Buyrunuz, 7. bölüm. Bu arada birkaç bölüm önce bir şey söylemiştim. hatalarımı, yada 'bunu böyle yapsan daha iyi olur' diye önerdiğiniz fikirleri bana yazın diye. Yazanlar oldu, önerilerinizi dikkate alıp daha az hata yapmaya çalışacağım. Fikirlerinizi yorumdan belirtebilirsiniz. Şİmdiden teşekkürler.. İYİ OKUMLAR!
Ölüm, ayrılıkların en şuursuzu, en acımasızıdır. Aslında esas ölüm gidende değil, kalandadır. Giden bir kere ölür, kalan bin kere. Gidenin bir kere canı yanar, kalanın bin kere. Ölüme alışırsınız, dayanabilirsiniz hatta katlanabilirsiniz ama unutamazsınız. Bende alıştım, dayandım, hatta katlandım bile ama unutamadım. Unutamam da. Çünkü yaşadıklarımızı unutmak isteyeceksek neden yaşıyoruz ki, ne anlamı kalır ki o zaman. Kalmaz. Hiçbir yaşadığımı bu zamana kadar unutmak istemedim. Çünkü ne zaman kötü yada iyi Bir şey yapsam, aklıma yaşadıklarım geldi. Ben önceki yaşadıklarımı her zerreme hatırlattım, unutturmadım. Yine aynısını yapıyorum. Unutmaya çalışmak yerine, yaşadıklarımla yüzleşiyorum. Ve inanın, bu daha kolay.
Araba durduğunda hemen indim ve kapıyı kapattım. Derin bir nefes aldım sonra, ihtiyacım olacaktı. Poyraz'da arabadan inince yanıma geldi. "Emin miyiz?'' birkaç saniye bekledim, sonra evet anlamında kafamı salladım. ''İstersen.. ben arabada beklerim.'' bu sefer hayır anlamında kafamı salladım. ''Gerek yok. Hadi gidelim.'' dedim ve mezarlığa doğru ilerledim. Olduğunca isimleri okumamaya çalışıyordum. Mezarlıklar beni ürkütüyordu. Aradan yıllar geçmesine rağmen hala ezberimde olan mezarlığın yakınına geldiğimde biraz durdum. Poyraz arkamdan geliyordu. Kafamı yukarı kaldırdım ve gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. İşte başlıyorduk. İlerlemeye devam ettim. Mezarlığın önüne geldiğimizde, bilye gibi sıra sıra dizdiğim cümlelerin hepsi bir dokunuşta dağılmış, yerini boşluğa bırakmıştı. Arkamı dönüp Poyraz'a baktım. Buruk bir şekilde gülümsedi. Önüme dönüp mezar taşının kenarına oturdum. 'CEYHUN AVCI'
Mezar taşında yazan isime boş boş baktım bir süre. Sora boğazımı temizleyip konuşmaya başladım. ''Uzun zaman oldu ha?'' bir elim kolyedeyken diğeriyle toprağı eşeliyordum. ''Annene.. Beni sormuşsun.'' Allah aşkına ben ne yapıyordum? Benimle hiçbir şekilde bir daha iletişime geçemeyecek biriyle konuşuyordum. Hemde cevap bile alamadan. ''Bu.. Bu çok saçma. Yani şimdi sen burada yatıyorsun. Bense bana cevap veremeyeceğini bildiğim halde seninle konuşuyorum. Ne garip varlıklarız değil mi?'' kendi kendime gülümsedim. Saçmaladıkça saçmalıyor, yüzeye çıkmaya çalıştıkça dibe batıyordum. ''Madem mezar başında saçmalama hakkımız var, o zaman biraz da ben yapayım ha? Aylar boyunca mezarına geldim Ceyhun. Tek kelime etmedim. Sadece ağladım. Merak ediyorum da.. Acaba değdi mi? Yani babana kavuştun mu? Sana sen yokken neler yaşadım biliyor musun? Demeyeceğim. Ama zordu. Çok zor. Mert'in her doğum gününde ağladığımda 'Sakın ağlama, ben hep yanında olacağım.' demiştin hatırlıyor musun? Ben hatırlıyorum. Her babama ağladığımda 'Seni asla birinin üzmesine izin vermeyeceğim, seni asla üzmeyeceğim.' demiştin, en çok üzen sen