir şey söyleyecek gibiydi. Tam ağzını açmış konuşacakken İrem'in sesi araya girdi. ''Ada, gidiyorsunuz.'' kolumu çektim ve odadan çıktım.  İremle birbirimize numaralarımızı verdikten sonra aşağı indim. Kısa bir vedalaşma ve kısa bir yolculuktan sonra kendimi yatağıma attım, yorulmuştum ve bileğim acıyordu. Poyrazı düşünüyordum. Bana Ne söyleyeceğini merak etmiştim.

POYRAZ ESİNTİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin