"Belki de kabullenmelisin!" diye seslendim sen kalkıp giderken.
Neyi, diye sormaya gerek bile duymadın.
"Yeterince kabulleniyorum zaten." dedin bunun yerine.
Kime yetecek kadar Ashton?
"Öyleyse niye-"
"Sus."
Sesin o kadar sakindi ki, iliklerime kadar üşüdüm.
Sesin o kadar sertti ki, kalbime kadar kırıldım.
Biliyordum vazgeçmeyecektin ondan,
Biliyordum vazgeçemeyecektin ondan.
Tıpkı benimki ile aynı sebepten.
Gurursuzluk değil mi, gittim peşinden.
Hep gittiğim gibi, hep gideceğim gibi.
"Seni istemediğimi anlamıyor musun? Niye bu kadar direttiğini anlamıyorum."
"Sebebimi ikimiz de biliyoruz aslında, Ashton, seni seviyorum işte, anlamak istemiyor musun?"
Hızlıca arkanı dönüp gözlerimin içine baktın.
"Nasıl bu kadar gurursuz olabiliyorsun?"
"Sen nasıl Alexis'i sevmeye devam edebiliyorsan, öyle."
"Aynı şey değil.."
"Yanılıyorsun."
Bunu her yüzüne vurduğumda, kalbinin kırılma sesini duyardım.
Senin kırıkların, benim kalbime batardı, ağlardım.
"Her neyse, git artık."
Beni savuşturmaya çalıştın, ama ben böylesine çok severken seni, nasıl gidebilirdim ki senden. Hele ki canını yakacağını bile bile.
Peşinden koştum buz gibi aralık soğuğunda ve sen, bana inat adımlarını hızlandırdın.
Belli ki istemiyordun beni yanında,
Ama bilmiyordun ki ben dizlerimin parçalanması uğruna sana koşardım.
Bir markete girdin, çıkış kapısının önünde seni bekledim.
Beni gördüğünde bıkmış bir edayla göz devirdin.
Elindeki poşette bira şişeleri vardı.
Deniz kenarına vardım peşinden.
"Denizden nefret ediyorum," dedin bana hiç bakmadan.
"Lexi onun gözlerini denize benzetiyormuş."
Cevap beklemediğini biliyordum.
Benden zerre hoşlanmadığını da, yine de başında öylece dikildim ve şişenin kapağını kayalıklara vurarak açışını ve dudaklarına götürüşünü izledim.
İkinizi düşündüm,
Yan yana.
Defalarca gördüğüm gibi, mükemmeldiniz.
Defalarca kez yaptığım gibi karşılaştırdım bizi.
Saçlarımızı,
Gözlerimizi,
Boyumuzu,
Kilomuzu. Her şeyi ile açık ara Alexis öndeydi.
Defalarca kez olduğu gibi.
Lanet ettim böyle yaratılmış olmama.
Ona benzemek istedim,
Onun kadar güzel olmak.
Boğazım yandı,
Soğuk havayı her içime çekişimde titredi ruhum.
Gözlerim yaşardı, rüzgar bir kırbaç gibi inerken yüzüme.
Ama sen beni nereden umursayacaktın ki.
Kafanı kaldırıp bana bakma gereği bile duymadın.
"Git artık, kendini rezil ediyorsun."
Yanına oturdum.
"Ama istemiyorum."
"Niye beni yok sayıyorsun?"
"Benim için yoksun zaten."
Güldün,
Nasıl da kanmıştım gülüşüne,
Kanmamak mümkün müydü ki?
Cennetten geliyor gibiydi.
Yere indirdim gözlerimi,
Bana hiç ona baktığın gibi bakmayacaktın,
Hiç onu sevdiğin gibi sevmeyecektin.
Aslında, onu sevdiğin gibi sevmesen de olurdu.
Aslında, sadece beni sevsen de olurdu.
Azıcık da olsa..
Usulca fısıldadım, yine.
Kelimelerim kalbimden çıktığı gibi fırlarsa dudaklarımın arasından, belki canın yanar diye.
"Eğer onun kadar güzel olsaydım sever miydin beni de?"