oldun. Biliyor musun? Haketmedim. Hemde hiçbir zerresini haketmedim. Tamam, harika bir insan olmayabilirim, yanlışlarım, hatalarım elbet olabilir ama şu var, ben yapmazdım. Anlıyor musun? Etrafımda beni seven insanlar olduğu sürecede yapmam. Babana olan aşkın, bizimkini bitirdi. Ona olan hasretin, bizi hasret bıraktı. Hayatıma yeni insanlar girdikçe değiştim, bazen seni unutup kahkaha attım, bazen sana ihanet olmasın diye tebessüm dahi etmedim. Ama görüyorum ki, yazık olmuş. Bu söylediklerim, yıllardır içimde tuttuğum şeylerdi. Bu zamana kadar bana ağırlık yaptı, kamburlaştı. Ama artık sırtımdaki yükleri atma vakti.'' elimi eşelediğim topraktan alıp boyuma götürdüm ve kolyeyi çıkardım. ''Bana mutlu ol demiştin ya, olacağım. İçimde tuttuğum kahkahaları, sevinç çığlıklarını tereddütsüz atacağım. Çünkü bunu sen istedin. Bizi sen bitirdin. Duydun mu, Sen.'' ilginç bir şekilde ağlamıyordum. İçimde en ufak duygu kırıntısı yoktu. Ne kin, ne öfke, nede özlem.. ''Buraya her geldiğimde gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı, uykusuzluktan mosmor bir şekilde gelmiştim. Bugün buradan gülümseyerek gideceğim... Aklıma gelmezdi. Buraya her gelişimde içimden sana bir şarkı armağan etmiştim. Şimdide vazgeçtim diyorum.'' kolyeyi eşelediğim yere gömdüm ve üzerini kapattım. ''Bu kolyede sende kalsın, artık ihtiyacım yok sanırım.'' dedim ve ayağa kalktım. İki adım attıktan sonra arkamı dönüp geri baktım mezarlığa. Gözlerimi kapattığımda düşen bir damla yaş, beni yine güçsüz kılmıştı. Yine yenilmiştim. ''Buda son olsun.'' dedim ve önüme dönüp yürümeye başladım. Poyraz'a baktığımda gözlerinde daha çok acıma duygusu vardı, yada ben öyle anlıyordum. ''Gidelim mi?'' kafasını salladı ve yürümeye başladık. ''Ne hissediyorsun?'' ''Garip bir şekilde, hiçbir şey hissetmiyorum. Onu hiçbir zaman tamamiyle unutamam ama, sanırım artık o kadar da önemsemiyorum. Çünkü, bunu isteyen kendisiydi. Hayatımı onu düşünerek geçiremem. Artık mutlu olmak istiyorum.'' cevap vermedi. Bende üstelemedim. Arabaya bindik. ''Ee ne yapmak istersin bakalım, Şirine?'' ''Aslında, beni sahile bırakır mısın?'' ''Anlaşılan birileri yine yalnız kalmak istiyor.'' diye söylendi. Aldırmadım. Bu aralar çok sık yalnız kalmak istiyordum sebepsizce. Hiç bir şey düşünmemek, sadece boş boş oturmak istiyordum. İyi geliyordu. ''Poyraz, bugün benimle buraya geldiğin için, sağol. Bu benim için çok özeldi. Ve biliyor musun, ilk defa biriyle birlikte onun mezarlığına geldim.'' mezarlıktan iyice uzaklaşırken, yüzüme baktı. ''Yanındayım Şirine. Her zaman. Ve itiraf etmeliyim ki, o kadar insanı es geçip beni buraya getirmen, benim içinde özeldi.'' gülümsedim. Bana iyi geliyordu, yanında acılarımı unutuyordum, onunla konuştukça hafifliyordum resmen. Bu, garipti. ''Bana iyi geliyorsun.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
POYRAZ ESİNTİLERİ
Teen Fiction''Ölüm, ayrılıkların en şuursuzu, en acımasızıdır. Aslında esas ölüm gidende değil, kalandadır. Giden bir kere ölür, kalan bin kere. Gidenin bir kere canı yanar, kalanın bin kere. Ölüme alışırsınız, dayanabilirsiniz hatta katlanabilirsiniz ama unut...