Yüz hatlarını inceledim,
Kum rengi saçlarının alnında dans edişini,
Düzgün burnunu,
Beyaz ten rengini,
Pespembe dudaklarını,
Güneşte yeşil gibi duran ela gözlerini,
Uçlarına doğru rengi açılan, kıvrımlı kirpiklerini.
Duyabileceğin bir şekilde fısıldadım.
"Canımı yakıyorsun."
Alaycı bir şekilde güldün ve oraya oturduğundan beri ilk defa onlar'a değil de, bana doğru baktın.
"Nasıl? Öylece, duruyorum işte."
Öylece, ona bakıyorsun işte.
"Kirpiklerin kalbime batıyorlar galiba. Ondan olmalı."
Gülecek gibi oldun, gülmedin ama.
Bana cenneti verebilirdin, vermedin ama.
Dudaklarını yaladın. Sonra geri çevirdin kafanı. Onları izlemeni izledim.
Çok güzeldin,
O da çok güzeldi.
Hep güzel bakardın,
Ona bakarken ise, hiç olmadığı kadar güzel.
Kız, oğlanın boynuna saklandı.
"O çok güzel," dedim usulca.
Kafanı salladın.
"Öyle."
"Çok acıyor mu?" diye sordum elimi kalbinin üzerine götürüp.
Kafanı yine bana döndürdün, buğulanmıştı gözlerin.
Yavaşça omuz silktin,
Sonra gözlerini sildin.
Ellerime baktın.
O kadar yavaştı ki kalp atışların, öldün sandım.
Doğrusu onlara bakarken ölüyordun, değil mi?
Hemencecik çektim ellerimi.
Senin ellerine baktım.
Soğuktan kıpkırmızı olmuşlardı.
Isınmasa, donarlardı.
Ama izin vermezdin ki bana,
Seninkilerden de soğuk olan ellerimle, kalbini ısıtmama.
"İşin gücün yok mu senin? Gitsene başımdan."
Senin canın böylesine yanarken, nasıl gidebilirdim ki?
Cevap vermedim.
Zaten umurunda da değildim ki.
Onlara bakmaya devam ettin.
Öpüştüler,
Ayağa kalktılar,
El ele çıktılar oturdukları kafeden.
Kız başını oğlanın omzuna yasladı.
Konuştu,
Dudaklarını okudum,
Seni seviyorum, dedi.
Eminim ki, bunu sen bile anladın.
Yumruklarını sıkışını izledim.
Yüzünden bir damla göz yaşının akışını.
Merak ediyorum, o sana seni inciten bu şeyleri söylerken, sen benim sana yazdıklarımı okudun mu?
Hey! Yeni kurgu.
Umarım silmem.
Azıcık yorum yapsanıza,,,